İthal ikamesi dikkat edilmezse zarar verebilir
Hepimizin bildiği gibi Türkiye’de 1980 yılına kadar uygulanan sistem, hatası sevabıyla İTHAL İKAMESİ PROGRAMI idi. 24 Ocak 1980 kararları ile birlikte bu politikalardan vazgeçildi. Bunun yerine İHRACATA DAYALI SANAYİLEŞME ve SERBEST İTHALAT politikaları uygulamaya koyuldu.
Uzun uzun yazmayacağım ama bu dönüşümün ana nedenleri;
1-Kaynakların verimli kullanımı.
2-Kamunun ekonominin içinde olması, ticaret ve üretimin serbestçe yapılmasını ve rekabetçi olmasının önüne geçmesi.
3-Dış ticarete yönlenerek zenginleşme.
4-Döviz ihtiyacını rahatça karşılamak.
5-Dışa açılarak, aynı zamanda hem rekabetçi üretim yapmak hem de teknolojik gelişmenin önünü açmak.
6-Ekonomiden kamuyu uzaklaştırarak siyasetin ekonominin üzerindeki etkilerini bitirmek.
Başka gerekçelerde yazılabilir ancak belli başlıları bunlardı.
DOĞRU KARARLAR
Türkiye 2015 yılında, PKK’yı hendeklere gömme kararı alarak, açılımı sonlandırma ile siyasi olarak farklı bir kulvara girmeye başladı.
Siyasi olarak alınan kararların elbette ekonomik karşılıklarının da olması zorunludur. Bunlar birbirinden ayrılmaz, uygulama politikaların halkalarıdır. Biri ile yetinip, diğerini dışarıda bırakamazsınız. Bütün yapı çöker.
Türkiye milli politikalara ekonomik olarak, sistemli olmasa da, ciddi olarak girmeye başladı.
1-Yükselen gümrükler.
2-Türkiye’de üretilebilen ürünlerin ithalatını zorlaştırılması.
3-Döviz alımlarına konan vergi.
4-Merkez bankası rezervlerinin altına dönmesi.
5-Kambiyo rejiminde sıkılaşmalar (Yurt dışı SWAP işlemlerine kısıtlamalar).
Daha başka da örnekler sıralanabilir.
Bunların hepsi doğru kararlar.
Ancak her yolun kendi içinde bir takım sıkıntıları var.
SORUN NEREDE?
Ekonomi bürokrasisinin bunlara da uygun önlemler alması gerek.
Yazacaklarım tamamen sözlü bilgidir, bu söyleyeceklerim zaten yazılı olamaz.
Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ne ait EMAF (Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası) adında bir şirket var. Bu şirketin sitesinde yazılan amacı size olduğu gibi aktarıyorum.
“EMAF; öncelikle Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin genel olarak da ülkemizin giderek artan ölçü ve denetim aygıtlarına olan ihtiyacının ülkemiz özkaynaklarını kullanmak suretiyle karşılanmasını, mevcut sistem ve aygıtların geliştirilmesini, bakım ve onarımlarını sağlamak amacıyla kurulmuştur.”
Burada yazılan yazının altına imzamı atarım.
Devlet politikamız da zaten; yerli ve milli mallar kullanılması, Türkiye’de üretilen malların ithalatının olabildiğince zorlaştırılması yönünde.
İşte İTHAL İKAMESİ POLİTİKALARININ aşılması gereken sorunu; EMAF yetkilileri yerli muadilleri olduğu halde, alım ihalelerinde yabancı markaların ihaleye davet edilmesini, yerli muadillerin ise ihaleye katılamamasının sağlandığı yönünde duyumlarım var. Sonuçta bunu kimse kanıtlayamaz, ancak bana bu sorunu iletenlerin güvenirliği konusunu tartışamam. Buraya da eğer tereddüdüm olsaydı yazmazdım.
ÇÖZÜMDE NİYET ÖNEMLİ
Bir sorun bu. Karşılığı da sorunlu. İthal ikamesinin en risk içeren tarafı; koruduğunuz, Türkiye’de gelişmesini istediğiniz sektör kendisini, devletin koruyucu kanatları altına aldırıp kalite, satış sonrası servis vb. gibi hizmetleri aksatırsa burada ciddi sorunlar yaşanır.
Bana bu sorunu aktaran kimseler, satın alıcıların da, yerli mallarda olabilecek kalite sorunları dolayısı ile yabancı markalara yönlendiklerini ayrıca belirtti.
İthal ikamesinin de sorunları var. Ancak ithal serbestisinin yanında bu sorunlar devede kulaktır. Halletmesi, her iki tarafta devletin çatısı altında olduğu için kolaydır. Yeter ki sorunu çözme niyetinde olalım.