25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kaçış sineması Kaçış televizyonu

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Sinema literatüründe "kaçış sineması" olarak tanımlanan olgu, genel anlamıyla "gerçekleri gösteriyormuş savından hareket edip, aslında yanıltıcı bir gerçeğin kitlelere empoze edilmesi" anlamına gelir. Hemen hemen her ülkenin sinemasında var olan bu olgu, en çarpıcı ve etkili örneklerini ABD sinemasında ortaya koymuştur. Amerikan sineması yıllar yıllı herkesin bildiği belirli gerçekleri kaçış sinemasının bilinen yöntemlerini kullanarak tersine çevirmiş, geniş kitlelerin gerçeği tüm çıplaklığı ile görmesini engellediği gibi, gerçek olmayanın gerekmiş gibi algılanmasını sağlamıştır.

Hollywood'un ya da daha geniş anlamıyla Amerikan sinemasının kaçış sinemasıyla özdeşleşen ve bu tanımın tüm özelliklerini ortaya koyan ilk örneklerinden biri Kızılderililere yaklaşımı oluştur. Western türündeki filmlerle başlayan bu yaklaşım, daha sonraki yıllarda diğer türlerde de yine benzer bir yöntemle işlenmiştir. Bilindiği ABD sinemasının Kızılderilileri ele alan hemen hemen her filminde, Kızılderililer, beyaz adamların kafataslarını derisini yüzen, ilkel, vahşi, acımasız yaratıklar olarak tanımlanmış, bunun karşında, beyazların bizleri onlardan kurtarması ise, bir kahramanlık olarak, altı çizilerek ve kimi zaman gereğinden fazla abartılarak anlatılmıştır. Ama hiç kimse, beyazların kahramanlığını alkışlama eyleminden kendisini kurtarıp, o toprakların gerçek sahibinin Kızılderililer olduğu gerçeğini görmek ya da kabullenmek istememiştir. Ta ki, Kızılderililer Amerikan toplumunda bir baskı olma gücünü yitirip, turistik bir gösterinin parçası olana kadar. Ondan sonradır ki, Marlon Brando kendisine verilen Oscar ödülünü reddetmiş, Artuhur Penn'in "Küçük Dev Adam" filminde, yaşlı Kızılderili reisi, " bizim okumuza karşı, beyazların top ve tüfekle kazandıkları savaşa zafer adını vermelerine şaşıyorum" diyebilmiştir.

Kaçış sinemasının Amerikan sinemasındaki bir diğer örneği de ırk ayrımını konu alan filmlerde öne çıkmıştır. Siyah-beyaz çatışmasını konu alan yüzlerce filmde, hep kaçış sinemasının beylik ama etkili yöntemleri kullanılmıştır. Bu filmlerde ezilir, dışlanır gibi gösterilen siyah adam, nedense tüm horlanıp itilmesine karşın, hep güçlü, toplumun en üst kademelerine yükselebilen, ama filmin sonunda asla -tek bir örneği bile yok- yenik düşmeyen birisi olarak gösterilmiştir. Yani kısaca, evet bizim ülkemizde siyah-beyaz çatışması vardır ama adalet her zaman siyah adamın yanındadır denmek istenmiştir. Ancak son yirmi yıldır bu konuda da (Kızılderililer de olduğu gibi) kaçış sinemasından arınmış gerçekçi filmler yapılmaya başlanmıştır.

Vietnam savaşı ise Amerikan sinemasındaki kaçış sinemasının en etkili örneklerinden biridir. Hiç kimse, bu türde yapılan filmleri izlerken Amerikan askerlerinin ya da Rambo gibi kahramanların ışıltılı cesaretinden gözünü alıp da "Amerikalıların bu topraklarda işi ne?" sorusunun yanıtını merak etmemiştir. Ancak savaş yenilgisi ve ardından gelen sorunlar, bu konunun da kaçış sinemasından arındırılarak gerçek yüzüyle ekrana gelmesini sağlamıştır. Ama iş işten geçtikten, saptırılmak istenen gerçek gündem kalkınca... Buna ister günah çıkarma, ister bu durumdan da pay alma diyebilirsiniz. İkisi de geçerlidir.

Televizyondaki haberleri izlerken, nedense bu kaçış sineması aklıma geldi. İnanın, bizdeki kimi mütevazi TV kanallarının, milyonlarca dolarlık bir sermayeye sahip ABD sinemasıyla, bu konuda rahatlıkla yarışacağını ve onlara fark üstüne fark atacağını söyleyebilirim. Abartmıyorum, inanmayan altı-yedi kanaldan aynı haberleri izlesin, bir gerçek bu denli mi farklı olur. İnanın Akira Kurosawa'nın gerçeğin izafiliği üzerine yaptığı baş yapıtı Rashamon bile bizim TV'lerin yanında çok, ama çok cılız kalır.