İttif-ak
İttifaklar cephesinde durum şu:
CHP yerlerde sürünen oylarını arttırmak için yanına barajın altındaki HDP’yi ve İYİ-P’yi de alarak AKP’yi geçmeyi düşünüyor. AKP ise bu duruma karşı oyları barajın altına inmiş olan MHP ve BBP’yi yanına alarak ittifak kuruyor. Yani iktidar ve ana muhalefet, kendilerini kurtarmak için, diğer partileri kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu birleşmeler için belli ilkelerde anlaşılması gerekiyor, yani her parti ilkelerinin bazılarından tavizler vererek ortada buluşacak. HDP ve CHP arasında bu konuda bir tavize bile gerek kalmayacak, her iki parti için de... Çünkü Kandil feryat ediyor, Türk Ordusu Afrin’de vurdukça bu siyasal ittifakın mecburiyeti de artacak. İYİ Parti de koşar adım gidiyor bu ittifaka. Alınmasın kimse, gerçek neyse onu yazıyorum. Şimdi kendisine “vatansever” diyen CHP ve İYİ Parti içindeki yakın arkadaşlarıma sesleniyorum: “Neyin parçası olduğunuzun farkında mısınız?” Bir adım sonra onlara son bir soru daha soracağım: “Who are you?”
KANDIRILDIK
Yok, yok mesele 28 Şubat’ın yıldönümü değil. AKP’li Mahir Ünal, Ergenekon ve Balyoz davalarının “darbelerle hesaplaşma amaçlı olduğunu ama FETÖ tarafından sulandırılıp kumpasa dönüştürüldüğünü” belirterek, aslında kumpas olmadığını söyledi.
Aynı şekilde Binali Yıldırım da tıpkı daha önce yaptığı gibi yine Ergenekon ve Balyoz davalarının kumpas değil, darbecilerle hesaplaşma olduğunu söyledi. Alamadı hızını, hâlâ devam eden 28 Şubat davası için, her biri bir öncekini yalanlayan şu skandal sözleri söyledi: “Kin ve nefretle değil, adaletle yargılayacağız. O gün küçük dağları ben yarattım diyenleri affetmeyeceğiz. Hukuk içinde kalınarak ve adil yargılanacak ve en ağır cezaları alacaklar...” (Kin ve nefretle değilse, o “küçük dağları yaratanlar” nitelemesi ne? Adalet varsa “affetmeyeceğiz” ne demek? Adalet kim, affedecek ya da etmeyecek olan kim? Ve en önemlisi “hukuk içinde kalınacaksa” en ağır cezaları alacaklarını Başbakan nasıl ve niye biliyor?)
Geçen hafta ve daha önceki haftalarda da yazmıştım. Mahkemelerde sudan gerekçelerle bekletilen, uzattıkça uzatılıp sündürülen bu davalar boş yere bekletilmiyor. Tam da cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bu kumpasların pişirilip yeniden gündeme getirilmesinin nedeni, ilk akla geldiği gibi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakip azaltmak değil. Bu doğrudan Tayyip Erdoğan’ı hedef alan bir parti içi harekettir.
Bu CIA-FETÖ projelerine sahip çıkarak, Ergenekon-Balyoz gibi kumpas davalar hakkında “kandırıldım” diyen Erdoğan’ın da altı oyuluyor. Görünen o ki, Erdoğan bir kez daha ve yine en yakınları tarafından kandırılıyor.
DURSUN ÇİÇEK KABİNESİ
Bence artık eleştirmeye gerek yok. Dursun Çiçek bizim iddianame arkadaşımız, aynı davada yargılandık, birlikte yemek yedik, su içtik. Arkadaş sorumluluğumuz var. Yardımcı olacağız. İşte ben ilk yardımı yapıyorum; cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ü gösterdikten sonra kendisine bir kabine önermeye karar verdim. Yani isim tavsiye edeceğim. “Kendisi düşünemez mi” derseniz... Bu ara yoğunluktan olsa gerek pek düşündüğünü sanmıyorum.
İşte Sayın Dursun Çiçek’e önerimiz: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduğuna göre, Başbakan kendisi olmalı. Adalet Bakanı Zekeriya Öz, Ulaştırma Bakanlığına Hüseyin Gülerce, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na Hakan Şükür, Başbakan Yardımcılığına Önder Aytaç, Eğitim Bakanlığı’na (artık “milli” olmayacağına göre) Fesli Kadir, MİT’in başına Emre Uslu, Başbakanlık Sözcüsü de Ekrem Dumanlı olur artık. Fetullah Gülen’i de Meclis Başkanlığı’na razı ederse... Maliye Bakanlığı en çok Memduh Çıkmaz’a yakışır. Savunma Bakanlığı’na Selahattin Demirtaş getirilebilir, o da bürokrat kadrosunu Kandil’den Afrin’den tamamlar artık. Bu ismini saydıklarımın bir kısmı firarda, bir kısmı hapiste, ama olsun çağırınca gelirler. Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer CHP’lilerden bu kadrolara şahane danışman olur... Bütün kabineyi sayamıyorum yerim dar, ama anladınız siz... Bu arada Türk Ordusu’nu da ikna etmek gerek, çünkü müstakbel hükümetin bir kısmını telef ediyorlar.
