05 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kahraman sağlıkçılar

Cengiz Çakır

Cengiz Çakır

Gazete Yazarı

A+ A-

14 Şubat günü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Kliniği'nde ameliyat edildim. Başarılı geçen ameliyat sonrasında Üroloji Yoğun Bakım Servisi'ne yatırılmışım. Mızmız bir hasta yüzünden oldukça sıkıntılı bir gece geçirdik. Sabahleyin servise alınmayı beklerken, saat 8.15 dolaylarında hastalardan biri “duman kokusu geliyor” diye bağırdı. Aralıksız iki gün süren nöbetini tamamlamış olan, güleryüzlü hemşiremiz pencereye koştu. O sırada camların dışından yoğun bir duman yükseldi.

Yoğun bakım servisinde benim gibi orta yaşı çoktan geçmiş 6 kişi vardı. Duman servisi kaplarken bir yetkili “burayı hemen tahliye edin” emrini verdi. Derhal harekete geçen ekip karyola korkuluklarını yükseltip,  tekerlek frenlerini açtılar.  Karyolaları yürüterek koridora çıkarıp, beklemeksizin dumanın aksi yönde ilerlediler. Eşim ve oğlum beni buldular. Ufak tekerlekli, amortisörü olmayan karyola üzerinde, ağır ameliyatlardan çıkmış yaşlı insanlar vardı.  Taht-ı revanlarımızın (!) özellikle genleşme derzlerindeki aralıkları geçerken hoplayıp zıplaması doğaldı. Koşar adımla gidilmesine karşın, duman bize yetişiyordu. Merkezi havalandırma kanalları da dumanın yayılmasını kolaylaştırdı sanırım.

Dakikalarca süren koşmaca sonucunda güvenli toplanma noktasına ulaşıldı. İlk önce hastaların sayımı yapıldı. Birinin yaya olarak kafeye çay içmeye gittiği saptanınca eksik hasta olmadığı anlaşıldı. O arada tansiyon aleti, oksijen tüpü, serum, acil kullanılacak ilaçlar, nevresim sağlandı. Diğer servislerdeki boş yerler saptanıp, hastaların dağıtımı planlandı. Başhemşire sakin bir şekilde yüksek sesle talimatlar vererek süreci çok başarılı yönetiyordu. Telaşa kapılan bazı hasta ve hasta yakınları yatıştırıldı. Durumu uygun olanlar taburcu edildi. Yoğun bakımda olması gereken hastalar Organ Nakli Servisi'nde hazırlanmakta olan üç odaya alınacaktı.

Eşim ve oğlum başımda bekliyorlardı. Isıtılmayan koridor rüzgâr alıyordu. Hastalara nevresim ve battaniye verildi. Üniforması koyu yeşil olan bir bayan başucuma gelerek “Ben amaliyathane hemşiresi Ayten, sahra hastanemize hoşgeldiniz” dedi. “13 yıldır ikinci kez bugün servise çıkıyorum, bakalım becerebilecek miyim?” diye sürdürdü sözlerini. Kendinden emin tavrı, sakin davranışı, gülümseyişi ile konuşma şekli güven veriyordu. Bir yakınmam olup olmadığını ve kullanmakta olduğum tansiyon ilacını sordu. Yanımızda getirdiğimiz ilaç servisteki bize ayrılan odada “dumanaltı” olduğundan, ulaşmak mümkün  değildi. Ayten hemşire ilacı araştırdı, mevcut olmadığını öğrenince tansiyon aleti ile tekrar yanıma geldi. Tansiyon aletini koluma bağlayıp diğer bir hastaya bağladığı tansiyon aletindeki değeri okumaya gitti. Benim kolumdaki aletin yeterince şişmediğini fark edince “Gördünüz mü? Beceremedim” diyerek tekrar ölçü ve “15'e 9. içinde bulunduğumuz koşullarda bu normal sayılır, aşırı olsaydı size başka bir ilaç verecektik” diyerek durumu açıkladı.

Aç olup olmadığımı sordu. Ameliyat öncesine denk gelen pazar akşamından salı öğleye kadar geçen 48 saatte bilincimin açık olduğu zaman diliminde sadece iki şişe serum verildiğini hatırlıyordum. Ağrılar, açlık, susuzluk gibi ayrıntılar önemli değildi.

