Kadınlar ezildikçe çocuk istismarı artıyor
Siyasetin yoğun ve gerilimli gündemi içinde unutur gibi olmuştuk. Geçen günlerde peşpeşe iki olay, aracılığıyla kendisini hatırlattı. Metrobüste bir kadına ve Küçükçekmece’de bir kız çocuğuna yönelik taciz haberinden bahsediyoruz.
Çocuklara yönelik cinsel istismar, kadınlara yönelik şiddette daha ileri bir aşamayı temsil ediyor. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun hazırladığı 2016 yılı raporunda Türkiye’de kız çocuklarının gördüğü baskı, şiddet ve cinsel istismarın ‘güvenlik sorunu’ boyutuna ulaştığı belirtiliyor.
Kamu Denetçiliği Kurumu, eğitim hakkı engellenen kız çocuklarının daha fazla şiddet ve cinsel istismara maruz kaldığını saptamış. Kurum, sorunun çözümü için kız çocuklarının eğitim hakkından daha fazla yararlandırılmalarında görüyor. Ancak raporun eksik bıraktığı bir konu var. Kız çocuklarının daha eğitimli olması sadece o çocukları kurtarabilir, erkekleri kurtarmaya yetmez!
Sanırım hepimiz şunu kavramak zorundayız: Kadınların şiddetten ve istismardan kurtulması sorunu, aynı zamanda erkeğin kurtuluşu sorunudur. Kadınların kamusal yaşamdan dışlandığı hiçbir toplumda cinsel ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturması sözkonusu edilemez. Kadın eğitimde, iş yaşamında, sporda, bilimde, sanatta ve düşünce hayatında varlık gösteremiyorsa, hem kendisine saygı duymakta hem de erkek-egemen kültürün saldırganlığını geriletmekte başarılı olması çok zordur.
Erkeklerin ve kadınların birbirlerini hayatın olağan ilişkileri içinde tanımalarına kısıtlamalar, engellemeler getiren kültürlerde, egemen olan cinsiyetin karşı cinsi bir “öteki”, bir nesne olarak algılaması kolaylaşıyor. Kendi içine kapalı erkek cinsiyetçi kültürü, bir kadın mitosu yaratarak bu nesneleşmiş algıyı kurumsallaştırıyor. Erkek açısından kadın, bilinmeyen, tanınmayan, neye benzediği hakkında fikir sahibi olunmayan ama günün birinde “sahip olunması” gereken bir varlık halini alıyor. İnsanoğlu, bilmediğinden korkar, çekinir. Kadını kamusal hayattan ve erkekle birlikte görünür olacağı toplumsal ortamlardan aşağı iten bir kültürde kadın, erkeğin korktuğu, çekindiği, gariplikler, günahlar, akıl çeldiricilikler, baştan çıkarıcılıklar yüklediği bir düşmana dönüşüyor. Düşman ise fethedilmesi, yenilgiye uğratılması, ezilmesi, teslim alınması gereken bir hedeftir. Bu durum çocuk istismarı olgusu ile bağlantı kurmamızı mümkün hale getiriyor.
Haremlik-selamlık gibi cinsiyetçi bir bölünme yoluyla kadın-erkek ilişkilerini savaş ilişkilerine dönüştüren toplumlarda, erkeklerin kadınlara bakışı savaşın kurallarına göre işlemeye başlıyor. Kimse yenileceği savaşlara girmek istemez. Kadını ezen bir toplumun erkekleri, güçlü kadından korkar. Kadın denen düşmanı yenebileceğiniz en uygun koşullar, düşmanın zayıf olduğu durumlardır. İş güç sahibi, bilgili, eğitimli, kişilikli, özgüveni yüksek, kendi kararları ve tercihleri olan kadınlar ezilmek ve teslim alınmak için fazla güçlü düşmanlardır. En zayıf kadın, en genç kadındır. O henüz erkeğe nasıl direnebileceğini bilmeyen, erkek karşısında hakkını koruyamayacak kadar aciz olandır. Çocuk yaştaki “kadın” en kolay lokmadır. Burada zayıf olana yönelme temel güdüyü oluşturduğu için kimi tarikat yurtlarında vb. görüldüğü üzere bazen erkek çocukları da hedef seçebilir. Özetle kadını ezen ve eşit ilişkilerden dışlayan bir toplumun erkekleri arasında çocuk istismarcılığı eğiliminin artması bir kuraldır diyebiliriz.
Tabii madalyonun bir de diğer yüzü var. En gelişmiş ülkeler arasında da kadınlara yönelik tecavüz suçları hiç de azımsanmayacak oranlarda. Bu olgu bütün söylediklerimizi yanlışlamaz mı? Kadınların kamusal yaşamda erkeklerle eşit koşullara ulaşabildikleri bazı toplumlarda farklı türden bir sorunun varlığı gözleniyor: kadın cinselliğinin metalaştırılması ve çarpıtılarak sunulması. Kadın batılı toplumlarda görünür bir varlık. Fakat çürümüş kapitalizm, insanların algılarını o görüntünün bir pazarlama nesnesi olarak sunulması yönünde baskılıyor.
Kadın-erkek eşitliği ve metalaştırıcı tüketim ilişkilerinden uzaklaşmak, kadınlar kadar erkeklerin de kurtuluşu için gerekli. Aksi halde kadına ve cinselliğe yönelik algısı saptırılmış bir erkekler topluluğu karşısında kadınları ne daha çok örtünme ne de yasal cezaların ağırlaştırılması koruyabilir.