İşverenler neden sendikalaşmaya karşı?
Bir ülkede ulusal gelirin toplum katmanları arasında âdil olarak dağılımı o toplumda huzurun, ekonomik, sosyal ve siyasal güvenliğin varlığı için son derece önemlidir. Çarpık gelir dağılımı toplumda kargaşanın, bunalımın davetiyesidir. Toplusözleşme düzeni âdil gelir dağılımın önemli bir aracıdır. Bu araç kullanılmazsa ülke genelinde ve özellikle işyerlerinde önemli sorunların yaşanması kaçınılmazdır.
İŞVERENLER SENDİKA KAVRAMINI YANLIŞ ALGILIYOR
Ülkemizde işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önünde iki engel vardır. Bunlardan birincisi işverenlerin yanılgısı ve ikincisi de hükümetlerin özgür ve güçlü sendikalardan korkusu. İşverenler sendikaların yeni mâliyet artışı getireceği ve bu nedenle ekonomik yarışmada geride kalacakları sanısındadırlar. Oysa sendikaların işyerine katacağı çok olumlu kalemler vardır. Sendikalaşan işçinin işyerine daha çok bağlanacağı, işine daha çok özen göstereceği, kaliteyi arttıracağı, verimli çalışma yapacağı, iş kazalarının azalacağı, ham madde kullanımının iyi değerlendirileceği, firenin azalacağı üzerinde hiç durulmamaktadır. Sosyal diyalog işverenlerimizin hiç duymak istemediği bir deyimdir. Oysa bunu çok önemseyen Japon işverenlerinin bu nedenle başarılı olduğu, işçilerin işyerine sadakatinin bir ömür boyu olduğu ve Japon ürünlerinin bu nedenle kaliteli olduğu gerçeğini acaba işverenlerimiz hiç düşündü mü? İşçilerin sendikalaşmasını, “işçiyi kârıma ortak mı edeceğim?” yanlışı ile reddeden işveren işyerinde ve ülkede çalışma barışını tehlikeye soktuğunu mutlaka düşünmelidir. İşyerinde barışın olmadığı, işçiye sevginin yok edildiği işyerleri patlamaya hazır bomba üretiyor demektir. Bu ülkenin bunalıma değil, huzura ihtiyacı var ve bu konuda işverenlere önemli sorumluluklar düşmektedir.
KÜRESEL SERMAYE DE SENDİKALAŞMAYA KARŞI
Ülkemizde düşük sendikalaşma oranının önemli bir nedeni de her gün mantar gibi biten ve ülke ekonomisini bir sarmaşık gibi saran çok uluslu şirketlerin varlığıdır. Bu şirketler hükümetler üzerinde bile baskı kurarak çalışma yaşamına yön verecek güçtedirler.
Bunların çıkarları her zaman ülkenin çıkarları ile örtüşmemektedir ve sendikaların ulusalcı olacağı ve kendi çıkarlarını baltalayacağı korkusu içindedirler. Bu korku her ne pahasına olursa olsun işçilerin sendikalaşmasının engellenmesi biçiminde şekillenmektedir. Bu şirketlere karşı ulusalcılık kartını oynamak önemlidir ve sendika yöneticileri bu konuyu mutlaka düşünmelidir.
BU KISIR DÖNGÜDEN NASIL ÇIKILACAK?
Ülkemizin önemli işçi önderlerinden Tek Gıda-İş Sendikası’nın Başkanı Mustafa Türkel güçlü sendikaların ülke yönetimine çok önemli ve olumlu katkıları olacağı kanısındadır ve demektedir ki: “Bugün Ortadoğu’da güçlü sendikalar olsa bu savaşlar yaşanmazdı.” Çok doğru bir tespit çünkü sendikalar barış severdir. Güçlü sendikaların varlığı ülke siyasetine mutlaka daha insancıl, daha barışçı gölgeler düşürecek niteliktedir ve yurttaşların insanca yaşayabilmesi için insanlık onuruna yakışan bir yaşam onlara ancak güçlü sendikalar eli ile verilebilir.
Bugün yaşadığımız kısır döngüden kurtulabilmemiz için işçilere siyasal bilinç verilmesi ve sendikaları siyasallaşması gerekir. Artık sadece toplusözleşmenin çare olmadığı ve zaten çok küçük bir kesimi kapsadığı anlaşılmıştır. Bu yoldan hükümetlerin işçi sınıfını ezme girişimleri önlenebilir. İkinci olarak işverenlere bir şekilde sosyal diyaloğun ve sendikalaşmanın işyerlerine olası yararları anlatılmalıdır. Bunu kim yapacak? Bu konuda elbette en önemli görev işçi konfederasyonlarına düşmektedir. Var olan iki büyük konfederasyon hükümet dalkavukluğundan fırsat bulup işveren örgütleri ile temas kurup bu konularda kendi açılımlarını yapmalıdırlar. Taptıkları hükümet başka bir konuda açılım peşine düştüğünden konfederasyonların bu açılım girişine mutlaka sıcak bakacaktır.