07 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kamala Harris’i güdenler

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Joe Biden’ın çekilmesinden sonra onun yerine Demokratik Parti’nin Başkan Adayı olarak desteklediği Kamala Harris’in adaylığı henüz kesinleşmedi. Fakat ABD’deki “müesses nizam”ın adayı olarak Harris’in adı öne çıkıyor.

Harris’in neo-conların önemli karargâhlarından CNAS (Center for a New American Security: Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi) derin bağları, siyonist lobiyle derin irtibatları, arkasındaki esas gücü ele veriyor. Biden’ın yönetiminde kilit görevleri elinde tutan neo-con/siyonist takım, 2020 yılındaki kampanya sırasında Kamala Harris’i de Biden’ın yanına yerleştiren güçtü.

CNAS’ın başındaki kişi, Trump’un Cumhuriyetçi Parti’deki en azılı muhaliflerinden ve ABD’deki en şahin siyasetçilerden Senatör John McCain’in dış politika danışmanlığını yapan Richard Fontaine. Bu kuruluşun, 2016 yılında neo-con teorisyenler Robert Kagan ve James P. Rubin’in önsözüyle yayınladığı “Amerikan Gücünün Genişletilmesi, Rekabetçi Dünya Düzeninde ABD’nin Müdahalesini Genişletme Stratejileri” başlıklı raporda ABD’nin dünya çapında gelişen çok kutupluluğu önlemek için askeri müdahalelerini artırması gerektiği, Rusya ve Çin’e karşı askeri önlemleri devreye sokmak savunuluyordu. Bu rapordaki görüşlerin ana çizgileri daha sonra Biden yönetiminin ulusal güvenlik strateji belgesine de girdi.

TRUMP’UN PROGRAMI

Buna karşılık Trump, dünya çapındaki askeri müdahaleleri sonlandıracak bir programı savunuyor. Trump’ın Başkanlık dönemi sırasında 2019 yılında Fox televizyonuna verdiği şu demeç, Trump karşıtlarınca bilinçli olarak gözlerden gizlenmek isteniyor:

“(Suriye’den) Askerlerimizi geri getirmek istiyorum diyorum, insanlar çılgına dönüyor. Şu Washington’da öyle insanlar var ki hiçbir yerden çıkmak istemiyorlar. Tamam geride birkaç yüz asker bırakacağım diyorum artık. Ama onlara kalmış olsaydı binlerce asker daha gönderirlerdi. Günün birinde insanlar bunu anlatacak. Bir grup var, ‘asker-endüstri kompleksi’ deniliyor. Onlar hiçbir yerden çıkmak istemiyorlar, sürekli savaş istiyorlar. Hayır ben savaş istemiyorum.” (AA, 20 Mayıs 2019)

Trump, 2024 seçim kampanyası sırasında da birden fazla defa Ukrayna’daki savaş dahil olmak üzere dünyadaki savaşları durduracağını vadetti.

Kuşkusuz Trump ile Harris arasındaki bu saflaşma ABD hakim sınıfları içinde özellikle 2000 yılından beri şiddetlenen çatışmanın sonucunda ortaya çıkıyor. ABD’de “içe dönme”yi savunan hakim sınıf kesimleri, dünyaya nizam verme çabasının Amerika’ya zarar verdiği görüşünde. Neo-con/siyonist ekibin en azgın sözcülüğünü ve uygulayıcılığını yaptığı diğer kesim ise, çok kutupluğun yükselişini önlemek için gelişen dünyanın savaşla durdurulmasını esas alan bir stratejiyi savunuyor.

ESASI ANLAMAK

Türkiye’de siyasetteki yüzeysellik ve kayıkçı kavgası ülke içinde olduğu kadar dünya meselelerinde de gerçeği görmeyi engelliyor. Bu durumun ortaya çıkmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri de, günümüzdeki gelişmeleri belli ezberlere ve basmakalıp bakış açılarına dayanarak yorumlama yanlışlığı.

Yerleşik önyargılarla yapılan siyasi değerlendirmeler, gerçeğin ters yüz edilmesine yol açıyor. Küçükten başlayıp giderek genişleyen halkalarla birbirine bağlanan mekanizmalarla şekillenen Atlantik sisteminin yönlen- diriciliğindeki medyanın bu durumun oluşmasına belirleyici rolü bulunuyor. Avrupa’daki seçimlerde ortaya çıkan yeni yönelim ve Amerikan seçimleriyle ilgili tartışmalar bu konuda çarpıcı örneklerimiz.

Türkiye’de özellikle “sol” eğilimli olduğu iddia edilen Cumhuriyet ve Sözcü gibi yayın organlarında Avrupa’da yükselen anti Amerikan dalga, “faşizmin yükselişi” olarak damgalanıyor. ABD’de Kasım ayında yapılacak seçimlerdeki saflaşma da “faşist Trump”a karşı “liberal, özgürlükçü (Biden) Harris” olarak pazarlanıyor. Bu analizler, bu kesimlerin sağ popülist söylemlerine dayanarak yapılıyor. Oysa önce yapılması gereken, bugün dünyada her türlü ilerici gelişmenin önündeki temel engel olan ABD emperyalizminin, “sağcı-faşist” diye damgalanan bu kesimlerin güçlenmesinden nasıl etkileneceğini anlamak.

Trump Biden Kamala Harris ABD Rusya