22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kalbini yaşama boca etmek

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

1965 Mart’ında Devinim’de yayımlanan “Bir Elma Büyüklüğünde Sakallarım” şiirinin Memet Fuat’ça Türk Edebiyatı 1966 yıllığına alınışıyla şiir dünyasına çılgınca dalan Özkan Mert, yaşamdan kalbine doluşan ne varsa dizelerine boca ediyor ve şöyle diyordu:

Her şey hazır ve yıkılmaya doğru

Soluğum dağlardan geliyor

Bir taşra ikindisinden geliyor. /.../

Artık ellerim kuştan başka bir şey değildir

Hayatı boylu boyunca sırtlayıp gereksiz bulduğu her şeyi çöplüğe taşırken umuda ait her tazeliği Kuracağız Her Şeyi Yeniden kitabından herkese sokak sokak şiirler boyunca dağıtma tutkusuyla heybesinde biriktiren şairin Hayatımızdan şiiri de Cemal Süreya’nın Papirüs’ünde yayımlandığında, çocuklukla ermişlik arasındaki uçuruma Orhan Veli’nin gerdiği ip artık cambazını bulmuştu.

HER YANIYLA GERÇEK BİR ŞAİR

12 Mart faşizmiyle birlikte kitabı mahkûm edilen Özkan Mert, yalnızca devrimcilerin değil, devrimin de hukukunu savunan Halit Çelenk’in işaretiyle soluğu yurtdışında alır. 1970’lerde zaman zaman görünüp kaybolduysa da uzun bir aradan sonra 1986’da, “işte aradığım dergi” diyerek Kalbim Parlardı bir Hançer Gibi şiiriyle Broy’da saf tuttu (S: 11, Eylül):

“Büyük güzel sularından tanıyorum çocukluğumu / Denize inen küçük sokaklarından, çiçek taraçalarından /.../ Sonra biliyorsun, yaş nohut ve çekirdek satardım / Açık hava sinemalarında / Sihirbazlara asistanlık yaptım, ikiye kestiler beni / Sonra kuş olarak çıktım bir seyircinin cebinden”.

Şiir, aslında şairin yeniden kaybolmak için şimdilik ortaya çıktığı duygusuyla karşılanır ama üstünde herkes konuşur o günlerde. Hemen sonrasında Stockholm’de Mavi Saatler (SMS) kitabı gökyüzünden portakal gibi düşer (Broy Y., Şubat 1987): “Ayak seslerim geçiyor cebimdeki dünya haritasından /.../ Bütün gece yıldızları ve sokakları onardım / Dünya çarptı yüzüme”.

Kitapsa İlhan Berk’i çarpar, dünyalı bir şair olarak görür Mert’i. Cemal Süreya, Papirüs’ten 20 yıl sonra daha büyük bir coşkuyla karşılar: “Şiiri; dizeyi, imgeyi, dünya konukluğunu nasıl yakaladı! ... Her yanıyla gerçek bir şair karşısındayız.”

POSTMODERN SALDIRI YAKLAŞIRKEN

Şiir serüveni üstüne kapsamlı bir söyleşiyi ta o günlerden kararlaştırdık Özkan Mert’le. Toplumcu şiir geleneğiyle İkinci Yeni arasında Asım Bezirci’nin tuğla üstüne tuğla koyarak örmeye çalıştığı Çin Seddi’nde bir gedik açma düşüncesi öteden beri ha bre büyüyordu kafamda. SMS’den birkaç yıl önce Gösteri’de Süreyya Berfe’yle söyleşimiz ortalığı epeyi karıştırmıştı (1982). Tartışmayı Özkan Mert ve Ataol Behramoğlu’yla yeni bir aşamaya taşıma niyetindeydim. Düşün Dergisi, bunu somutlaştırma yönünde bir girişim için elverişli bir zemindi. Ardı sıra Broy’da epeyi yol almıştım. Yaklaşan postmodern saldırıyı göğüsleyecek bir oluşum hazırlanmalıydı. Ne ki toplumsal zorunluklar ve kimi şanssızlıklar kalıcı adımlar atılmasına elvermedi. Behramoğlu ve Mert yurtdışından geldiklerinde de hep birtakım nedenlerle ertelendi.

