Kadın hakları haftası ve Çakır'ın kızı Fatma
Nazım Hikmet Kültür Ajandası'nın belirttiğine göre bugün Kadın Hakları Haftası başlıyor.
Çakır'ın Kızı Fatma ise benim nenem (babamın annesi). Hesapladığıma göre 1860'ların sonunda,1870'lerin başında doğmuş olmalı. Çavuşlu Köyü'nden Çakırlı (Çakıroğlu) Mustafa Bey'in kızı.
Bu Çakır'ın kızı Fatma, yanlarında seyislik yapan Durmuş adlı bir garibana aşık oluyor ve babasına "Baba bu oğlanı bana al!" diyor. Babası onun dediğini yapıyor ve damadına seyislik yaptıramayacağı için, yeni kurulmakta olan Mersin'in Yoğurt Pazarı dolaylarında bir (eşek, at ve deve için) han açıyor.
Burada duralım: Günümüzde kaç genç kız babasına "Baba bu oğlanı bana al!" diyebilir. Çakır'ın kızı, gelenek kendisine bu özgürlüğü tanıdığı için bu cümleyi babasına söyleyebilmiş. Buna Türkmen Geleneği denir. Cumhuriyet işte bu gelenek üzerine kurulmuştur. Kadınların özgür olduğu gelenek.
Zamane kızları özgür olabilmek için tesettüre giriyor, başını türbanlıyor.
Bu baba tarafım. Ana tarafıma gelince: Dedem Kör İbram'ın köyü, Torosların kucağındaki Demirışık'ta, yetişkin kızlar ve oğlanlar birlikte keçi ve sığır güderlerdi. Ben de güttüm, 15-16 yaşlarımda.
1930'larda doğan bizler, işte böyle bir toplumda büyüyüp yetiştik. Bu nedenle kızlardan ve kadınlardan hiçbir yaşımızda ürkmedik.
Son kitabım Cehaletin Rönesansı'nın (Kaynak Yayınları) arka kapağına şöyle yazmışım: "Ben ilk, orta ve yüksek öğretimde kız arkadaşlarımla aynı sıraları paylaştım. Bu yüzden hiçbiri hamile kalmadı benden. Şimdi 77 yaşımızda karşılaştığımız zaman bana 'N'aber lan Tekdiş' diyorlar. Zamane yurt müdürleri kızlar ile erkekleri aynı merdivenden yürütmüyor."
***
1870'lerde Osmanlı toplumu, 1930'lardaki Türk toplumu elbette Mersin'in toplumu gibi değildi. Ama Mersin de tek değildi. Törelerin, geleneklerin özgürlükçü olmadığı yerleri özgürlükleri yaşayamayan yerlerle eşitlemek için, çağdaş toplumlarda, özgürlükler ölçü alınarak, yasalar çıkar. Osmanlı devleti teokratik ya da yarı-teokratik olduğu için bu yasaları çıkartamamış, bu yasaları çıkartmak Cumhuriyet'e kısmet olmuştur.
Cumhuriyet yasaları, Osmanlı devleti döneminde erkeklerle eşit haklara sahip olmayan kadınlara çağdaş özgürlük haklarını vermek için büyük bir özen göstermiştir. Kadınları ve erkekleri birlikte eğitmeğe önem veren Cumhuriyet kadınların cumhuriyetidir. Bu nedenle, cumhuriyetçi olmayan, cumhuriyete şükran duymayan kadınlara şaşarım. Kadınların laik bir toplumda, laiklik karşıtı, karşıdevrimci bir gerici olmaları akla ve doğaya aykırıdır.
***
Durumu aydınlığa çıkarmak için, nenem Çakır'ın kızı Fatma'nın örnekliğine bir kez daha başvuracağız:
O evlenip Mersin'e yerleştikten sonra, babası Mustafa Bey camide öldürülmüş. Bildiğim kadarıyla, nenemden başka üç erkek, emin değilim ama bir kız evlat bırakmış. Uzun lâfın kısası, erkek kardeşleri Tırmıl Tepesi'nin çevresindeki geniş topraklar için neneme bir eşek vererek işi kapatmışlar.
