01 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kahvenin 40 yıllık hatırı

Onur Belge

Onur Belge

Eski Yazar

A+ A-

Şimdilerde kaldı mı bilemiyorum. Bazıları 40 yıllık dostlarını unutup, 5 yıllık dostlarını 50 yıllık diye davet ediyorlar. Olsun, bizim gibi “mahalle kültürü”nden yetişmişler için hala bazı şeyler var. Tunç Şanad kardeşimden gelen mail beni eski günlere götürdü. Onlar da unutmamışlar, unutanlar için mükemmel bir hatırlatma organize etmişler. İnanmayacaksınız ama “İstanbul Kahve Festivali” düzenlemişler. Bugün başlıyor, 3 gün sürecek. Yani 25-28 Aralık arası.

Onlar bir anlamda da yeni gelen yılı kutlayacaklar. Bu arada ben de sizlerin yeni yılını kutlarım. Kahve festivalinin yeri mi dediniz, Tophane’den Karaköy’e giderken sağdaki sırada olan Galata Rum Okulu’nda. Akşam üzeri başlayacakmış, her türlü kahve olduğunu söylediler. Ama galiba en önemlisi birbirini belki de hiç tanımayan iki kişi kahvelerini yudumlarken, “Neydi o eski kahvelerin 40 yıllık hatırı üstadım” diye aralarında futbol da olan tatlı bir muhabbet açacaklar. Haydi afiyet olsun.

ESMA ÜL HÜSNA VE NAZIM’IN ADALETİ

Geçen hafta dinlediğim bir konferans inanın beni kopardı götürdü. Fenerbahçe’nin kupa maçlarındaki hakem kararlarını ve yapılan televizyon-gazete-sosyal medya yorumlarını görünce bu yazıyı yazmaya karar verdim. Fenerbahçe ligde ve özellikle kupada iyi oynayamıyor, kabul. Ama onları cezalandırmak ne hakemin işi, ne de yorumcu sıfatıyla oralarda oturanların. Mübarekler sanki Nekir ile Münkir. (Bilmeyenler için öbür dünyanın kapısında bekleyen ve cezayı- mükafatı kesecek olan melekler.)

Teknik adamlar çok iyi karar almışlar, yedekte ve genç olan ne kadar futbolcu varsa kupada oynatıyorlar. Fenerbahçe dinamik, çok genç olmalarına karşın gerçekten iyi bir takım oyunu ortaya koyan Altınordu’ya diş geçiremiyor. Konuk ekip çok güzel bir gol atıyor. Serdar Kesimal ve Kadlec o sırada neredeydiler acaba. Sarı lacivertliler bir pozisyona giriyorlar. Pozisyon penaltılık, ama Bayburt maçının işgüzar hakemi gibi o da pas geçiyor ve kendince ceza kesiyor.

Bakınız “Adalet (li)”, Esma ül Hüsna’dan, yani Allah’ın 99 adından biridir. Kendince adaleti sağladığını düşünen günahkarların ne olduğunu yazmak dahi istemiyorum. Yahu size ne, bırakın da futbol maçını kurallar ve futbola uygun yorumlar yönetsin. Bunu dışarıdaki etkili ve yetkililer için de söylüyorum. Ama ben söylesem ne olur, söylemesem ne olur. Nazım Hikmet söyleyeli neredeyse 70 yıl olmuş “Türkiye’de adalet aramak, genelevde bakire aramaya benzer” diye. Gerçekten söylemiş mi bilemiyorum, ama Türkiye’nin futboluna ve genel durumuna bakarsak bu söz güncelliğini hiç kaybetmiyor.

FUTBOLDA BİR CENGİZ GÖLLÜ YOK

Türkiye’de kadın voleybolunun uluslar arası alanda en iyi olduğunu kimse inkar edemez. Gerçekten de hem kulüpler, hem ulusal takım düzeyinde hep finallerdeyiz veya en azından ilk 4 içine girmeyi başarıyoruz. Sağolsunlar, göğsümüzü gururla kabartıyorlar. Televizyonun başına oturduğumuzda onlara güvendiğimizi, bizi heyecanlandıracaklarını ve başaracaklarına inandığımızı biliyoruz.

Bence bu kadınlar devrimini başlatan birinci insan Cengiz Göllü’dür. Geçtiğimiz günlerde toprağa verdiğimiz Cengiz Göllü. Doğrusu yeri zor doldurulur. Sevgili ağabeyim, dostum, kardeşim, inanılmaz bir spor insanı, doğruluk timsali. Biliyorum, bunlar herkes için söylenir. Ama siz onun öğrencilerine sorun. Daha 10 yaşını biraz geçen kızları zaman içinde nasıl birer profesyonele döndüren çalıştırıcı olduğunu bilen bilir. Yüzü asık görünürdü. Ama aslında hiç de öyle değildi. İlkelerinden ödün vermediği için hiç gevşemez ve çalışmalarda öğrencilerinin canını çıkarırdı.

Saygı, çekinme ve sevgi birbirini izlerdi. Ama onun ne kadar şakacı ve işi bittikten sonra gülmeyi, güldürmeyi seven bir insan olduğunu en yakından bilenlerden biriyim. Demek ki, son günlerinin geldiğini hissetmiş, kitabını yetiştirdi, tüm sevdiklerini, beraber olduklarını etrafına topladı, imza, daha doğrusu veda günleri yaptı ve gitti. Işıklar içinde yatsın. Şimdilerde baş aşağı çakılmaya devam eden futbolumuzda ne yazık ki, onun gibi bir yetiştirici eğitimci yok. Bir zamanlar İstanbulspor’da Ali Mortaş, yakın geçmişte de Beşiktaş’ta Serpil Hamdi Tüzün vardı. Ne yazık ki, onları da çabuk tükettik.

PRANDELLİ’DEN SONRASI

Bir oldu, iki, üç, dört, hoppalaaa... Ne oldu acaba Galatasaray ve futbolcularına. Bazıları beğenmiyor, takımın neredeyse tamamına yakınını sattırıyor, ya da gönderiyor. Ama Prandelli zamanında 4 yemeyi alışkanlık haline getiren sarı kırmızılılar, Hamza Hamzaoğlu’nun yönetiminde makineli tüfek gibi 4’er atmaya başladılar. Marifet yönetimde mi, Hamza Hamzaoğlu’nda mı, yoksa Prandelli zamanında bir amatörden daha kötü oynayan bazı futbolcularda mı? Ne diyelim, en iyisi fazla konuşmamak. Burası Türkiye, futbol işlerine biz futbolun içindekiler değil rufailer karışıyor.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları