Jeffrey Epstein: Korkunçtan da öte
Prens Andrew gibi İngiliz kraliyet ailesi mensupları, Bill Clinton ve Donald Trump gibi ABD başkanları, Bill Gates gibi işadamları, Woody Allen, Cameron Diaz, Cate Blanchett, Leonardo DiCaprio, Kevin Spacey gibi Hollywood yıldızları, Stephen Hawking gibi bilim insanları… 10 Ağustos 2019’da New York-Manhattan’daki o garip ve berbat hapishanedeki hücresinde kendini asarak intihar eden (intihar ettiği söylenen) milyarder Jeffrey Epstein’ın cinsel istismar, pedofili ve fuhuş ağıyla örülü utanç listesindeki ünlü isimlerden söz ediyorum.
Yakın tarihi bu tür skandallarla dolu olan ABD’de Florida-Palm Beach’teki bir polis soruşturmasıyla başlayıp dünyaya sıçrayan iğrençlikler silsilesi, varlıklı ve nüfuzlu dünyadaki sapkınlıklara tutulan bir aynaya mı işaret ediyor, yoksa bu ortaya dökülenler buzdağının yalnızca görünen kısmı mı? Jeffrey Epstein, yalnızca cinsel istismarı yaşam biçimi haline getirmiş sapkın bir milyarder ya da Netflix’in dört bölümlük dizisinin adına yansıyan biçimde bir “Korkunç Zengin” miydi, yoksa varlıklı ve güçlü politik figürlere şantaj yapıp kontrol altında tutmaya yarayan bir alet mi? Sınırsız zenginliğinin kaynağı yalnızca finans işleri miydi? Dört yıl önce gerçekten intihar mı etti, öldürüldü mü? 1991’de Kanarya Adaları’nda yatından denize düşerek ölen medya imparatoru Robert Maxwell’ın kızı, seks piramidindeki başlıca yardımcısı ve sevgilisi olduğu söylenen, 2020’den beri tutuklu bulunan Ghislaine Maxwell dışında kimlerden yardım alıyordu?
YALNIZCA BİR FRAGMAN GİBİ
Halkaları, güçleri ve paraları oranında ürkütücü isimlerden oluşan akıl almaz bir cinsel sömürü zinciri uzanıyor önümüzde. Zincirin nerede bittiği, son günlerde sosyal medyada köpürtülen “depremde kaçırılan çocuklar!” iddialarıyla dolu yeni bir “istismar” biçimine yol açtığı gibi örneğin Türkiye’ye de uzanıp uzanmayacağı ise belli değil. Peki ya işin seks faslı da bir perdeden ibaretse ve Epstein gerektiğinde kolayca harcanacak bir piyondan başkası değilse…
2020 yapımı Netflix belgeseli “Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin” (Jeffrey Epstein: Filthy Rich), geçen hafta dillere düşen yeni isimlerin çok öncesinde tamamlanan, yukarıdaki ve benzeri soruların yarısını ortaya atıp yarısına yanıt vermekle yetinen, yetersizlik duygusu uyandıran bir çalışma. Toplamı 3 saat 47 dakika uzunluğundaki belgesel, 200 dolar verdiği reşit olmayan kızlara seks masajı yaptırmayı huy edinen; New York’ta, Florida’da, Virgin Adaları’nda, New Mexico’da, Paris’te evleri bulunan sapık bir milyarder ile onunla uğraşma cüreti gösteren cesur polisler ve yargıçların serüvenini anlatmaktan başka bir şey yapmıyor doğrusunu söylemek gerekirse. Yıllarca susmak zorunda kalan ama sonunda “Me Too!” diyen çok sayıda mağdur, avukatlar, psikologlar, gazeteciler, dedektifler elbette ki ilişkiler ağının bir bölümünü sergiliyor ve ortaya korkunç bir Epstein portresi çıkartıyorlar, “Vanity Fair” örneğindeki gibi medyanın nasıl susturulduğu anlatılıyor ama işin toplumsal çürümüşlük boyutu dikkat çekici biçimde eksik kalıyor. “Bunlar yalnızca fragman, asıl film ne zaman başlayacak?” sorusu belgesel boyunca kafanızı meşgul ediyor. Netflix, iç paralayıcı, mide bulandırıcı, nefret uyandırıcı bir dizi hazırlamış ancak, korkunç ayrıntıların ötesinde bir şey öğretmeye ve anlatmaya yanaşmamış nedense.
MICHAEL MOORE BELGESELİ OLSAYDI…
“Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin”, ele aldığı kişiliğe, onun iğrençleşmiş cinsel dünyasına odaklanmakta ve bir cinsel istismar piramidi çizmekte gösterdiği başarıyı, toplumsal ve siyasi köklere inmekte gösteremiyor. Örneğin bu bir Michael Moore belgeseli olsaydı, “Bu adam gerçekte kim ve hangi koşullarda bu hale geldi, onu kim(ler) mümkün kıldı, hangi toplumsal-siyasal iklimde ortaya çıktı?” gibi sorulara çok daha doyurucu yanıtlar verilebilirdi diye düşünmemek elde değil. Karşımızda zengin ama “korkunç” olmaktan çok daha ötesine geçen bir adam var çünkü.