Behramoğlu’yla söyleşiyi 2012’de Aydınlık’ta gerçekleştirdim. Çok etkili oldu. O günlerde uluslararası bir şiir etkinliğinde Mert’le ayaküstü görüşmemizde ayrıca ikimizin söyleşmesi yeniden gündeme geldi, şu bu derken yine ertelendi. Ne ki dünyayı teknolojik donanımlı hurafelerle Yeni Ortaçağ’a taşıma görevini üstlenen postmodern dalga karşısında dünya kültürünü savunma yönünde etkili bir işbirliği oluşturmayı vaktinde üstlenemedik. Hem de Yenibütün Bildirisi’ne karşın...

ÖZÜR VE ÇIRPINIŞTAKİ KOMEDİ

Geçtiğimiz haftalarda sanatolayi.com’un 20 Temmuz’da yayına geçişi öncesinde Ülkü Tamer’i konuşurken, bu kez tamam dedik, işe koyulduk; 27 Temmuz’da ve 3 Ağustos’ta iki bölüm olarak yayımlamaya yöneldiğimizde, Özkan Mert’in ve Seyyit Nezir’in şiir serüvenlerinde belirleyici bir ağırlığı olan “aydın sorunu” sözüm ona “özgürlükçü” sol eliyle, ülkenin başındaki belaları bu kez tam bir arapsaçına döndürüp azdırma gayretiyle “Aksaçlılar” bildirisinde yeniden gündeme taşınınca söyleşiyi daha bir genişlettik. Üstüne Haydar Ergülen’in özür hinliği de eklenince söyleşi sosyal medyada anında yankılandı: https://sanatolayi.com/son-dakika-ozkan.

Şöyle diyor Ergülen: 10 yıl önce AKP - FETÖ denetiminde Alevi, Kürt, Ermeni vb. açılımlarını destekleyerek ülkenin bu noktaya gelmesine katıldık... “Özür diliyorum. İkinci Cumhuriyetçi, Yetmez ama evetçi, liberal, özgürlükçü soldan pek çok insanın da özür dilemek istediğini düşünüyorum ve [buna] inanıyorum. ... Orhan Pamuk’un Ayasofya demecindeki gibi... Bilmiyorum belki de birileri tarihî bir metin yazar, ‘özür diliyoruz’ diye ve özür dileme gereksinimi duyan, pişman olan, vicdanı sızlayan kim varsa bu bildiriyi imzalar, imzalarız. Sonrası mı?”

Sonrası, 10 yıl önceki trajediyi bir Özür Haftası’yla bu kez komedi olarak yaşamaya çağrı...

ŞÜKRAN HAFTASI DAHA İYİ FİKİR

Bence, ABD güdümünde ülkeye yaşamadık bela bırakılmayan şu geçmiş yılların hesabını vermekten kaçış için en iyi çare Şükran Haftası düzenlenmesi...

Niye derseniz, bir olay için özür dilenebilir, –hukuken kabul edilir ya da edilmez, o başka– ama bir süreç için özür değil, köklü bir özeleştiri gerekir. Kaldı ki bu da hukuken, bağışlatıcı değil, hafifletici durumdur. Ayrıca bu, bir yurttaşlık hakkını vurguluyor. Yurttaş haklarını silip geçen bir anayasayı savunmanın aydın oluşla zerrece ilişkisi yoktur. Dahası aydının hiçbir kusurunu bağışlatma ve hafifletme niyeti ve beklentisi olamaz. Onun için hakikat önemlidir. Hakikat uğruna savaşmaksa özür dilenecek bir olay değildir. Aydın, ediminin hukuki cezasını çekmeyi de göze alabilen bireydir.

Peki, kendine vereceğin hangi ceza ülkenin ve insanımızın yitiklerini geri getirecek Ergülen? Solun kültür ve sanattaki hegemonyasını yıkma adına tarihi çarpıtarak verdiğiniz zararın bedeli günde beş vakit özür seansıyla da kapatılamaz.

Özkan Mert, daha kestirme söylüyor: Hayır, özür dileyemezsin. Aydın hata yapmaz!