Kafalardaki duvarları yıkmak mı yeni duvarlar kurmak mı?
Yeni bir yıla girdik ya aklı eren ermeyen herkes içine girdiğimiz yeni yılın insanlığa ne getirip götüreceği üzerine söz söylemeye bir tür olur olmaz kehanet senaryoları kurmaya girişiyor.
2020 yılının bütün dünyanın tümüyle bir Koronavirüs belasıyla uğraşması fakat yine de çaresiz kalması nedeniyle bu yeni yıl yorumları daha da önemsenir ve muhtemel görünen gelecek üzerine söz söylenmeden geçilmez hale gelindi ister istemez.
Başta astrologlar olmak üzere bu köşenin yazarı da dahil her alandan birileri dünyanın yeni bir menzile doğru gittiğini öngörüyorlar ki bu öngörü üzerinde neredeyse mutabakata varılmış gibi görünen ortak bir öngörü söz konusu göründüğü kadarıyla.
Sorun bu öngörülerin tarihselliği ya da içinden geçtiğimiz çağda büyük bir kırılmaya yol açıp açmayacağı, açacaksa da bunun hangi alanlarda nasıl belireceği neler olacağı üzerinde yaşanıyor.
Fakat her nedense yine de benzer argümanlar ileri sürülüp de muhtemel gelecek öngörüsü öne süren sistem siyasetçilerine neredeyse hiç rastlanmıyor gibi ne yazık ki?
Oysa bazı astrologların öngörülerine bakılırsa bu öngörüler tümüyle sistem siyasetinin pek konuşmadığı siyasi alanla ilgili görünüyor.
Çünkü onlara kalırsa Koronavirüs kriziyle başlayan 2020 yılında yaşanan olumsuz gelişmeler sonucunda AB dağılacak, ABD toprak bütünlüğünü koruyup koruyamama ve ekonomik açıdan oldukça zorlanacağı yeni bir döneme girecek(miş).
Böyle bir durumda da dünyanın yeni düzeninde Rusya ve Çin'in etkin belirleyici güçler olarak öne çıkacakları bu yüzden de 60-70 yıldır süren günümüzün ABD merkezli dünya düzeni giderek daha da gerileyecek(miş).
Hatta özellikle de gelişip hızla yükselen Çin önümüzdeki 200 yıllık süreçte dünyanın düzenini belirleyen büyük bir güç olarak öne çıkacak ve önümüzdeki yeni çağa damgasını vuracak(mış).
Geçtiğimiz yıl içerisinde koronavirüs üzerine yapılan komplo yorumlarında öne sürüldüğü gibi yine astrologlar da 2021 yılı sonu itibariyle, bütün dünya piyasasında alışveriş sisteminde dijital paralara geçiş yapılacağı ve böylece büyük bir yeniden ekonomik yapılanmaya gidileceği öngörüsünde bulunuyorlar.
Siyasetçilerin öngörme yetilerini kaybettikleri fakat bu tür komplo teorileriyle birlikte astrologların yıldızlar üzerinden yoruma giriştikleri böylesi hayati bir konuda elbette söylenmesi gereken çok şey var.
Fakat konumuz bu olmamasına rağmen bir önceki yazımda yazacağımı söylediğim konuda meramımı anlatmak için yine de birkaç şey söylemek istiyorum.
Birincisi, bana kalırsa AB dağılacak değil, şu anda zaten çoktan dağılmış durumda. Siyaseti takip edebilen herkes bunu son yılların kulvarlarında rahatlıkla görebilir.
AB ayakta tutulmaya çalışılan bir heyula yalnızca. Siyasi olarak da öyle, kültürel olarak da öyle.
Artık, tarihsel demokratik devrimci aydınlanmacı Avrupa'nın yerinde yeller estiği gib başlangıçta düşünülen ve kurgulanan bütünlük de dağılmış durumda.
İkincisi, ABD'nin açık açık görünen dünya siyasi arenasındaki her anlamdaki büyük kaymış hali. Yeni seçilen ABD başkanı kayıp gitmiş ABD'yi “geri getirme” planları yapmak iddiasında. Geri getirilebilir mi hiç sanmam.
Üçüncüsü, Rusya ve Çin önümüzdeki yıllarda değil zaten bir süredir dünya siyasetinin dengelerini değiştirip AB ve ABD'nin elini kolunu bağlamış durumdalar.