Gece yoğun bakımda bize rahat vermeyen hastaya “bir ihtiyacınız var mı?” diye sorulduğunda adam gün boyunca söylediği “ben pantolon istiyorum” sözünü söyleyince duyanlar kahkahayı bastı. Pantolonu giyip, serviste onun çıkışını beklemeyen karısına haddini bildireceğini defalarca söyleyerek, bizi uyutmamıştı.

Şaka bir tarafa, karşılaştığımız durum birçok insan için gerçek bir can pazarıydı. Her düzeydeki sağlık çalışanlarının özverili çabaları sonucunda hiç can kaybı olmadan tehlike atlatıldı. Duyduğum kadarıyla paniğe kapılan biri, yangının çıktığı ikinci kattan atladığı için ayağı kırılmış. Maddi kayıplar oldu elbette.

Odaların temizliği bittikçe sıra ile yeni odalarımıza yerleştirildik. Dosyalar geldi, doğal akışına göre tedavilere başlandı. Öğle yemeği verildi. Bu arada  görevliler vızır vızır eşya taşıyor, temizlik yapıyorlardı. Demirbaş malzemeler kontrol ediliyor. Yıkanmış çarşaf ve benzeri şeyler, duman nedeniyle ise bulandığı için yenileri veriliyor. Hastane başhekimi ve başhekim yardımcısı,  yetkili doktorlar ve başhemşiremiz her koğuşu dolaşıp hastalara durumlarını sordular ve geçmiş olsun dileğinde bulundular.

Şimdi bir anı niteliğine bürünmüş olsa bile, sağlıkçıların özverili ve disiplinli çalışması olmasa ortam tam bir felaket yerine dönüşürdü. Alarm sistemi devreye girdiğinde bizim “karyola katarı” yola çıkmıştı. Görevliler ne yapacağını biliyordu. Kendi canının derdine düşüp kaçan olmadı. Görevlilere yardımcı olmak için giden oğlum, filmleri andırır şekilde dumanın içine dalan, oradan bir insanı veya önemli bir aygıtı çıkaran genç doktorları gördüğünü söyledi. Bu bir senaryo değil, çarpıcı bir gerçekti.

Şanslı olduğumuz yönler de vardı. Yangın o gün için planlanan ameliyatlar başlamadan çıkmıştı. Alarm sırasında nöbet değişimi olduğundan, iki vardiyanın personeli bir aradaydı. Dolayısıyla  yangın başladığından hazır bulunan personel sayısı olağan durumdakinden fazlaydı. En büyük şansımız da böyle kahramanlık düzeyinde özveri gösteren sağlıkçılara sahip oluşumuzdur. Yıllardır en güç koşullarda canı pahasına çaba gösteren hepsinin gözlerinden öpüyorum.

SONUÇ

Sağlık çalışanlarına vadedilen ekonomik haklar gecikmeksizin sağlanmalıdır. Çalışma koşulları dayanılmaz şekilde ağır ve risklidir.  Buna karşın onlar güler yüzle hizmet vermeyi sürdürüyorlar. Değerbilmez kimilerinin minnet borçlu olduğumuz bu insanlara saldırması akıl almaz bir davranıştır. Saldırganları şiddetle kınıyorum.

Kahraman sağlıkçılarımız, iyi ki varsınız! Yaşamımızı ve yaşam kalitemizi büyük ölçüde sizlere borçluyuz ve hepinize minnettarız.

ÖZEL NOT

Büyük olasılıkla en yaşlı hastaydım. Pazartesi sabah Prof. Dr. OKTAY NAZLI ve ekip arkadaşları tarafından ameliyat edildim. Özenli bakım sonucu durumum yeterince iyileştiği için, perşembe akşamı taburcu edildim. Bütün personele şükran borçluyum. Yoğun bakımdaki nöbetçi hemşiremiz Sayın Handan Kutlay beni ölüme değil, eşime bile teslim etmedi. Tanı ve ameliyat sürecindeki katkıları nedeniyle Nükleer Tıp hocası Sayın Prof. Dr. MURAT ARGON'a özellikle şükranlarımı sunuyorum.