Karışık kafalar -(TAMAMI)
At iziyle it izinin birbirine karıştığı, demokrasinin giderek rafa kaldırıldığı, hukukun yok sayıldığı,insan hak ve özgürlüklerinin hiçe sayıldığı ve toplumsal yapının bütün değerlerinin yok edilmek üzere olduğu bir dönemi yaşıyoruz.
Türk Halkı doğru bilgilendirilmiyor. Gerçekleri anlatarak halkın öğrenme ve ülkesinde olup bitenler hakkında konuşabilme, düşünce özgürlüğünü alabildiğince kullanabildiği bir ülke olmaktan çoktan çıkmış durumdayız sanki. Oysa Sayın Başbakan 4. AKP büyük Kongresi’nde ifade etti ki:
“-Yüzde 99’dan bir tanesi bile bize ters de gelse düşünce ve fikirlerini söyleyebilmelidir.”
Doğrudur. Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede kimsenin demokrasiden söz etmeye hakkı yoktur.
Şöyle böyle 2010 yılından bu yana yaşadıklarımıza, tanık olduklarımıza bakarsanız medyanın durumunu anlamakta güçlük çekmezsiniz. Yalan yazmak ya da yalanı bir çıkar aracı olarak kullanarak basın ahlakını ve özgürlüğünü, düşüncenin erdemini bir yana koyup ille de bir tarafın yanında olmak tarihinde çok onurlu sayfalar bulunan Türk yazarlık, gazetecilik yaşamının doğasına uyuyor mu yoksa uymuyor mu?
Bu dönemlerin 50 yılını gençliğinden yaşlılığına kadar yaşamış bir gazeteci olarak olup bitenlerden utanıyorum ve inanın kendime yan gelip yatmak ve keyfime bakmayı yakıştıramıyorum.
Bu güne dek tam 15 kitap yazdım. Daha fazlasını da yazmak istiyorum ama gözlerim buna elvermez bir durumu yaşıyor. Dün bu sütunu boş bırakmamın iki nedeni vardı; birisi gözlerimdeki rahatsızlık ve onunla baş edebilmenin yollarını aramak diğeri üst üste iki ameliyat geçirmiş olan eşimle meşgul olmak. Dünkü yazımı yazamamaktan işte bu nedenle kendimi sorumlu hissetmekteyim.
Her yazdığım kitapta, yazıda, her televizyon programında insan hak ve özgürlüklerinin yanı sıra insanın en doğal hakkı olan seçme ve seçilme hakkını yani siyasal hakkını korumayı ilke edindim. Bu nedenle Tahkikat Komisyonlarına çıktım, hapishaneleri sık, sık ziyaret ettim. Amacım demokrasinin tüm özelliklerini, Cumhuriyetin Atatürk tarafından belirlenmiş ilkelerini savunmak oldu. Yassıada’da tanıklık yaptım arkasından başında bulunduğum gazetede eski demokratların ellerinden alınan siyasi haklarını iade ettirmek için mücadeleyi bir ulusal ve onurlu görev saydım. Talih ya da kader diyelim; bana hep “bunalımlı zamanlarda” görev verdi. 12 Eylül darbesinden sonra kapatılan siyasi partilerin, siyasetçilerin savunması da bana düştü. Onda da başarılıydık. Şimdi onlar tıpkı eskiden olduğu gibi yine benim yakın dostlarım. Bunları şunun için yazmak zorunda kaldım; yazılı ve sözlü basının muhalefet hakkı olmalıdır. Ancak hiç kimseyi ya da aileyi hedef alarak, saygı sınırları dışında karalamamak kaydıyla. Yani birilerini “Hain” ilan ederken onunla aynı Anayasa masasında bulunmayı içine sindirmek ve ısrarlara karşın kalkmayı düşünmemek gibi. Onu hani, ilan ederken acaba sizi kendinizi nasıl hissediyorunuz? Hainle ortak mı ?
Yanlış olan ne?
Yanlış olan insanlara hak etmedikleri sıfatları yakıştırarak toplumu gerecek ortamı yaratmak.Ulusal iradenin kararlarını siyasi malzeme yaparak kullanmak ve vatandaş dalkavukluğu yaparak rant sağlamak. Şu sıralarda Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi bir karar açıklayarak ulusal irade tarafından seçilmiş milletvekillerinin hala hapiste tutulmasını bir bildiriyle yadırgıyor. İşte o açıklama:
-“Baykal, Bilgehan ve Koç ile birlikte AKP üyesi 30 Milletvekilinin imzasını taşıyan ortak açıklama şöyle;
“Bu metnin altında imzası olan bizler, 12 Haziran 2011 seçimlerinde TBMM’ye seçilen sekiz milletvekilinin devam eden tutukluluk hallerini en güçlü şekilde kınıyor ve onlarla dayanışma içinde olduğumuzu bildiriyoruz.
Türkiye’deki meslektaşlarımızın durumunu büyük bir endişeyle takip ediyoruz. Meslektaşlarımıza karşı sürdürülen uygulama, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Özgürlükten mahrumiyet” ilkesi ve İhtiyari Birinci protokolün “seçme ve seçilme hakkı” ilkesiyle çelişmektedir.”
Öte yandan AKP kongresine altı gazete alınmıyor. Bu kafa karışıklığını ortadan kaldırmazsak demokratik bir ülke olduğumuza kimseyi inandıramayız. Demokrasiyi savunmak sadece sözle olmuyor ve bumerang olup kullananı zor durumda bırakıyor.