02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Kamu vicdanı’nı kanatmayan yargıç- (TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

2010 yılı Aralık ayında başlayan Balyoz davası, tahmin ettiğim gibi sonuçlandı.

Bu kararın, birkaç rövanşist dışında, kamu vicdanını tatmin ettiğini düşünmüyorum.

Başından beri savunma haklarının kısıtlandığı, bu nedenle adil yargılanma hakkının çiğnendiği bir süreç sonunda hüküm verildi.

Yargılama, sav ve savunmanın yargılama usul hukuku düzeni içinde çatıştırılarak hukuki sonuçların çıkarıldığı bir çalışmadır.

Bu nedenle sav ve savunmanın yargıç gözünde ve indinde eşit olması gerekirken, savunmayı olabildiğince kısıtlayan, dışlayan bir yargılama yapılmışsa orada ne adalet tecelli eder, ne de verilen karar tarafları etmediği gibi kamu vicdanını da tatmin eder.

Kamu vicdanını tatmin etmeyen bir hüküm, inanıyorum ki, ne kadar şartlanmış olursa olsun, ne kadara yandaş olursa olsun, o hükmü veren hakimi de rahatsız edecektir.

Zira; “Temiz bir vicdan kadar yumuşak bir yastık yoktur” diyen bir Fransız atasözü vardır.

Eğer bir yargıç veya yargıçlar heyeti vicdan rahatlığı içinde bir karar veriyorsa, sanıklarla arasına barikat kurdurmaz, daha hükmü açıklamadan “bu nihai karar değil temyizi de var” demez ve eğer diyorsa o karara kendisi de inanmıyor demektir.

Kimseyi tatmin etmemiştir

Böyle bir ortamda kararın verildiği günkü TV programlarını izlemeye çalıştım. Rövanş alma duygusu içinde olanlar bile yargılama aşamasında “bazı delillerin toplanmadığını, bazı usul uygulaması olumsuzluklarının yapıldığını” dile getirdiler. Hatta daha ileri gidip verilen cezaların çok ağır olduğunu bile söyleyenler oldu.

Uygar bir ülkede, bir delil grubu içinde bir tanesi bile “düzmece”, “kurmaca” ise o delillerin hepsi artık sahih olmaktan çıkar.

Verilen karar, kararı savunmaya çalışanlar tarafından bile eksikliklerle, hukuksuzluklarla dolu olduğu yönünde eleştiriliyorsa, o karar kimseyi tatmin etmemiş demektir.

Bu ve Silivri Mahkemeleri’nden çıkacak diğer böyle kamu vicdanını rahatsız edecek kararlar, ileri de hem de çok uzun olmayan bir süreçte, bir genel af beklentisi yaratacaktır.

Zira bu özel yetkili mahkemelerden verilen kararlara karşı kamuoyunda bir inançsızlık söz konusu olacak, kamu vicdanı kanamaya başlayacaktır.

Eğer bir mahkemenin tutum ve davranışları, tüm yargılama sürecinde ve gerekse kararı verdiği andan itibaren, bu ülkenin ciddi hukukçuları tarafından tartışılır hale geliyorsa, burada ciddi bir sorun var demektir.

Demokrasinin teminatı

Bütün bunların temelinde yatan hem cumhuriyetten ve cumhuriyeti kuran kurumlardan rövanş almak ve hem de Abdullah Öcalan’ı da kapsar şekilde bir genel affın yolunu açmaktır.

Yargının şu anda verdiği görüntü, yürütmenin emri altına girdiğini gösteriyor. Aksi olsa, Başbakan’ın “Mahkemeye gerekeni söyledik” sözleri üstüne, hani o yansız ve tarafsız bir seçimle geldiği iddia edilen Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili, Başbakan’ın bu söylemi için “dil sürçmesidir” der miydi?

Suçüstü yakalanmış Başbakanı kurtarmak, onu temize çıkartmak bu zat-ı muhteremin işi midir?

Ama kamuoyundan da bu konuda hiçbir tepki gelmedi. Çağdaş bir ülkede bu özensizlik, yargının etkilendiği düşüncesi, toplumsal tepkiyi doğururdu.

Silivri Mahkemeleri’nde tutuklu, yanlış anımsamıyorsam genç bir muvazzaf general bana “Bizi değil hukuku savunun” demişti.

Ne kadar da doğru söylemişti.

Evet, artık bugünden sonra yapmamız gereken, hiç ayırım yapmadan, bizden, karşı taraftan demeden, kime karşı yargıda bir haksızlık, hukuksuzluk yapılıyorsa onunla mücadele etmek zorundayız.

Yansız ve tarafsız bir yargı hepimizin güvencesidir. Böyle bir yargı düşünce ve ifade özgürlüğünün de, basın özgürlüğünün de, bireysel hak ve özgürlüklerinin de, demokrasinin de teminatıdır.

O nedenle tanrı hepimizi aklı ve vicdanı özgür, sağlam karakter sahibi, iyi eğitilmiş, verdiği kararlar kamu vicdanını kanatmayan yargıçlarla karşılaştırsın.