SAVAŞ
Bazı internet siteleri, hatta Oda Tv bile haberi verirken ismini “Albay AD” diye vermiş. Yanlıştır, ismi Aydoğan Davulcu’dur ve benim öğretmenimdir. Son derece yetenekli ve donanımlı bir öğretmen; vatansever, Atatürkçü bir Türk subayıdır. Daha 1986-87 yılında İngilizce laboratuarında yabancı film izletirdi bize. “Blues Brothers (Cazcı Kardeşler)” filmi hâlâ aklımda. Telaffuz ve anlama yeteneğini geliştirmek için eşsiz bir yöntem.
Aynı şeyi Maltepe Askeri Lisesi’nde de yaptı. Bu kez televizyonlarda yayınlanan “Game of Thrones” dizisinin bölümlerini izletti öğrencilerine. Ve bütün Türkiye’nin şaşkın bakışları arasında görevden alındı. FETÖ’cü biri şikâyet etmiş başka bir FETÖ’cü tutanak düzenlemiş, başka FETÖ’cüler de bu yargılama sürecinin başka aşamalarında görev yapmışlardı. O kadar ki, hâlâ görevli oldukları okula arkadaşlarıyla vedalaşmak için gittiklerinde bile şimdi FETÖ sanığı olan yarbay Turhan Ö. tarafından engellenmiş, Binbaşı D. Ali V ile okul komutanı Abdülkerim Ü.’nün etkin çabasıyla da hakkında “personeli isyana teşvik” suçlamasıyla soruşturma, hatta dava açılmıştı.
Her türlü eziyet çektirilen öğretmenim beraat etti. Ona iftira atanlar, hatta onu bu saçma sapan iddialar ve asılsız ihbar mektuplarına dayanarak yargılayan hakim ve savcılar da FETÖ sanığı olarak yargılanıyor. Soruyorum, benim öğretmenimin suçu neydi de ordudan atılıp, bu kadar eziyete uğradı?
GERÇEK SEHİT SAYISI
Gerçek şehit sayısı hep yanlış verildi. Açıklıyorum: Tabutlara konulandan çok daha fazlası var, gerçek sayı şehit olmaya hazır binlerce vatan evladının sayısıdır.
Telefonun ucunda bana “Oktay şehit sayısı açıklanandan daha fazlaymış, bir şey duydun mu?” diye soranlar içinde yakın arkadaşlarım, defalarca şehit haberi almış ve vermiş olanlar bile var. Bir yandan “bunun gerçek olamayacağını biliyoruz, ama...” diyorlar, ama diğer yandan kuşku düşürülmüş içlerine.
Bakınız, Türk Ordusu böyle yalanlara başvurmaz, kaç silah arkadaşı şehit oldu ya da yaralandıysa onu anında ve açıkça ilân eder. Çünkü şehidinden utanmaz, onunla gurur duyar.
Bu haberleri birliklerin içinde ya da medyada yayanlar ve samimi insanları inandırmak için “elimde liste var” filan gibi yalanlar söyleyenler ya kötü niyetli kişiler ya da ne yaptığını bilmeyen gafillerdir, bunlara inanmayın.
Bu kara propagandanın bir tek amacı var, halkı bu savaşın gereksizliğine inandırıp, HDP ve ona destek veren çeşitli siyasi partilerin de yardımıyla, yeniden ABD ile Türkiye’nin anlaşmasını sağlamak. Yani Suriye’nin üçe bölünmesi plânını uygulamak, PKK/PYD ve onların siyasi kanadı HDP’yi Türk Ordusu’nun elinden kurtarmak. Yani resmen düşmana yardım!
Türkiye ilk kez 70 yıldır neredeyse kulu olduğu NATO ile hesaplaşıyor. PKK ihanetinin kökü kazınıyor, bu bir savaş. Elbette şehitlerimiz, yaralılarımız olacak. Bu satırların yazarı da an itibariyle en ön cephede yerini almaya hazırdır.
Ve...
Bir yandan PKK’nın siyasi kanadıyla ortaklık kurarken, diğer yandan PKK’nın şehit ettiği askerlerimize üzülmek mümkün değildir. Türk Ordusu Diyarbakır ve Cizre’de PKK’yı hendeklere gömerken, “asker sivilleri öldürüyor” diye yaygara yapanların, ya da HDP/PKK gençliğini barikatlarda birlikte direnmeye çağıranların bugün şehit sayısını umursadıklarına inanmamızı beklemesin kimse.
Ekranlarda ve gazetelerde bu yalanı yayanlarla mücadele etmek için şehir şehir dolaşıp gerçekleri anlatıyoruz. Halkımız ordusunun arkasında, üniversitelerimiz Türkiye’ye ve dünyaya Mehmetçiğin gözünden bakan gençlerle dolu. En son Muğla Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün davetlisi olarak oldukça kalabalık bir toplulukla birlikte olduk. Gözlerindeki öğrenme açlığı umut vericiydi, gördüm.
Yetmiyor bu kara propagandalar, onları Afrin dağlarında, mazlum milletlerin kurtuluşu için vuruşan Mehmetçiğe selam durmaktan alıkoymaya...