Dördüncüsü, önümüzdeki yıl sonunda dünya piyasaları tümüyle dijital paraya geçecekmiş ki bu da günümüzde zaten yeterince gerçekleşmiş görünüyor ki bu durum bir süre daha gelişir ve artık bir yerde durdurulmak zorunda kalınır.
Çünkü zemin yeterince hazır olmadığı bir yana bu yönde bir zorlama olursa büyük bir kırılma yaşanabilir sistemde. Bu da ister istemez piyasayı yaralamaya başlar.
KENDİ OLMANIN MATEMATİĞİ
Okuyanlar bilecektir: bir süredir ister sanatta ister bilim ve felsefede ister siyasette “kendi olma” üzerine fikirlerimi söylemeye çalışıyorum.
Çünkü kendi olmayı önemsemeyen, önemsediği halde buna yönelik çözüm üretmeyen ve bunda ısrar etmeyen ne insan bir kişi, ne sanatçı, bilim insanı, ne felsefeci ya da siyasetçi olduğu gibi hiçbir ulusal kültür ve ulus devlet bağımsız özgür ve kültürel, toplumsal bir varlık gösteremez.
Aklı başında olanlar tarafından gerek sanat ortamında gerek bilim ve felsefe alanında gerekse siyasette, insani ya da toplumsal ahlak alanlarında çok sıkça tartışılan bir konudur “kendi olma” kavramı.
Eğer sanatçıysanız “kendi olma” “özgün ve yeni olma” “yaratıcı keşfedici olma” vb yerine yalnızca kaba bir aktarıcı ve taklitçi, bilim insanı iseniz yalnızca bir bilgi distribütörü ya da hırsızı, siyasetçi iseniz de diliniz ne kadar “milli” kavramı kullanıyor olursa olsun sonuçta bilerek bilmeyerek bağımsızlıktan ödün veren, sözüm ona yönettiği ulusu ve ulus devleti zorluklara, felakete sürükleyen kişiliksiz, çıkarcı bir siyaset madrabazı olup çıkarsınız.
Öyle ya ister dünya ister hayat, ister sanat kültür gelecek vb. kavramlar üzerinde kişisel öngörüsüyle bunlar üzerinden yeni bir önermesi olmayan bir sanatçının sanatçılığından bilim insanının, siyasetçinin yaptıklarından ne beklenecektir ki gerçekten de?
Tam bu nokta da elbette hiç de ilgisi yokmuş gibi görünse de aslında çok daha karmaşıkmış algılanan bir başka “kendi olma” sorunsalı vardır ki o da bir toplumun, ulusun, kültürün de “özgün olma” “yeni olma” ya da “kendi olma” vb. bir derdi tasası olması gerekiyor ki nasıl olacak bu, kendiliğinden mi?
Kaldı ki sanatçının ve diğer düşünce bilim ve kültür üreticilerin özgün, yeni yaratıcı önermeleri ile ona yönelik toplumsal bir öngörü ya da talebi olmadan bu nasıl gerçekleşecektir?
Burada ister istemez bağımsız ve özgür bir ülke olma iddiası devreye giriyor doğal olarak.
Televizyonlara bakın her akşam siyasiler, bilim kurulu üyeleri, kamuoyu araştırmacıları, siyaset bilimciler sürekli olarak yakın uzak muhtemel geleceği tartışıp duruyorlar.
Sözüm ona güncel siyaset üzerinden bölgesel stratejiler kuruyorlar Türkiye'nin önündeki sürece işaret edip duruyorlar.
Konumuz bunların doğru ya da yetkin olup olmadığı değil bütün bunların yalnızca siyaset ekonomi askeri teknoloji ve güç olarak ele alınması.
Ne yazık ki bu konularda hiç düşünceden bilimden, sanattan kültürden, kültürel ya da bilimsel öngörü ya da iddiadan söz eden neredeyse hiç kimse yok gibi?
Sanki askeri, ekonomik ya da teknolojik güç denilen güç bu alanlardan bağımsız olarak var olabilirmiş gibi?
Sanki böyle bir şeye hiç ihtiyaç yok! Bilim yok! Sanat ve kültür yok! Tarih yok! Sanat ve kültür tarihi yok! Koruyuculuk yok! Yaratıcılık yok! Müze yok! Destek yok! Vay ki vay!
Şimdi başlıktaki soruya dönelim: kendimiz olmak, özgün olmak, yeni olmak, yaratıcı özgür ve bağımsız bir kişilikte olmak için kafamızdaki duvarları yıkıp bırakmak mı yoksa yeni duvarlar kurmak mı gerekiyor dersiniz?
(Cevabı yine bir sonraki yazıya!)