23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kara Defterden

Onur Caymaz

Onur Caymaz

Eski Yazar

A+ A-

Dünyanın en önemli on romancısından sayılan Flaubert’in başyapıtı Bilirbilmezler’i (özgün adı Bouvard et Pechuchet; bizim Ali ile Veli gibi), ustam Tahsin Yücel çevirmiş (onca yıllık yazın hayatımda çevirisini gerçekleştirdiğim için onur duyduğum ilk kitaptır, der), kitap 1990 ile 2009 yılları arasında Türkiye’de sadece tek baskı yapmıştı. Zaten Yücel de durumu şöyle özetliyor bir söyleşisinde: “Neredeyse hepimizde az çok bulunan bir sapkınlık ya da salaklığı benzerine milyonda bir rastlanan bir ustalıkla anlatan yapıttır. Flaubert’in benzersiz anlatımı da ona önemli bir boyut ekler. Bu yüzden olacak ülkemizde Flaubert’in öteki kitaplarının gördüğü ilgiyi görmemiştir.”
Bilirbilmezler, aslında hepimizin hayatında var olan, çok tanıdık bir saçma iştahla her işe bulaşarak ortalığı birbirine karıştıran iki sevimli saf insanın, Bouvard ile Pechuchet’nin macerasıdır. Madame Bovary’yi beş yılda yazan usta, bunu altı yılda tamamlayamamış, ömrü yetmemiştir. Yazarın üzerinde en çok durduğu eseridir. Kendisi de bir mektubunda “böyle bir kitaba girişmek için deli olmak, üç kez çılgın olmak gerekir” der. Dostu Turgenyev’e “bana öyle geliyor ki bilinmedik yerlere doğru, çok büyük bir yolculuğa çıkacağım, bir daha geri dönemeyeceğim” diye yazmış, geri dönmemiştir. Büyük yapıtını bitirmek için var gücüyle çalışmış, inanılmaz derecede sağlam bir altyapı kurmuş, bitirebilmek için yüzlerce belge okumuştur. Ancak Bovary kadar ses getirmez kitap. Çok okunanın çok satmayacağı gibi, her çok satanın da çok okunmayacağı açıktır. Bilir bilmez konuşmamak gerek!

Ne diyor Emile Zola, ne diyor baba: “Herkesin kullanacağı bir yapıya, herkes kendi taşını getirecek...”

İngiliz dilinde kanat wing, göz kırpmak wink demek. Çok ama çok eski bir sözlük bulup sessiz bir kütüphanede, tahta masada, dolapların önünde, tozlar arasında, o lacivert sessizlikte saatler geçirsem, gözlerimi hiç kırpmadan, kanatlanıp gitsem...

Todorov metnin bir piknik olduğunu söyler, sofraya yazar sözcükleri, okur da anlamları getirir, keyfederler.

İran’da, Kum kentinde, Ayetullah Necefi adlı bir genç molla, Batılı gezginlerin, yabancıların eski kitap topladıklarını görüp merak etmiş: Neden el yazması arayıp satın alır bunlar? Düşünüp bulmuş: Doğu öyle büyükmüş ki Hindistan’dan Ege’ye dek, büyük bir kültür kıtasıymış büyülü coğrafya, burada çok ama çok eski zamanlardan beri insanlar okuyup yazarmış. Üzerlerini zaman da okşadığından, kadim bilgiyi oluşturan her harf çok değerliymiş çünkü. Yoksul molla dostumuz da kervana katılmak istemiş, kitap satın almak için Şii inancına uygun bir yol bulmuş: Zenginler adına oruç tutup namaz kılarak para biriktirmeye başlamış. Kazandığı her dirhemi kitaba vermiş. Bu paralarla aldığı kitabın son sayfasına “falanca için kıldığım bilmem kaç günlük namaz parasıyla buldum”, “filanca için tuttuğum otuz günlük oruç bedeliyle aldım” diye notlar yazmış. Doksanı devirdiğinde otuz yedi binden fazla kitabı varmış. Hintçe, Ermenice, Arapça, Türkçe, yaşayan - ölü birçok dilde otuz yedi bin... Müthiş hazine. Parşömenler, tabletler, insanın binlerce yıllık birikimi şiir, matematik, felsefe, aklına ne gelirse! Ölmeden önce de yaşadığı kente muazzam bir kütüphane kurup bu büyülü mekânın eşiğine gömülmeyi vasiyet etmiş: “... okumayı sevenler üstüme basıp geçsin.” Ey Ayetullah Necefi, sana şükran, selam sana!

Yeni haftada Akademi Nar’da 15’inde Peyami Safa’nın Fatih Harbiye’si, 16’sında Gogol’un Palto’su, 17’sinde Yakup Kadri’nin Yaban’ı çalışılacak. Bekleriz. [email protected]

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları