‘Kanun diye diye kanun tepeleniyor’ -(TAMAMI)
“Kanun diye diye, kanun tepeleniyor...” Bu sözleri büyük şair ve edip, yıllarca Galatasaray Lisesi’nin müdürlüğünü yapmış Tevfik Fikret söylüyordu.
Kime karşı söylüyordu?
İstibdata, insanları hafiyelere takip ettirenlere, yargısız infaz yapanlara ve dahi...
1915 yılında hayata gözlerini kapayan büyük şairin hafızalara nakşedilen bu sözü büyük anlam ifade eden bir cümle.
Gazetelere bir bakınız, televizyonları bir izleyiniz, henüz sonuçlanmamış bir davanın iddianamesini hazırlayan savcı günün adamıdır ve sanki herkes hukuk allamesi kesilmiştir. Hukuku ve hukuk devletini bilenler o devletin hukuk sisteminin tepelendiğini, tekmelendiğini, horlandığını görenler, sanırım Ergenekon Davası’na mütalaa yazan savcının hukuk anlayışını değil, tersine hukuk garabetini yandaşlık kanıtı olarak alkışlıyorlar. Yazık çok yazık.
Yürekli ses yok!
Biz Türk milleti olarak asla böyle değildik. 10 yıl içinde ne haldeyiz? Türk ve milleti birbirinden ayırma marifeti bizi bu hale soktu. Türk’ün hasletleri yerini “Kindar ve dindar nesil” hali ne getirince işte böyle olduk. Sevecen olmayan vicdanı sızlamayan hoyrat ve vicdanı yerinden koparılan bireyler olarak dolaşıp duruyoruz. Kafamız bir kayaya toslayana dek...
Alkışlıyorlar çünkü özel yetkili savcıların elinden çıkan ve özel yetkili mahkemelerce incelenecek dosyanın altına düşülecek kararın bu iddianameden farklı olmayacağını düşünüyorlar... Hem ayıp ediyorlar hem de hukuku Tevfik Fikret’in vecizesinde ifade ettiği gibi tepeliyorlar.
Tanrı’nın bir kulu da çıkıp; bırakın siyaseti insanlık adına vicdan adına, ahlak ve inançlar adına tek söz söylemiyor, söyleyemiyor. İsimleri gazetelerde çarşaf, çarşaf yayınlanan bir hukuk zulmetinin alacakaranlığından doğacak aydınlıktan korkuyorlar.
MİT Başkanı için özel yasa çıkarılıyor, o vatansever insanlar için kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Niçin?
Yıllarca parıldayan üniformalarıyla övündüğümüz TSK’nın komutanlarının, her rütbeden askerinin boynuna asılmak istenen ferman aslında koca bir ulusun boynuna asılıyor, bir ulusun geleceğini hunharca yok ediyorlar.
Benim içim alev, alev yanıyor.
Bu ülkede hiç mi hukukun siyasetçiler elinde bu hale düştüğünü dile getirecek yürekli ses yoktur? Yargı kararı olmadan infaz eden o aydın bilim adamlarının, gazetecilerin vatan sevgisinden başka hiçbir şey düşünmeyen insanların suçu ne?
Kuzum! Allah aşkına söyleyiniz vicdanlar bu kadar mı karardı? İnançlar bu kadar mı saptırıldı?
Ulus hazır, devrim zamanı
Hiçbir iktidar böylesine büyük ve bizi dünyaya rezil eden bir sorunu tek başına çözemez. İktidar kararlı yolunda ısrarlıysa, muhalefet o sıralarda hala nasıl oturur, o uyduruk komisyonları çalıştırır durur?
Çalıştırır çünkü, 2008’den başlayarak bugüne dek süren bu dış odakların tezgahladığı oyunun aktörleri arasında bizzat TESEV üyesi ana muhalefet lideri de bulunmaktadır. O yeniden düzenlenen partisini ve vatanı, bu ülkenin aydınlarını uçuruma sürüklerken vicdanında bir sızı duymakta mıdır? Merak ediyorum: Geceleri nasıl uyuyor?
Hiç sanmam. Duysaydı İsmet Paşa’nın 1960 bunalımında yaptığı gibi Meclis kürsüsüne çıkar ve gerekeni söylerdi. Söylemiyor. Söyleyemiyor. Eveleyip geveliyor ve SOROS tayfasının istediği nameleri çalıyor!
CHP tabanı uyanın ve bu engeli oradan kaldırın.
Peki; o söyleyemedi.
Bu tarihi partinin saflarında yer almış yıllarca Genel Sekreterliğini yapmış Önder Sav neden sessiz? Bu partinin her kademesinde görev almış siyaset bilimci ve hukukçu Deniz Baykal F tipi okulları gezerken nasıl oluyor da, bu memleketin hukuk sisteminin balyozu altında çaresiz kalan vatan evlatlarının avukatlığını yüklenemiyor? Bir zamanlar, “Ben Ergenekonun avukatıyım” derdi ya!
Türkiye’de sadece bir hukuk dramı değil, bir insanlık trajedisi yaşanırken siyaset yapmak gerekiyorsa o siyasetin adı asla ürkek ve korkak siyaset olmamalıdır.
60 yıla yakın bu ülkenin özgür havasını tatmış ve ekmeğini yemiş Cumhuriyet’in okullarında okumuş bir yurttaş olarak benim içim yanıyor da onların yürekleri hiç mi sızlamıyor? Yüzleri hiç mi kızarmıyor? Karşımızdaki manzara adı konulmuş bir manzaradır. Cumhuriyete karşı ve Mustafa Kemal’i hedef alan bir “karşı devrim”.
Bilelim ki karşı devrimlerin panzehiri yeni devrimdir. İşçiler, emekçiler, üniversiteler tüm aydınlar 89 yıllık Cumhuriyet’in nimetleriyle büyüdüler, okullarında okudular ve devrimlerin tadını çıkardırlar. Onlar neredeler?
Bereket Atatürkçü tek bir parti hala sokaklarda ve hala “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyebiliyor. Gelecek aydınlıktır.
Hedef belli, ulus hazır. Demokratik devrimin zamanıdır.