23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karacaoğlan’ın Üç Güzeli!

Onur Caymaz

Onur Caymaz

Eski Yazar

A+ A-

Ben meylimi üç güzele düşürdüm, diye başlar şiirine Karacaoğlan: “Biri şemsi, biri kamer, ille elif.” Üç güzeli birden sevmiş. Karacaoğlan, sever. Şairdir, uzaktan, yanarak sever. Bazen kendi bile bilmez severken. Devam: “Onların aşkıyla aklım şaşırdım / Biri şemsi, biri kamer, ille elif.” Şaşırırsın tabii. Şiir var bu pazar ey okur; ne güzel. Hangi gazetede, benden başka kim şiirden bahseder:
“Birinin evleri kaya başında / Birinin evleri alnım duşunda / Biri yeni değmiş on beş yaşında / Biri şemsi, biri kamer, ille elif.” Güzelleri biraz tarif etti, hanımefendilerin adresini de verdi, besbelli gidip saatlerce dolanıyor oralarda. Biraz da tanıtsın: “Birinin parmağı dopdolu yüzük / Birinin kolunda sırça bilezik / Büyüğünü sevsem küçüğe yazık / Biri şemsi, biri kamer, ille elif.” Sınıfsal tespiti de koydu masaya. Bunlar belli ki bey, paşa kızı. Belki de evliler, olur a! Ne demişti Karacaoğlan soyundan Süreya: “Evli bir kadınla rakı içerken / Rozet gibi göğsüne takmış cesaretini.”
Devam ediyor: “Turna gelir, yüce dağı yol eder / Ördek gelir, çayır çimen göl eder / Üç güzel oturmuş bana el eder / Biri şemsi, biri kamer, ille elif” Güzel! Turna, ördek derken suçu da kadınlara attı! Ben masumum, onlar el etti, dedi. Hepsi âlâ. Peki ya bu hanımlardan biri bizimkini beğenmez, kara kuru herif derse. Öyle ya, adında bile kara var şairin. O zaman cevap tarihtir: “Bana kara diyen dilber / Gözlerin kara değil mi? / Yüzünü sevdiren gelin / Kaşların kara değil mi? /... / Göllerde kuğular olur / Göğüs ak kara benlidir / Mısır’da çok zengin vardır / Kölesi kara değil mi? // Pınara konan kuğunun / Kanadı beyaz çoğunun / Çöldeki Arap beyinin / Çadırı kara değil mi?”
Peki, sonuç? Her zaman sonuç gerekmez ama bak ey okur! Elinde sazıyla göçer bir adamın söylediği birkaç dize okudun. Buyur, aynı zamanda ilk edebi eserlerden de olan Tevrat’a gel şimdi. Tevrat’ın Ezgiler Ezgisi kitabı bir konuşmayla açılır. Bu senaryoda bir kız, kızın arkadaşları, bir de erkek var. Kız esmerdir yalnız dikkat. Âşık olduğu erkeğe dönüp diğer kızları göstererek, biraz kıskanç, “ne kadar haklılar seni sevmekte” deyip devam eder; Ezgiler Ezgisi 1.5, aktarıyorum: “Esmerim ben, ama güzelim, Ey Yeruşalayim kızları! / Kedar’ın çadırları gibi, Süleyman’ın çadır bezleri gibi kara. / Bakmayın esmer olduğuma, güneş kararttı beni.” Çok iyi! Kendisine kara diyen hanımlara, Karacaoğlan’ın yukarıda verdiği cevaba tekrar bak şimdi!
İlginç mi? Benim bazı günlerim böyledir. Şiirler arasında. Bir yerlerden Nâzım’a, Külebi’ye akar, oradan kalkar Ülkü Tamer’e, Refik Durbaş’a (iki baba şair de yaşamıyor artık), ömrüne bereket ustam Özdemir İnce’ye, oradan da Ritsos’a, Elitis’e... Sonra yine elinde sazıyla, belki arada çobanlık da eden bizim Karacaoğlan’a.
Daha ilginci gelsin: Tevrat’tan da gerilere gidelim, Olympos Dağı’na. Mevzu var! Tanrıça Thetis, Zeus tarafından ölümlü Peleus ile evlendirilmekte. Nifak tanrıçası Eris, ortalığı karıştırır, milleti birbirine düşürür diye düğüne davet edilmemiş.
Eris, düğün yemeği için tanrılar, tanrıçalar toplandığında, sofraya, üzerinde “en güzele” yazan bir altın elma atıp kaçar. Tanrıçalardan Athena, Hera ve Afrodit, en güzeli benim diyerek atılır ortaya. Bunun üzerine Zeus, habercisi Hermes’i, hanımefendileri İda Dağı’na götürmekle görevlendirir ki ortalık karışmasın. Orada, Paris adlı bir çobanı, olan bitenle hiç ilgisi yokken seçici atar. Zira hanımlardan birini Zeus seçse, ötekine ayıptır, başına da iş açılır! Paris günah keçisi olur. Dünyanın ilk güzellik yarışmasıdır yapılan! Çoban, en güzel tanrıçayı seçip elmayı ona vermelidir. Üç güzel karşısına dizilir. Hera, seçilirse Paris’e Asya İmparatorluğu’nu; Athena, bilgelik ve gireceği tüm savaşlarda zaferi; Afrodit, dünyanın en güzel kadınını vaat eder. Paris tabii ki elmayı Afrodit’e verip en güzeli belirler. Dünyanın en güzel kadınına tav olmuştur, erkek işte! Peki ne oldu şimdi deme. Dikkat: Üç güzel ve bir adam var hikâyede!
Hatırlasana, kaç kadın seviyordu Karacaoğlan: Üç? Kimdi onlar: Şemsi, kamer, elif. Küçük harfle... Şems, güneş: Can veren, güç veren aydınlık, eril özellik. Kamer: Gökteki ay: Doğuran, karanlık, dişil. Athena ile Hera’yı andıran özellikler bunlar. Elif ise ay ve güneşin kapsayıcısı. Tanrı dersin, Kutsal Ruh, Allah, Rab dersin. Ona da Afrodit düşüyor bizim sıralamada; olur mu diyeceksin! Elif’in ebced değeri 1, tanrının birliğini simgeler. Karacaoğlan’ın diğer yazdıklarını okursan bu isimdeki “1 tanesi” hanıma, aşk “tanrıçası” muamelesi yaptığını açıkça göreceksin.
Bu üçlüler meşhur: Alevi kültürünün değişmezi Ali, Muhammed, Allah; Hıristiyanlıkta Baba, Oğul, Kutsal Ruh; cennet, cehennem, araf. Unutulmaz, Ahmet Taner Kışlalı’nın bir yazısında andığı unutulmaz üç güzel de: Ömer Laçiner, Orhan Pamuk ve Murat Belge!
Peki okuma yazma bilmez Karacaoğlan, bunca şeyi nasıl bildi? Şiirin sonsuz bilgisi bu. Şair, bilir. Şair, gerçek olanından söz ediyorum, soytarısından değil, büyücüdür!

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları