İtalya’nın yeni iktidarı ve ekonomik çıkmazı
İtalya 27 Eylül Pazar günü sandık başına gitti. Eski Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Mario Draghi’nin başbakanlığındaki “teknokratik” hükümetin, mecliste güvenoyunu kaybetmesinin ardından erken seçime gidilmişti. Draghi hükümetinin parlamento desteğini yitirmesinin arkasında iki ana faktör vardı: Birincisi, Rus işgaline karşı Ukrayna’ya verilen NATO desteğini şiddetle desteklemesi. İkincisi, Avrupa Birliği’nin, COVİD çöküşünden sonra İtalyan ekonomisini canlandırmak için vereceği AB canlandırma paketinin karşılığı olan mali kısıtlamaları uygulamaya kararlı olması.
YENİ HÜKÜMETİN ACİL SORUNLARI
Seçimlerden İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin başkanı, baş muhafazakâr Giorgia Meloni liderliğindeki yeni bir aşırı sağ hükümet çıktı. İtalya’nın Kardeşleri, sonuçsuz kalan 2018 seçiminin ardından adeta yokluktan zuhur etmiş gibi zirveye yükseldi. Meloni ve sahip olduğu desteği büyük oranda kendisine kaptıran popülist müttefiki Lig Partisi lideri Matteo Salvini, derinden bölünmüş bir merkez sola karşı birlikte kesin bir zafer kazandılar.
Yeni sağcı hükümet iki acil sorunla karşı karşıya. Birincisi, tüm Avrupa’yı vuran enerji kaynaklı yaşam maliyeti krizi. İtalya'daki elektriğin maliyeti, İngiltere’nin ardından ikinci sırada. Ve Rusya'dan gelen gaz, tüm enerji arzının yüzde 40’ından fazlasını oluşturuyordu.
İtalya’nın yakın ekonomik geleceği, kronik olarak düşük performans gösteren ekonomisini yeniden canlandırmaya ve böylece bir borç krizinden kaçınmaya yardımcı olacak 200 milyar avroluk AB paketini almasına bağlı. İtalya’nın GSYİH’sinin yüzde 150’si kadar büyük bir kamu borcu var ve bu borcun ödenmesinin maliyeti, küresel faiz oranları yükseldikçe artıyor. Bu, yabancı yatırımcıların İtalyan tahvillerini satmasına ve bir borç ödeme sarmalını tetiklemesini yol açabilir. AMB, böyle bir durum için özel kurtarma önlemleri hazırlıyor. Ancak, yeni bir hükümetin önümüzdeki birkaç yıl içinde planlanan AB cömertliğini elde etmek için mali titizliği sürdüreceği ve açığı dengeleyeceğine dair umut devam ediyor.
İTALYA’NIN KARDEŞLERİ İŞ DÜNYASINA GÖZ KIRPIYOR
Bu durum, herhangi bir “radikal” sağcı hükümetin, bir ikilemle karşı karşıya olduğu anlamına gelir: Meloni AB’den ayrılıp Brexit’li İngiltere’nin yeni Başbakanı Liz Truss veya Macaristan’daki Orban yönetimi tarafından önerilenlere benzer harcama ve ekonomi politikaları mı benimseyecek? Yoksa Meloni AB kısıtlamalarına mı bağlı kalacak? Bunun yanıtı, ikincisi gibi görünüyor. Meloni mali kurallara uyma sözü verdi, sağduyu ve ihtiyat çağrısında bulundu. Bu, İtalya'nın finans sınıfı tarafından onaylandı. İtalya Hazinesi’nin Eski Genel Müdürü Lorenzo Codogno, İtalya’nın Kardeşleri hakkında, “İş yapabileceğiniz ve ülkeyi yönetebileceğiniz bir parti olarak algılanmak istiyorlar.” diyor.
Ancak daha sonra hem sol hem de sağdaki ardışık İtalyan hükümetleri genellikle mali kurallara bağlı kaldılar. Gerçekten de, İtalya hükümetleri yıldan yıla faiz dışı bütçe fazlası (borç faizi ödemeden önceki fazla) veriyor. İtalya şimdiye kadar AB bütçesine net katkı sağladı. Aslında, İtalya borç maliyetlerini karşılamak için kalıcı bir kemer sıkma uyguluyor.
‘AVRUPA’NIN HASTA ADAMI’
İtalya için sorun savurgan hükümet harcamaları değil, İtalyan kapitalizminin Almanya, Fransa (Euro bölgesindeki diğer G7 ekonomileri) ve hatta İspanya gibi ülkelerle rekabet edebilmek için işgücünün üretkenliğini artırma konusundaki şok edici başarısızlığıdır. İtalya, özellikle kuzey bölgelerindeki ekonomik yapılar nedeniyle, Almanya’nın ardından AB’nin hala en önemli ikinci endüstriyel üreticisidir. Mal ihracatında ise Fransa’nın hemen arkasında üçüncü sırada yer alıyor ve makine mühendisliği, araç yapımı ve ilaç sanayi ürünlerde lider.
Ancak gerçek GSYİH ve üretkenlik artışı ölçülecek olursa, İtalya Avrupa’nın “hasta adamı” haline gelmiştir. Savaş sonrası erken toparlanma patlamasından sonra, İtalyan sermayesi özellikle yozlaşmış ve oligarşik olarak teşhir edildi. Zengin ve fakir arasındaki, Almanya ve Fransa'ya yakın endüstriyel kuzey İtalya ile kırsal güney İtalya arasındaki eşitsizlik hala çok büyük, durumda bir düzelme kaydedilmedi.
1970’lerin petrol krizi, siyasi kargaşaya ve ekonomik düşüşe yol açarak söz konusu durumu daha da belirgin bir biçimde ortaya çıkarmıştı. İtalya'nın üretkenlik artışı 1970'lerden itibaren istikrarlı bir düşüşe başladı ve İtalya'nın Avro Bölgesi’ne katılmasından sonraki yıllarda negatife döndü. İtalya'da avronun kabulünden (1999-2016) bu yana kişi başına ortalama yıllık büyüme oranı sıfır olmuştur. Karşılaştırma amacıyla, İspanya'nınki 1,08; Fransa'nınki 0,84 ve Almanya'nınki yüzde 1,25 olmuştur. İtalya ile aynı zamanda avroyu benimseyen diğer üç ülke, avronun piyasaya sürülmesinden bu yana her yıl ortalama yüzde 1 oranında büyürken, İtalyan ekonomisi yerinde saymıştır.
YAŞLANIYOR VE GENCİNE İŞ BULAMIYOR
Yaşlıların giderek daha büyük bir nüfus bölümüne sahip olduğu İtalya’nın demografisi iyiden iyiye kötüdür. İstihdam artışının düşük olduğu anlamına gelen bu durum, yüksek bir genç işsizliği oranıyla (yaklaşık yüzde 25) birleştiğinde, insan işgücünün potansiyel olarak en üretken kesiminden değer yaratma fırsatının harcandığı anlamına gelir. AB İstatistik Kurumu Eurostat’a göre, bu işsiz gençler arasında uzun süreli işsizliğin payı, temel olarak sınırlı eğitim ve büyük ölçüde Güney İtalya'da yaşama nedeniyle yüzde 40 kadar yüksek. İtalyan işgücünün yüzde 20'sinden azı yüksek öğrenim görmüş. Sonuç olarak, on yıllar boyunca, daha yüksek vasıflı İtalyanlar ülkeyi terk ederek iç ekonomik performansı kötüleştirdi. Düşük istihdam büyümesini düşük verimlilik artışıyla birleştirin ve İtalyan ekonomisinin yılda yüzde 1’den fazla olmayan düşük uzun vadeli potansiyel büyüme oranına sahip olmasına şaşmamalı.
İtalyan sermayesi yeterince üretken yatırım yapmadığı için üretkenlik artışı durdu. Yatırım seviyeleri hala Büyük Durgunluktan önce ulaşılan seviyelerin çok altında. Ve bunun nedeni açık. İtalya'da üretken sermayenin karlılığı, özellikle avro bölgesine katıldıktan ve küresel mali çöküşten sonra, on yıllar boyunca keskin bir şekilde düştü.
SERMAYENİN BAŞARISIZLIĞI KALICI
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalyan sermayesinin karlılığı, son derece ucuz işgücü ve İtalya'nın iki savaş arası endüstrisini yeniden geliştirmek için Amerikan kredisinin kullanılması nedeniyle Almanya ve Fransa'dakinden çok daha yüksekken, 1970’lerin karlılık krizi İtalya’nın daha zayıf ekonomisini Almanya ve Fransa’dakinden daha sert vurdu. 1980’lerdeki neoliberal toparlanma dönemi, AB bölgesi genişledikçe İtalyan sermayesine bir şekilde yardımcı oldu. Ancak avro bölgesine giriş, İtalya’yı, kârlılığın Büyük Durgunluğa kadar (2008) yükseldiği Almanya’ya karşı rekabet açısından dezavantajlı bir konuma getirdi.
İtalyan sermayesinin başarısızlıklarının hiçbiri yeni sağcı hükümet tarafından ele alınmayacak. Önceki merkez sol, merkez sağ veya “teknokratik” İtalyan hükümetlerinden daha iyisini yapmayacaklar. Gerçekten de, koalisyonlarını sürdürmek için gerici ve emek karşıtı politikalar benimsemenin yanı sıra işleri daha da kötüleştirmeleri muhtemeldir.