23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İzmir’in Dağları

Onur Caymaz

Onur Caymaz

Eski Yazar

A+ A-
İzmir’in Dağları - Resim : 1

Fotoğrafı bileceksin! Düşman İzmir’e girmiş, hükümet konağı. Balkona Amerikan bayrağı bile asılmış; garip mi, değil. Zaten müttefikimiz (!) ABD, 15 Mayıs 1919 sabahı dört savaş gemisiyle (USS Arizona, USS Sands, USS McFarland ve USS Sturtevant) Yunan işgaline “koruma” sağlamış.
İşgali 1919 başında Yunan başbakanı Venizelos önermiş, İngiltere başbakanı Lloyd George onaylamış. O bahar sabahı İngiliz Karaburun ve Uzunada’yı, Fransız Urla ve Foça’yı, Yunan Yenikale’yi tutmuş. Birkaç saat sonra İzmir limanında tören. Komutan Zafiriu’nun bildirisi halka dağıtılırken geriden biri fırlıyor: Papaz Hrisostomos (altın ağızlı demek). Sakalı beş parmak. Koynunda haçı. Yüzü lekeli. Hoş geldin diyor işgalciye. 1867’de Zeytinbağı’nda doğmuştur, asıl adı Kalafatis, babası celep. (Yok, bu papaz ev hapsinde değil şu an, balkonuna da Türk bayrağı asmadı, elli yıldır ABD bayrağı var zaten balkonda...) Gelgelelim 9 Eylül 1922’de kurtuluşun ardından Sakallı Nurettin Paşa halka linç ettirecek papazı. Gerçi Yunan Ortodoks kilisesi tarafından hayırsever bir aziz ilan edilmiş, barbarlığı vurgulanmamıştır ama olur bunlar! Gerçek bazen tarihin altında kalır.
Ama işte o sabah telaşla Yunan ordusunu takdis ediyor. Bir güzel Rum kızı, elindeki altın tepside tuz ekmek. Takdis sonrası Hrisostomos, askere sesleniyor: “Asker evlatlarım, Hellen çocukları, bugün ata topraklarını yeniden fethetmekle İsa’nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım. Haydi buyurunuz, bütün azizler sizin arkanızda olacak. Atalarınızın toprakları sizleri bekliyor!” Tabii bu konuşma İngiliz kaynaklarında farklı geçer: “Nihayet milletimiz ve dinimiz özgürlüğe kavuştu! Lütfen, eğlenin ama aynı zamanda Müslüman ve Yahudi kardeşlerimize saygılı davranın.” Bileceksin ey okur, kimine göre sadece Türkler barbardır. Gerisi hep diyalog, sürdürülebilirlik, hoşgörü, saygı falandır...
Oysa papazın nasıl biri olduğu, işgalin yıldönümünde, 15 Mayıs 1920’de yapılan TBMM oturumunda, olan bitene tanık olmuş vekillerimiz tarafından ifade edilmiştir. Hakikat, kişiden kişiye değişmez. Yunanın sıkça başvurduğu kaynaklarda bile bu bey hakkında şikâyet var. Orhan Karaveli, dönemin “yandaş” yazarı Ali Kemal’i anlattığı kitabında, papazın, Nurettin Paşa tarafından linç ettirildiği günü de anlatır. Nâzım Hikmet de Memleketimden İnsan Manzaraları’nda Ali Kemal’in linç edilişini anlatmıştı. Okumak gerek...

İzmir’in Dağları - Resim : 2

İşte işgalciler! İzmir’in bir köyü, ola ki Çeşme civarı. Köylülere silah zoruyla birdirbir oynatılıyor. Fakat sonra Yakup Kadri, Halide Edip, Falih Rıfkı ve Yusuf Akçura, Tetkik-i Mezalim Heyeti adı altında yapılan zulmü yerinde görmek için Anadolu’ya geçecek. Oralarda yazdıkları raporlar basıldı mı? Bu acılı yolculuk, sonraları gencecik Yakup Kadri’ye Yaban’ı, hançer güzelliğinde Halide Edip’e Vurun Kahpeye’yi yazdıracak. Dedim ya; okumak...
Nihayet 9 Eylül 1922. İzmir bizim! Günler boyu aç süvari, düşmanı Afyon’da, Dumlupınar’da bozguna uğratmış, hepsi yorgun; yara bere demeden intikal... Sonunda “ilk hedefiniz” İzmir! Ahmet Zekiler yani. Yani Mürsel Bey. Yani Yüzbaşı Şerafettin ve Arnavut atam İşkodralı (Üsküdar gibi söylenir İşkodra) Fahrettin Altay (ki Altay’ın anıları okunmalı, On Yıl Savaş ve Sonrası adlı hatıratı bulunabiliyor).
İzmir’e girmişiz. Belkahve’ye bakıyor, düşenleri hatırlıyor paşa. Hükümet konağına yeniden Türk bayrağı çekilmiş. Bu paşa, Sarı Paşa; bir gözü hep boşa bakıyor, hep yalnız, ilahlar gibi sıkılan adam. Tüm hareketleri kaygılı, eski kayıtlarda gördüm, büyük işler yapanların sıkıntısıdır, hiçbir şey yetmiyor ıssızlığına. “Bozuldu çadırlar kalmayın geri” diye bir dize duyuyor içinde.
Oradan rıhtıma inip şenliğe karışacak; fakat kulağında top sesleri, gözleri duman... 19 Aralık 1918’de Hatay Dörtyol, Karakese’den Çavuş Mehmet Kara’nın attığı ilk kurşundan beri (Hasan Tahsin’den dört ay önce) sesler duyuyor. Kimileri, evlerin önünde ağlıyor sevinçten. Oğullarını yıllar sonra birden kapıda görünce, “açlıktan kemikleri sayılıyor evladımın”, dilleri tutulmuş analar! Müthiş şeyler var ışıldayan kafasında Sarı Paşa’nın.
Hatırlıyor, tuzlu, soğuk, kadife mavi denize bakarken, hatıra adamıdır... Görüyor: Selanik’te geçen günler, Madam Corinne uzatıyor elini, Sofya’daki pastane. Savaşı unutamıyor. Ahmed Arif’in deyişiyle “minareden, selvi dalından, barikattan” kurşun atılıyor. Kederli zeybekler uzakta. Nice yiğitler dönüyor, bizimkiler... Ötede İzmir’in dağlarında açan çiçekler. O çiçekler ki Bornova tepelerinde topçu ateşiyle patlayan güllelerdir aslında... Paşa duyuyor. Duyuş adamıdır. Ölmeyeceğiz diyor, hep yaşanacak. Ama dur hele, şimdi bayramdır.
Ömer Bedrettin Uşaklı ile kutlayalım öyleyse: Oyna yansın cepkenin / Yansın güneşten tenin / Gün senin şenlik senin / Bayramın kutlu efem...

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları