Kadın sorununa bıyıklı çözüm
Bireysel bir eylem denilip geçilebilirdi. Ancak birçok feminist site, sosyal medya sayfası eylemi sahiplendi. Haber birdenbire yayıldı ve belli sol gruplar içerisinde tartışılmaya başlandı. Haber özetle şöyle: Bir kadın “toplumun dayattığı güzellik standartına” karşı çıkıyor ve “bıyık yalnızca erkekler için değil” diyerek bıyık bırakıyor.
Bu eylem kadın sorununun ideolojik, siyasal ve toplumsal içeriğini saptırıyor. Ayrıca sorunu marjinalleştirerek emperyalist sistemin dayattığı toplumsal, siyasal kimlik olgusuna indirgiyor. Bizim gündemimizi işgal etmesinin nedeni budur.
Kadın sorununun sınıf değil kimlik siyaseti düzleminde ele alınması ve bunun teorisinin sol adına yapılması bilimsel sosyalistlerin ilgi alanı dışında kalamaz. Çünkü bu teorik düzlem ipliği çoktan pazara çıkmış ve eskimiş olmasına rağmen, sorunun başka veçheleri halinde karşımıza çıkıyor.
Sınıflı toplumların egemen biçimi olan kapitalizm insanı emeğine yabancılaştırarak, insanı insana, kendisine, doğaya ve karşı cins ile ilişkisine de yabancılaştırıyor. Marks’ın da işaret ettiği gibi üretici güçlerin, onu yabancılaştıran ve gelişimini sınırlayan üretim ilişkileriyle maddi ve manevi olarak karşı karşıya gelmesi sistemin çöküşüne işarettir. Ancak üretici güçlerle egemen sınıfı karşı karşıya getiren sorunlar içeriğinden saptırılıp yeniden üretilerek sistem devamlılığını sağlayabilir. Cinsel kimliğin yeniden üretilmesi ve kadın sorununun merkezini işgal etmesi bu perspektifle anlaşılabilir.
Kadın sorununu kimlik ve cinsellik sorununa indirgeyen, sınıfsal bağlamından koparan, sorunu marjinalleştiren ve toplumsala yabancılaştıran biçim, liberal solun ana besin maddesi haline geldi. Liberal özgürlükçülüğün varlığını armağan ettiği, Batı’dan yükselen “yeni toplumsal hareketler” ve kimlik siyaseti, her konuda olduğu gibi bu konuda da ters bilinç yarattı.
MEMELERE ÖZGÜRLÜKTEN BIYIKTA EŞİTLENMEYE
Yaratılan sadece ters bilinç değil, ters özgürlüktür. Burjuva Devrimleriyle birlikte özgürlük, insanların eylemliliği içerisinde ve kolektif emekleriyle ayakları yere basar hale gelmişti. Neoliberal özgürlük ise kafası üzerindedir, terstir...
Sınıfsal eşitsizlikler, cinsiyet eşitsizlikleri, toplumsal eşitsizlikler sınıfların ortaya çıktığı tarihten bu yana, insanı sınırlayan engeller doğurdu. Bu açıdan özgürlüğün programı, egemen sınıf dışındaki insanları sınırlayan, onların yaratıcı etkinliğini engelleyen duvarların yıkılmasıdır.
Tarihte özgürlük için savaşan bütün kadınlar ve hareketleri bu sınırlamayı aşmak adına, egemen sınıfların sistemine karşı savaştılar; yaşam hakkı, çalışma hakkı, oy hakkı, toplumsal eşitlik için mücadele ettiler. Kadın haklarına dair bütün kazanımlar da bu mücadele çizgisinin ürünüdür. Çağımızda özgürlük, Orta Çağ kıskacından, emperyalizmin dizginsiz sömürüsünden kurtulmaktır.
Neoliberalizm ise özgürlüğü kadın bedenine, kadın memesine, bacağına indirgedi. Özgürlük için mücadele daha çok soyunmaktır, açılmaktır veya daha çok kapanmaktır!
