23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kafanızı yormayın

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Bireylerde kafa karışıklığı normaldir. Benim kafam genelde karışıktır mesela. Bir karara varmadan önce konunun etrafında düşe kalka dolaşır, çelişkin parçaları teker teker çözümleyip ayıklayarak bir düşünce doğrultusu bulmaya çalışırım. Bu süreçte söylem, düşünceyi sıkıştırıp biçimlendirir, süzgeçten geçirir ve “son tahlilde” diyerek bir düzleme varır. Söyleminiz karar düzlemine ulaştığında, daha önce düşündüğünüz pek çok şeyi feda etmiş olursunuz. Feda etmezseniz hayatın sınayacağı bir karara varamazsınız. Fakat karara varmış olmanız kafa karışıklığının sona erdiği anlamına gelmez. Sadece size tutarlı gelen bir söyleme ulaştığınız anlamına gelir.

Siyasi partilerde de muhakeme biçimi buna benzer. Kafa karışıklığı normaldir. Çok sayıda insan belirli bir konuda sesli düşünerek bir sorunu irdeler ve karara varmayı amaçlar; partinin geçmişinden gelen çizgiyi, mevcut koşullarda ortaya çıkan özgün sorunu çözerek ilerletmeye çalışır. Topluca kafa karışıklığı yaşayan partiler de tıpkı bireyler gibi farklı görüşleri biçimlendirip elekten geçirirler ve “son tahlilde” diyerek lafa başlayabilecekleri bir düzleme varırlar. Bu noktada söylem birliği sağlanır. Buna isterseniz “demokratik merkeziyetçilik” de diyebilirsiniz. “Son tahlilde” bir şey demezseniz siyaset oluşturamazsınız.

Bir siyasi parti için felaket “son tahlilde” diyerek bir karar düzlemine varamamış olmaktır. Bu durumda söylem birliği oluşmaz. Söylem birliğinin oluşmadığı yerde hareket de olmaz. Bu durumda partinin lideri kolektif kafa karışıklığının çaresiz sözcüsü olarak boy gösterir.

KABA’ VE İNCE ANALİZ

ÖDP Genel Başkanı Sayın Alper Taş’ın “kürt sorunu” hakkında Duvar gazetesine verdiği röportaj (29.09.17) bu bakımdan tipiktir.

Sayın Başkan, Kürtlerin “eşit ulus statüsü”nü gözetmek gerektiğini, “Türkiye Kürtlerinin geliştirdiği demokratik özerklik projesini” bu bağlamda değerlendirdiklerini söylüyor. Irak’ta ise Kürtlerin statüsünün garanti altına alındığı bir “demokratik birliktelik” öneriyor. Fakat “devletleşmeyi yaşamak isteyen bir Kürdün duygusunu” da anlayabiliyor ve bu yüzden “Kürtler illa ayrılıp bir devlet kuracağız diyorsa, bu onların hakkıdır” diyor.

Kürtlerin ayrılmasını istemiyor fakat ayrılma hakkının karşısında durmuyor. “Aynı tutumumuz Türkiye Kürtleri için de geçerlidir,” diye ekliyor. Kürtlerin bölgede daha ince bir siyaset uyguladıklarını söylüyor. “Kürtlerden bizim gibi kaba bir sınıf analizi yapmalarını beklememiz doğru değil,” diyor. “Kaba” analize mahkûm (!) olduğumuzu ima ettikten sonra, Kürtlerin ince analizini şöyle anlatıyor: “Onların ittifakları daha gelişmiş olur, daha esnek bakabilirler.” Neden acaba?

Ulus-devlet konusunda aynen Davutoğlu ve AKP ümmetçileri gibi konuşuyor: Öcalan’ın “Bir ulus-devlet’e sahip olmadan kendimizi nasıl aşabiliriz” diye kafa yorduğunu belirttikten sonra, ulus-devlet’in insanlığa iyi şeyler getirmediğini, “başka halklar için kan, kıyım, katliam” demek olduğunu belirtiyor. Bu noktada kuvvetli bir Cumhuriyet karşıtlığı; HDP, hatta BOP etkisi hissediliyor.

HAZİN HATIRA

Mülakat geliştikçe Sayın Başkan biraz efkârlanıyor gibi. “Sol yerine gerici ve ırkçı hareketler büyüyor” diye yakınıyor (emperyal “kimlik politikaları” yüzünden olmasın!). “Çünkü biz hâlâ inandırıcı ideolojik yanıtlar veremiyoruz” şeklinde bir itirafta bulunuyor ve bunun sebebini şu sözlerle açıklıyor: “Geçmişin yükünü aşabilmiş değiliz.” (Mazi kalbimde bir yaradır / Beni zaman zaman ağlatan / İşte bu hazin hatıradır.)

Fakat emperyalizm henüz bir hatıra değil. Nitekim, “Sol açısından emperyalizmi göz ardı ederek ulusların kendi kaderini tayin hakkını tartışamazsınız” diyor. Çok doğru! Fakat hemen ardından, “Kürdün devlet özlemini anlamamak abestir” diyor ve ekliyor: “Birlikte yaşamak istemiyorsa, onu zorla tutamazsınız.” Fakat öte yandan, “Devrimciler, ulusların kaderini tayin hakkını ayrı devlet olarak mutlaklaştıramaz” diyor ve böyle dediği için milliyetçilikle, ırkçılıkla, faşistlikle suçlandığını söylüyor.

ÖDP’li kardeşler, elbette ırkçı ve faşist değilsiniz. Demokratik cephe önerisini “hayata geçiremediğiniz” için size saldıran dağdaki savaş ağaları ayıp ediyorlar. Size kızmasınlar, çünkü işler burada gerçekten zora bindi. “Kaba sınıf analizi” yapmanız, inandırıcı ideolojik ve jeopolitik yanıtlar vermeniz gerekmez. Onu yapanlar var. Ayrıca Mahir Çayan’ın emperyalizm, ulus-devlet ve Kemalizm hakkında “son tahlilde” söylediklerinden oluşan geçmişin yükünü aşabilmeniz de imkânsız bence. Akıl vermek gibi olmasın ama, yaklaşan fırtınada sizin için en emniyetli sığınak Y-CHP yönetiminin etekleridir. Bu durumda içinizdeki ve çevrenizdeki gerçek devrimcilerden ikinci kez ayrışmış, rahata ermiş olursunuz. Bu karambolde HDP’den olmasa da CHP’den mebus bile olabilirsiniz, inanın. Bence kafanızı yormayın.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019