Karaman olayı
Karaman’da yaşanan bir sapığın Ensar Vakfı’na ait bir evde ANAYASAYA AYKIRI OLARAK kendisine emanet edilen çocuklara cinsel tacizde bulunduğunun ortaya çıkmasından sonra olay Türkiye’nin gündeminde birinci sıraya oturdu.
Tartışma asıl mecrasından saptırılarak, Ensar Vakfı’nı suçlayanlar ve onu koruyanlar arasında düzeysiz bir şekilde tırmanarak devam ediyor.
Ensar Vakfı olayında ısrarla ve bilinçli olarak gözden kaçırılmak istenen, AKP iktidarının Anayasa’nın 41 ve 42. maddelerinin devlete yüklediği sorumluluğu yerine getirmediği olgusudur.
Anayasa’nın 41. maddesinin 4. fıkrası, ki bu fıkra, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği ile Anayasa’ya ilave edilmiştir, bu fıkra ile “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” hükmü getirilmiştir.
AKP, bu Anayasa hükmüne rağmen çocuk istismarını önleyici hiçbir tedbiri almamış, olduğu gibi ilk ve orta öğretimde, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan başka hiç kimsenin yurt açamayacağı yolundaki Milli Eğitim Bakanlığı Okul Pansiyonları Kanunu’nun çiğnenmesine de göz yummuştur.
Devletin, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin öğrenimlerini sürdürebilmesi için bunlara burs vermek ve diğer gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğu da, Anayasa’nın 42. maddesinin 7. fıkrasında açıkça belirtilmiştir.
Biz devletin anayasal yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini tartışmıyoruz, okumuş ama maalesef hem kifayetsiz ve hem de cahil bir bakanın söylediği, saçma sapan bir cümle üzerinden tartışarak, devletin yükümlülüğünü yerine getirmemesini görmezden geliyoruz.
Burada asıl suçlu, görevini yapmayarak, bu çocukları, bazı vakıf, dernek veya özel şahısların insafına bırakan devlettir.
Devletin buradaki sorumluluğu sadece Anayasa’nın bu iki maddesinden kaynaklanmamaktadır. Sosyal devlet olmanın gereği de bu çocukların devlet himayesinde olmalarını gerektiriyor.
ÇOCUKLARIN KARANLIKTAN KURTARILMASI
Yapılması gereken çocukları sokağın ve bu tür organizasyonların karanlığından kurtarmaktır. İstismara uğradığı için travma yaşayan çocuğun ruh ve beden sağlığı bozulacaktır.
Bunları tartışmayıp, önüne yattın, altına yattın, üstüne çıktın düzeyinde tartışmaya başlanırsa, bu en çok Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının işine yarar, zira suçüstü yakalandıkları bir konuyu saptırma imkânı onlara verilmiş olur.
Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organlar görevlerini yapmazlarsa -ki yapmadığı yaşanan olaylarla ortaya çıkmıştır- devletin üstlenmesi gereken ödevler, fiilen ve büyük ölçüde bir takım hukuka aykırı işler yapan kuruluşlara kayar, bugün yaşadığımız da budur.
Anayasal görevlerini yerine getirmeyen yetkililer, bu tür yasadışı işler yapan vakıf ve kuruluşlara hem personel desteği vermekte ve hem de bazı taşınmazlarının kullanmalarına imkan sağlayarak, kanunsuzluğu himaye ve teşvik etmektedirler.
Asıl tartışmamız gereken konu budur.
Her akıllarına geldiğinde Atatürk’e saldırmayı çağdaşlık zannederler ama onun daha 1921’de savaş devam ederken, Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kurduğunu görmezden gelirler. Kutlanmasına bile tahammül edemedikleri, 23 Nisan çocuklara armağan edilmiş ilk bayramdır.
Çocukları korumak devletin görevidir, çünkü onlar bu ülkenin devamıdır, geleceğidir.