Son 30-40 yılda Türkiye'de öyle bir ideolojik atmosfer yaratıldı ki, devrimci, ilerici bütün talepler, çağdaş değer ve yargılar ters yüz edilerek çarpıtıldı. Solun bir bölümü liberalleşti ve bu ideolojik saldırı altında adeta akıl tutulmasına savruldu; devrimci taleplerle, sosyalist değerlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan mevzilere hapsoldu.
Programları etnik haklarla, kimliklere özgürlük talepleriyle, din ve cemaat haklarıyla, sınıfsal bağlamdan kopuk kadın haklarıyla, sınıfsal temelden soyutlanmış çevrecilik vb haklarla doldu.
Bu yeni özgürlükler, küreselleşme programının esaslarıdır. Neoliberal özgürlükte ulusunu emperyalizme karşı savunmak yoktur; ancak etnik ve kimlik siyaseti boldur! Neoliberal özgürlükte kadın cinayetlerine, tacize, kadınların toplum dışına itilmesine, kafese tıkılmasına karşı tavır propaganda malzemesidir; ancak kadın memesine özgürlük programın esasıdır.
İşte gelinen nokta burasıdır: Özgürlük kadın memesine; kadın erkek eşitliği bıyığa indirgenmiştir. Fabrikada taşeron olarak çalışan kadın işçinin özlük hakları, kasabada geçici öğretmenlik yapan kadının kadro sorunu, otelde kat hizmetleri personeli olan kadının düşük maaşı veya evlere temizliğe giden kadının sigorta sorunu artık eskimiş problemlerdir, çağ dışıdır!
İNSANDA EŞİTLENME DAVASI
“Toplumun güzellik standartına (!)” karşı bıyık bırakma eylemi, neresinden bakarsanız bakın kadının cinselliğine odaklanıyor.
Burada söz konusu olan kadının cinselliğinin aşağıda görülmesidir ve erkekle eşitlenmenin çözümü gene cinselliktedir. Bıyık erkeğe özgü bir şey değildir; kadın bıyık bırakarak erkekleşebilir. Çünkü eşitsizliğin temel nedeni kadının erkekleşememesidir. Kaldı ki kadın bıyık bırakmaz yargısı toplum tarafından dayatılmaktadır. Öyleyse kadının kadınlaşması da erkekleşmesi de cinsellik üzerinden ifade edilmelidir. Büyük buluşları budur. Rosa Liksemburg’tan Behice Boran’a hepimizin kadın kahramanları, böyle bir buluşa imza atamadıkları için kahroluyorlardır.
Oysa kadın ve erkek ancak insanda eşitlenir. Cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak biricik kültür budur. İnsanlığın en büyük davası da kadın ve erkeğin insanda eşitlenmesidir.
TOPLUM DÜŞMANLIĞI
Kadın sorununu cinselliğe indirgeyen bu ilkelliğin toplumsal yargıları bahane etmesi, gizli bir toplum düşmanlığını da yansıtıyor. Giyinmek, eğlenmek, üretmek ve daha onlarca insani değer, insanın toplumsal yaşamının bir ürünüdür. Film izlemek, tiyatro seyretmek, kitap okumak, eğitim almak, evinizin kapısını anahtarla açmak, ışığı yakmak, ocağa tencere koymak ve su kaynatmak, yolculuk yapmak hepsi toplumsal yaşamın gerekleridir. Bütün bu insan etkinliğini toplumsal dayatmanın “standartları” olarak okumak, insanı yeniden mağaraya hapsetmektir.
Yeniden mağaraya dönülecekse, “toplumun güzellik standartına (!)” karşı bıyık bırakma eylemi yaygın bir eylem biçimine dönüştürülebilir. Ancak kadın sorununun ideolojik, siyasal ve toplumsal içeriğinin sapması, bambaşka yöntemlerle tersine çevrilecektir.