Kamplardaki Suriyeli çocuklar
Bir belgesel çekimi için uzun süre Nizip ve Kilis’teki kamplarda çalışma olanağı buldum. Gerçi Suriyelilerin bulunduğu yerleşkelere kamp değil de dinlenme tesisi deniliyor. Kamp sözcüğü bu beklenmedik konuklarımız için biraz ağır kaçtığı için. Gerçekten de kamp değil, birer dinlenme, ağırlanma yeri. Suriyeliler diledikleri zaman buraya girip çıkabiliyorlar, bir çoğu dışarda çalışıyor, akşamları ise kapma dönüş yapıyor. Hatta, sabah çıkıp Suriye’deki sınıra yakın tarlasını sulayıp geri dönenlerin bile var olduğu söyleniyor. Kısacası kamplara, özellikle konteynır kamplarına giriş zor, ama çıkış çok kolay. İşin zorluğu ise gelenlere yeteri sayıda konteynır bulunmamasından kaynaklanıyor. Kimi kamplarda on-on iki kişi aynı konteynırda kalmak zorunda kalıyor.
Konteynırlarda elektrik ve su ücretsiz. Yaşamları için gerekli olan temel eşyalara sahipler. Örneğin-yetkililerin ifade ettiklerine göre- Kilis’teki Elbeyli’deki kamp ya da dinlenme tesisi, dünyanın en büyük ve de en modern kampı. Gerçekten de yok yok. Eğitimin her kademesindeki eğitim kurumları var. Ana okulların durumu ise, çoğu büyük kentteki benzer okullardan daha mükemmel. Herkesin kartla alış-veriş yaptığı marketlerin yanısıra, kamptaki kişilerin açtıkları dükkanlardan oluşan, berberinden, manavına, kasabından küçük çaplı lokantasına dek bir pazar yeri bile var. Ayrıca kadınlar için halı, mozaik, kuaför, biçki-dikiş kursları vs ile bu kaplar 35 bin kişinin yaşadığı bir kasaba görümünde.
PROPAGANDAYA YÖNELİK KAMP
Gezip gördüğüm kampların durumu o kadar iyi ki, inanın bu iyiliğe Türkiye’deki benzer ölçekli bir çok kasaba sahip değil. Bu kampları gezerken, eski ev ölçeğinde kullandığımız misafir odalarını anımsadım. Demek ki bu gelenek günümüzde de devam ettirilerek her bir güzel şey bu beklenmedik konuklarımıza cömertçe sunuluyor. Buna ister, geleneksel konukseverliliğimiz deyin, ister dışarıya hoş görünmek için propagandist bir yaklaşım, ikisinin de doğruluk payı tartışılmaz.
Amacım elbette ki kampların durumunu anlatmak değil, aksine kamptaki çocukların yaşamlarında öne çıkardığı bir durumdan söz etmek. Kamptaki büyüklerin aksine, resim yapma yeteneğine sahip çocuklar içinde bulundukları durumu, mükemmel olmasa da, naif ve de içten bir duyarlılıkla bizlere aktarmak istiyorlar. Savaşta tanık oldukları tüm olaylar, korkular, acılar resimlerine yansıyor. İşkence gören insanlar -ki çoğu yakınları- yıkılmış evler, geride bırakıp kaçmak zorunda kaldıkları tüm güzellikler resimlerin ana konusu. En neşeli resimlerin aralarına serpiştirilmiş ayrıntılarda bile hüznü acıyı ve korku gözlememek mümkün. Tümünün bilinç altında, savaşın belleklerde yer edinmiş, o sevimsiz ve de kalıcı izlerinin görmek mümkün. Çoğu renk kullanmadan yalnızca siyah-beyaz, kara kalem çalışıyor. Nedenini sorduğumuz bir genç kız ise, bu durumu içindeki bulundukları yaşamlarıyla koşutluk kurarak yanıt veriyor. Renk kullanımını, ülkelerine tekrar geri dönüşlerine bağlıyor.
Ama en ilginci ise başı kapalı genç bir kızın resimlerinin tümünde kendini başı açık olarak tanımlaması dikkatimizi çekiyor. Bu durumu sorduğumuz da ise yanıtı biraz şaşırtıcı oluyor: Ben diyor, düşlerimde kendimi böyle görüyorum....
Geri dönmenin de, kalmanın da neredeyse olanaksız olduğu şu sıralarda, kimi zaman gerçekler düşleri, çoğu zaman da düşler gerçekleri zorluyor.