Kadınların olimpiyatlarda ne işi var?
Biliyorsunuz Eurovision gibi Paris Olimpiyat Oyunları’nın açılışına LGBT teması damga vurdu. M.Ö. 776 başlayıp M.S. 393’e kadar süren Antik Olimpiyatları, Baron Pierre de Coubertin 1896 yılında tekrar başlatır. Baron’un olimpiyatları canlandırma gerekçesi “efemine toplumu, erkek ulus yapmak”tır! Hatta bu gerekçeyle kadınlar oyunlara dahil edilmez. Baron’un cahil falan olduğunu düşünmeyin! Siyasal Bilgiler okumuş, pedagog, tarihçi! Fransız erkeklerinin o yıllarda kadınlar için düşünceleri budur.
Aynı yılların Viktorya dönemi İngiltere’sinde de kadınlar için durum pek farklı değildir. Rahimleri tarafından idare edilen kadınlar narindir, zayıftır. Onlar için tehlikeli olan spor, üremelerini de engeller. Hatta binicilik, bedenin alt kesimine zarar verdiği için daha da sakıncalıdır. Hele hele hokey, kadını hem kaslı yapar hem de bebeğini emziremez hale getirir. Spor yapan kadınların erkek gibi görünmeleri de estetik değildir. Kadınları kadınlıktan uzaklaştıran spor, onlara uygun değildir.
Köleler, yabancılar, mahkûmlar hariç, 18 yaşından büyük her özgür Yunan vatandaşının katılabildiği oyunlarda, Viktorya dönemi kadar olmasa da kadınlar için yine yasaklar vardır.
Evli kadınların Antik Olimpiyat Oyunları’na katılmalarına ya da izlemelerine izin verilmez. Sadece bakireler ile Demeter rahibeleri, stadyumun içerisinde bir bölümde oyunları izlerler. 2. yüzyılın sonlarında yaşamış Lidyalı gezgin, coğrafyacı Pausanias’ın dilinden kan damlar. “Olympia yolunda… azametli kayalarla yükselen sarp bir dağ var…. Adı Typaion. Olimpiyat Oyunları’na katıldığı ortaya çıkan her kadın, bu dağdan baş aşağı atılacaktır.”
Fakat bazı istisnalar da vardır. Rivayete göre, Olimpiyatların başlangıcından 380 yıl sonra Sparta Kralı Archidamos’un kızı Kyniska, erkeklerin inşa ettiği duvarları dört atlı bir savaş arabasıyla yıkarak ezer geçer. Kynisia, olimpiyatlarda kazanan ilk kadın sporcu kabul edilir. Ne yazık ki Kyniska’nın bu girişimi dünyada pek bir şeyi değiştirmez.
Bir de Kyniska Kadar Cesur Kallipateira Vardır…
Sadece Kallipateira, kadınları stadyumdan uzak tutan bu kuralı çiğnemesine rağmen cezalandırılmamıştır. Kallipateira’nın babası, üç erkek kardeşi, yeğeni ile oğlu Olimpiyat şampiyonudur. Kocası öldüğünde Kallipateira, oğlu Peisirodos’u olimpiyat oyunlarına hazırlar. Oğlunu Olympia’ya getirdiğinde erkek antrenör kılığında stadyuma girer. Oğlu zafere ulaştığında diğer antrenörleri aşarak koştuğu sırada kıyafetleri çıkar, çıplak kalır. Kallipateira kendini ele verir.
Kallipateira cezalandırılmaz çünkü bu eylemi ailesinin Olimpiyat şampiyonu bireylerini onurlandırmak için yaptığına karar verilir. Bu olayın ardından Olimpiyat oyunları sırasında antrenörlerin de çıplak olması şartı getirilir. Böylece kadınların kılık değiştirerek stadyuma girmeleri imkânsız hale gelir.
Zeus'un Karısı Tanrıça Hera'ya Adanan “Hera Oyunları”, İlk Resmi Kadın Atletizm Yarışmasıdır
MÖ 6. yüzyılda meydana gelen oyunlar, erkeklerin oyunlarından önce yapılır. Hera Oyunları genellikle koşu yarışlarından oluşur. Katılım yine bekar kadınlarla sınırlıdır. Erkekler genellikle Olimpiyatlarda çıplak olarak yarışırlarken Hera Oyunları’na katılan kadınlar, erkekler tarafından giyilen “chiton” giyerler. Pausanius, Hera koşucu kadınlarını "saçları aşağı sarkıyor, bir tunik dizinin biraz üstüne uzanıyor ve sağ omzunu göğsüne kadar çıplak" olarak tanımlar.
1896 Atina’da, Baron Coubertin’in Çalışmalarıyla İlk Modern Olimpiyatları Yapılır. Hiç kadın sporcu katılımı yok, ancak kurallarda kadınların katılamayacağına dair bir madde de yoktur. Ancak buna yönelik bir protesto vardır. Stamatia Revithi, maraton yarışı için verdiği dilekçenin başvuru zamanının geçmesi gerekçesiyle reddedilince 30 Mart 1896’da maraton mesafesini tek başına koşarak tepkisini gösterir.
Kadınların katılımı olmadan geçen ilk Modern Olimpiyat Oyunları’ndan sonra, ironik bir şekilde kadınların katılım sağladığı ilk Olimpiyat Oyunları Coubertin’in doğduğu şehir Paris’te yapılan 1900 Paris Oyunları’dır. 22 kadın sporcu, 5 branşta mücadele eder, İngiliz Charlotte Cooper, çim tenisinde şampiyon olarak ilk kadın olimpiyat şampiyonu olur.
1904 yılında yapılan 3. Modern Olimpiyat Oyunları’ndan itibaren, Coubertin’e rağmen her geçen yıl olimpiyatlara katılan kadın sayısı artar. Coubertin hâlâ “Kadınların rolü, erkeklerin galibiyetini takdir etmektir!” demektedir.
1914’te Paris’te düzenlenen 6. Olimpiyat Komitesi’nde Coubertin ile delegeleri kadınların atletizm branşına katılımını kesin bir şekilde reddederler. Ancak bu olay, kadınların kendi olimpiyat oyunlarını organize etmeleri için fitili yakar. 1911’de, ardından 1915’te Femina-Sport ve Academia, Fransa’nın ilk kadın spor kulüpleri, 1917’de Fransa Kadınlar Spor Federasyonu kurulur. Kadınlar, bu tarihlerden sonra federasyonlarda gösterdikleri çaba ile 1936’dan itibaren düzenli bir biçimde olimpiyatlarda hak ettikleri yeri alırlar.
Baron Coubertin, 128 yıl önce Fransa’nın erdemlerinin hızla öldüğünü düşündüğü için çareyi sporda arar. Fransa, İngiltere ya da Avrupa, pek fark etmez, kadın hakları konusunda ilerlemişler ama başka bir noktada Coubertin’in başladığı noktaya geri dönmek için, dinlerini dahi hiçe sayarak büyük bir iştahla çırpınıyorlar.