Kadınlar, erkenci mimozalar ve Yıldırım
Mimoza’yı bilmeyeniniz yoktur. Sapsarı çiçekleri ne de güzel açar. Şubat-Mart’ın güneşli günlerinde ağacının üzerinde bakmaya doyamazsınız. O coşkulu, sarı bulutlar gibi sizi hayallere daldıran çiçek çok da nazlıdır. Dalından kopardığınızda eğer vazoda nasıl saklayacağınızı bilmezseniz küser. O domur domur, yuvarlak, sarı kar tanelerine benzeyen çiçekleri büzülür, kapanır, küçücük kalır.
Bu tavrıyla mimoza çiçeği aynı kadınlar gibidir. Belki de bu nedenle önümüzdeki günlerde kutlayacağımız Dünya Kadınlar Günü’nü temsil eden çiçek mimozadır. Eşinize, etrafınızdaki kadınlara mutlaka hediye edin, zira onlar da mimozayı çok severler. Ancak bu güzel ağaç, bu yıl çiçeklerini çok erken açtı. Karlardan önce neredeyse bir ay oluyor ağaçlarda mimozalar coştu, kadınlar gününde artık mevsimi geçecek gibi.
Tüm bunları niye yazdım biliyor musunuz. Aziz Yıldırım’a her fırsatta saldırmaya hazır kudurganları anlatmak için. Fenerbahçe-Galatasaray basketbol maçında Sarı-Lacivertli taraftarlardan bir grubun Sarı-Kırmızılı basketbolculara ettiği küfürlere dayanamamış. Mikrofonu eline almış, kadınlar gününü hatırlatmış “Onlar bizim analarımız, eşlerimiz, bacılarımız, ayıptır, yapmayın” demiş. Yetmemiş en azgınını da karakola gidip şikayet etmiş.
Başta Hürriyet gazetesi olmak üzere bu olaya doğru yerden bakıp sayın Yıldırım’ın davranışına etik bakanları kutluyorum. “Aziz Yıldırım çıldırdı, kudurdu vs.” gibi çarpık bakanları ise kınıyorum. Allah aşkına, siz insanlığın neresindesiniz, ananız, bacınız, eşiniz, kızınız yok mu? Olmasa ne fark eder, yazıklar olsun. Ben tüm analara, eşlere, bacılara, kızlarımıza saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum, kadınlar gününüz kutlu olsun.
FENERBAHÇE-GALATASARAY DERBİSİ ÜZERİNE
Bu günlerde trafiğimiz hayli fazla. Fenerbahçe-Galatasaray derbisi dolayısıyla neredeyse tüm televizyon kanalları tarafından yorumcular aranıyor. Elbette ki sorulan soru aynı. Maçı kim kazanır, kim şampiyon olur? Bakın, bu iki rakip karşılaştığında biri genç takımla, diğeri tam profesyonel kadro ile çıksa sonucu asla önceden kestiremezsiniz. Örnekleri de çok yaşanmıştır.
Şampiyonluk sorusuna ise TRT Spor’dan görüşüm alındığında yaptığım yorumu vereyim. Yıllar geçiyor, duruma, gazete, televizyon yorumlarına, hakemlerin ve futbol kamuoyunun davranışlarına, elbette ki, takımların ortaya koyduğu oyuna bakıyorsunuz. Kafanızda bir şekil oluşuyor. Bende oluşan şekil şampiyonluğa Galatasaray’ın daha yakın olduğu... Size şu nedenle diye direkt bir şey söyleyemem, bunun sadece yılların verdiği bir duygu olduğunu söyleyebilirim.
Ama bu maç için özel söyleyeceğim bir şey var. Her şey bir yana. Fenerbahçe 9 futbolcusunu götürmemiş bile olsa, Mersin ile oynanacak kupa maçının tarihi hiç yakışmadı, daha doğrusu futbol düzenimize yakıştı. Rakibin bir gün önce kendi sahasında hafif bir Manisa ile oynayacak. Sen Fenerbahçe olarak, 24 saat sonra deplasmanda taş gibi Mersin ile karşılaşacaksın. Kimse yayıncı kuruluş, fikstür falan demesin. En azından bu durum hiç hoş olmadı, Sarı-Kırmızılara büyük avantaj haline geldi.
ŞAMPİYONU AKSARAY’IN CİNCİ HOCA’SI BİLİR
Eskiler bilirler, Aksaray’da Cinci sahası vardı. Hani sonraları Kadırga oldu. Aksaray’daki cinci hocalar ise pek bol ve makbuldür. Karadenizli hocaların nefesi çok kuvvetlidir haaa. Neyse bizimkinin hikayesi gerçek. Aksaray’ın Cinci’si gazetelere de konu olmuştu. Maçı kazanmaya mı ihtiyacın var, merak etme, Cinci Hoca seni bir okur üfler, puanlar cepte, hakemin gözlerine perde iner, rakibin penaltılarını falan göremez hale gelir, hazretin nefesi o kadar sağlam. Baba ne derse maçlar öyle bitiyor.
Geçmiş gün, tam hatırlayamıyorum ama bomba Küçük Ayasofya-Topkapı maçında mı patladıydı ne. Bilenler doğrusunu mail’lesin, düzeltelim. Ayasofyalılar gidiyor “Hocam düşüyoruz, yetiş.” Beriki ciddi bir şekilde okur üfler, sonra adresi verir “Sen geçerken aktar Ahmet Efendi’ye uğra benden selam söyle...” Topkapılılar da şampiyonluğa gidiyor “Aman Hocam, şu hakem bize bir penaltı verse ne iyi olur.” “Tabii, okumak benim işim, merak etmeyin.” İş biter, onları da nalbur Abdullah Efendi’ye gönderir. Tabii Allah rızası için.
Sonra Allah bu ya, maç berabere biter, iki tarafın da işine yaramamıştır. Topkapılılar “Abdullah Efendi iki onluk rakip, bir onluk da hakem için almıştı, penaltı ne oldu?” diye tam Cinci Hoca’nın gırtlağına sarılacaklar. Nefes nefese Ayasofyalılar içeri dalar. “Ahmet Efendi’ye iki onluğun üzerine bir onluk da bahşiş bırakmıştık, bu ne iş.” Allahtan meydan dayağı başlarken polisler içeri girer, Cinci’yi kurtarırlar. Zekeriya Alp’in istifasından sonra ligimizin hakem yönetimlerine bakıyorum da, Aksaray’ın Cinci Hoca’sı işin içine mi girdi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Sonumuz hayır olsun tu, tu, tu...