28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karanlıklar ve özgürlükçüler

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Fransız şairi René Char'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında yazdığı kısacık bir şiiri vardır: "Bizim karanlığımızda bir yer yoktur Güzellik'e. Çünkü her yer güzellik içindir."

("Dans nos ténèbres, il n'y a pas une place pour la Beauté. Toute la place pour la Beauté.") (René Char, Fureur et mystère, "Feuillets d'Hypnos", Poésie / Gallimard, p.143)

Bir direniş kahramanı olan René Char'ın 1943-1944 yıllarında yazdığı şiirleri yakın dostu Albert Camus'ye ithaf ettiğini biliyoruz.

Kısacık ama çarpıcı bir şiir. Çift anlamlı: Bizim karanlığımız güzelliğin kendisidir; güzelliğimiz karanlığımızı da kapsar. Bizim güzelliğimizde karanlığa yer yoktur.

Karanlık kuşkusuz sadece gece karanlığı değil. Bilisizlik, cehalet gibi anlamları da var.

Le prince des ténèbres: Şeytan

L'empire des ténèbres: Cehennem

***

1789 Büyük Fransız Devrimi'nin şiarını biliyorsunuz: Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik.

Ama o tarihten bu yana yaşananlar gösterdi ki üç ilkenin bir yerde, aynı anda, bir arada bulunması son derece güç: Denetlenmeyen özgürlük, (kapitalizmde olduğu gibi) eşitlik ve kardeşliği yok ediyor. Denetlenmeyen eşitlik, kendisini, özgürlüğü ve kardeşliği yok ediyor. Kardeşlik olmadan ne eşitlik ne de özgürlük var.

Kuran'a ihanet eden İslamcı yobazlıkta ise ne özgürlük, ne eşitlik ne de kardeşliğe yer var.

Bu nedenle, Müslümanların yaşadığı ülkelerde özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramları çok dikkatli kullanmak gerekiyor.

Bu nedenle, gerçek demokrasinin yaşanmadığı ülkelerde özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramları çok dikkatli kullanmak gerekiyor.

***

Son yıllarda Türkiye'ye sık sıkgelen Fransız filozof Jean-Luc Nancy'nin Özgürlük Deneyimi (L'experience de la liberté) adlı bir kitabı var. Türkiye'de "ARA-lık Yayınevi" tarafından yayınlandı.

Kitabın 7. Bölümü'nün başlığı çok anlamlı: Özgürlüğün Paylaşımı: Eşitlik, Kardeşlik, Adalet.

Bölüm şöyle başlıyor: "Özgürlük, kendi kendinin ve kendi kararlarının hakimi olan, karşısına hiçbir engel çıkmadan tam bir bağımsızlık içinde evrilen bir öznelliğin özerkliği olarak sunulmasına izin vermez."

Taş gibi bir cümle. Günümüz avam Türkçesinde şu anlama geliyor: Özgürlük, zırtapozluk, zırzopluk değildir. Özgür olduğunu kanıtlamak için kimse tramvay rayının üzerine yatamaz; Taksim Anıtı'nın çiçekleri üzerine işeyemez. Özgürlük, sorumluluktur. Sorumluluk yükü olmayan herhangi bir özgürlük türü olamaz.

***

Son zamanlarda, özgürlük gibi hem hukuk hem de felsefe alanına giren konuyu "kahve" mantığıyla ele alan yazılar okur olduk. Mantık şöyle: Ayşe hanım insandır, onun insan hakları vardır; bu haklar arasında özgürlük en birinci yer tutar. Ayşe hanım Müslümandır, bir Müslüman olarak özgürlüğüne ilişkin haklarını yaşamak istiyor.

Böyle bir program karşısında insanın aklına İslam'ın 5 şartı geliyor.

Bu beş şart yetmiyormuş. Ayşe hanım inancının simgesi olarak başına bir türban geçirmek istiyormuş. Türban İslamın şartı değil, öyle olsa Müslüman kadınların tamamı başını türbanla örter. Ama Ayşe hanım inancının nişanesi olarak başında bir türban elinde de bir mısır koçanı taşıyabilir. Kimse karışmaz. Evinde de Nur Suresi 31 ayet'in pek anılmayan son bölümüne uygun olarak davranabilir:

"İnanan kadınlara söyle: "[...] Süslerini, kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya kadınları veya [...] erkekliği kalmamış hizmetçiler ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler." (Prof. Dr. Hüseyin Atay çevirisi)

***

Değerli okurlar, ayette geçen "süs" sözcüğünün ne anlama geldiği birkaç satır aşağıda yazıyor: "Kadınların mahrem yerleri". Kadınların mahrem yerlerinin nereler olduğunu şimdi bir bir sayacak değiliz. Ayette, bir Müslüman kadının mahrem yerlerini gösterebileceği kadro tek tek sayılıyor. Erkek kardeşlere ve eniştelere göstermek yasak ama onların oğullarına gösterilebilir. Erkekliği kalmamış hizmetçilere de gösterebilirler, ama viagranın üretildiği günümüzde sakata gelmek de var.

"Kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklar" çok eskilerde kaldı. Anneleriyle hamama giden çocuk kaldı mı, bilemem. Ama bilgisayar kullanan her çocuk, artık kadınların mahrem yerlerinin nereler oluğunu iki dakikada görebilir ve öğrenebilir.

Nur Suresi 31. ayetin bu bölümünü yorumlamak bizi aşar. En iyisi, nikahsız erkek ve kadın gençleri bir arada bulundurmamaya yemin etmiş olan hem imam-hatip mezunu hemi de din âlimi ve muallimi R. T. Erdoğan'a sormak gerek: Günümüzün Müslüman kadınların evlerinde Nur Suresi, 31. ayete göre dolaşmaları caiz midur?

***

Bir imam-hatipli şöyle yazıyor: "Dün hangi gerekçe ile başörtüsü özgürlüğünü savunuyorsak... Bugün de aynı gerekçelerle "Üniversiteli gençlerin özel hayatına müdahale"ye itiraz ediyoruz" diyor.

Elmayla sadece armudu değil tezeği de topluyor. Tam anlamıyla bir madrabazlık örneği: Sizin hangi gerekçe ile türbanı savunduğunuz ilgilendirmez bizi. Önce özgürlüğün tanımını yapacaksınız. Başörtüsü ile türban karıştırması sahtekarlığı yapmayacaksınız.

Sorumluluk taşımayan özgürlük sorunlar çıkartır. Türkiye bağlamında kadınların nerelerde türban taşıyamayacağı anayasaya, yasalara, yargı kararlarına göre yazılmış. Kadınların mahrem yerlerini göstermeye mezun olmadıkları kişiler gibi.

Bir kadın sadece Müslüman olduğu için, sınırsız özgürlüğe sahip olamaz. Bunu duyunca da "Efendim, Ayşe hanım canı istediği için türban takıyor" derler. Ama Türkiye'nin laik düzenini değiştirmek isteyen siyasetçiler türbanın hem dinsel hem de siyasal simge olduğunu söylüyorlar. Ve bu simgenin karada, denizde ve havada egemen olduğunu iddia ediyorlar. Böylece türban İslami dinci sınıfının simgesi oluyor, türbanlılar da "Ruhban" rütbesini takarak karşı devrimin ve cumhuriyet karşıtlığının öncüsü haline geliyor.