Bunlar cumhuriyetten önce oluyor. Kadının miras hakkını koruyacak her hangi bir yasa yok. Miras şeriata göre hesaplanıyor. Benim güzel nenemi erkek kardeşleri bir eşeğe çırak çıkarmışlar.
Bundan yirmi yıl kadar önce kızkardeşlerim geldiler, "Haydi abi sen de milyoner oldun!" dediler. Mezitlili akrabaların 50 yıl önce açtığı ve "Eşek Davası" olarak ünlenen davanın bitmesi için benim de müdahil olmam gerekiyormuş. Kendilerine vekalet ve para verdim. Gittiler. Uzatmayalım, karanlık bir dava, kazandık-kazanıyoruz derken dava bitmiş ve devlet üzerinde sebze hali falan bulunan topraklara el koymuş.
Sonuçla ilgilenmiyorum, davanın adı hoşuma gidiyor: Eşek Davası. Ver eşeği, al toprağı!
***
Çakırlı Mustafa Bey, Cumhuriyet'ten önce ölmeseydi de Medeni Kanun'dan, yeni miras hukukundan sonra ölseydi, Çakır'ın Kızı Fatma babasından kalan mirası erkek kardeşleriyle eşit olarak paylaşarak alacaktı. Neler alırdı, bilmiyorum. Bildiğim, hayatım aynı hayat olmazdı. İyi ki olmamış!
Çakır'ın Kızı Fatma'nın benim doğumumu görmesi, beni kucağına almış olması, bana "Demir'im, Öz'üm!" demesi, beni son derece mutlu ediyor. Böylesine yiğit bir kadının nenem olması.
Yiğitlik henüz bitmedi: Annem ve babam yeni evliler. Torosların Demirışık köyünden, imam ve muhtar Kör İbram'ın kızı Güccük Gelin Nasibe şehir işi pirinç pilavı yapmayı nereden bilecek? Lapa yapmış. Babam eve gelmiş, yemeği beğenmemiş, bağırıp çağırmaya başlamış. (Babam anneme karşı hiçbir zaman şiddet kullanmamıştır. Bağırdığını da dumadım.) Bunu duyan nenem Çakır'ın kızı Fatma dışarı, kuyulu avluya çıkmış ve oğluna çıkışmış:
"Ulan sen benim gelinime nasıl bağırırsın?! Yemeği beğenmediysen git her zaman siftindiğin Sakarya Lokantası'nda zıkkımlan!"
Annem, "Allah razı olsun, beni hiç kimseye ezdirmedi!" derdi.
Çakırlı'nın kadınları böyledir işte. Okuma yazma bilmeyen annem dik kafalı özgür bir kadındı. Çok kitap okuduğum için verem olmamdan korkardı. Cumhuriyet kadınıydı. Hurafelere de inanırdı ama Cumhuriyet'e karşı olanlara inanmazdı. Yaşadıkları yüzünden Tanrı ile araları biraz şekerrenkti. Onun adil olmamasına isyan ederdi ve o zaman bir cüvere (sigara) yakardı. Hey gidi "Güccük Gelin" hey!
***
Nenem, 1870'li yıllarda, "Baba bu oğlanı bana al!" diyecek kadar özgür ve bağımsız olan Çakır'ın Kızı Fatma, günümüzün türbana tapan kızlarını görmüş olsaydı, bunların şaşkın olduklarını düşünürdü ve "A kızım, sizin derdiniz ne?" diye sorardı. Sonra hepsini taş kırmaya gönderirdi.
Tarih, 17 şubat 1926. 743 sayılı Türk Medeni Kanunu kabul edilmiş; artık evlenme akdi evlendirme memuru önünde yapılıyor.