Karamsar bir yüzleşme
Tarih boyunca insan, araçlarıyla işlerini kolaylaştırırken, bir yandan çalışma dışı işler ve ilgiler için, bir yandan yeni alan ve yönelimler için yine araçlar sayesinde kendisine sürekli yeni zaman yarattı. Artı ürünün büyümesiyle birlikte çalışma dışı zaman da büyüdü. Özellikle oyun ve eğlenceye ayrılan artı zaman, güzel sanatların ve sporun yaygınlaşıp çeşitlenerek insani yetilerin gelişmesine olağanüstü bir ivme sağladı, iş dışı zamanı dünyaya boş boş bakma süresi olmaktan çıkardı.
HERKESTE HERKESLE
Kişiler kendilerine ve birbirlerine daha çok zaman ayırdıkça bireysel derinliklerinde ilerleyip yetkinleşme, toplumsal ilişkilerde kendi varoluşlarını sürekli yeniden yaratıp yaşamın her anını güzellik ve zevkle çeşitlendirme şansı buldu; iletişim teknolojisinin bilgiye ve güce her an herkesle ve herkeste ulaşma olanağı sağlamasıyla toplumsal eşitsizliği gidermeyi zamana yayma çabası güçlendi.
Marx, bu gelişme çizgisini imlerken, her insanın izleyici olmakla kalmayıp düşünsel ve sanatsal etkinlikler içinde yaratıcı edimlerle yer alabileceğini öngördü. Piramitleri taş taş üstüne koyarak var eden kölelerin katkısı, bu kez, özgür insanların yaratıcı kolektif emeği olarak görkemli duvar resimlerinde, dev orkestra ve korolarda, kitlelerin oyunculuk yeteneklerini sergileyen sokak tiyatrolarında ve filmlerde insanı biçimlendirecekti.
BOZ ZAMANDA TÜKENİŞ
Nitekim sanatı bireysel dehanın ürünü olarak gören ve “Sanat öldü!” diyen Hegel’i, bireysel yetilerin kitlelerde örgünleşip doruklaşacağını duyumsayan Marx şöyle düzeltir: “Sanat öldü, yaşasın sanat!”
Ne ki insan, kendisine sonsuzluk vaat eden yükselişin büyük tehditler taşıdığını da çok geçmeden görecektir: Artı ürünü artıkdeğere dönüştüren kapitalizm insana araçlarla kolaylık, boş zaman ve özgürlük sağladıkça, insanın teknolojik donanımla daha da kuşatılması, beden ve ruhunun yeni alışkanlıklarla sınırlanarak özgürlüğünden alıkonması sürecini de mutlak bir yönelime dönüştürür. Açık söylersek, aydınlanma sonrasında emeğin özgürleşme süreci olarak tanımlanan ve Hegel’in öngörüsüne göre, insanlığın geldiği dorukta sonlanan tarih, şimdi tam da Marx’ın bir olasılık düzeyinde imleyip tanımladığı bir süreci, insanın özgürlüğünü mutlak anlamda tüketme sürecini tarihin sonu olarak açığa vuruyor.
UMUT NEREDE
İletişim teknolojisinin geldiği son aşamada insanı asıl boş zamanında ele geçiren kapitalizm şimdi kendi sonuyla birlikte insanın da sonunu hazırlıyor. Kendini düşünsel ve sanatsal etkinliklerle toplumsal ilişkiler içinde var etme tutkusunda yaratan insanın yerini, her ne pahasına olursa olsun kendini gösterme arzusuna yenik düşen insan alıyor. Bu sonuç, sesini koyamadığı toplumsal edimlerdense kendi derinliğini ve karanlığını seçen aydın ve sanatçılarda çok daha marazlı biçimlerde ortaya çıkıyor. Bir oyun çekiciliği ve büyüsüyle kaplı saçmalıklar dizisinden başka içerik taşımayan sözler, zamanla, kendini kanıtlama yanılsamasını azdıran küfür ve hakaretlerle besleniyor.
Aydın ve sanatçılarla halk arasındaki makasın dijital teknoloji kullanımı yönünden kapandığı günümüzde boş zaman tüketimi, insanın kendi tükenişi olarak yaygınlaştıkça toplumun önü de iletişim teknolojisinin yalan bombardımanıyla tıkanıyor. Hakçası bu aşamada iyimserlik ya da kötümserlik pek bir anlam taşımıyor. Şu bile denebilir: İyimserliğin hiçbir somut çıkış önermediği koşullarda, aklı boşlamayan karamsarlık, insanı gerçekten kurtarıcı tasarımlara yönlendirebilir.
Yine de şöyle demeli: Aydınlar, kendi karanlıklarını toplumu tehdit eden bir ufka götürmeden, tüketici boyutta iletişim aracı kullanımından kaçınma kararlılığını örgütleme şansı yaratmalılar...