23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karlofça Antlaşması

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

Birçoğumuz tarih derslerimizden Karlofça Antlaşması’nın ismini hatırlar. Hepimiz için bu Karlofça Antlaşması isminin pek hayırlara vesile olmadığını bilmemize rağmen, tam olarak ne olduğunu da bilmeyiz. Bugün biraz tarihe döneceğim. İçinde olduğumuz büyük dönüşüm sürecinin karmaşasından, yine dünya ve coğrafyamızda çok büyük dönüşümlerden birinin, özellikle Osmanlı için kritik dönüm noktalarından biri olan Karlofça Antlaşması’nın ne olduğu ve ne anlama geldiğinin detaylarına bakacağım.

MERKANTİLİZM ÇAĞI VE ALTIN YAĞMASI

15. yüzyılda Avrupa’da başlayan aydınlanma sürecini takiben Hindistan’a ulaşmak için yola çıkan Avrupalı kaşifler ‘Yeni Dünya’yı keşfettiler. Bu keşif sonrasında dünya yeni bir döneme girdi. Tarihçiler bu dönem için Merkantilizm çağı derler. Bu dönemin en önemli özeliklerinden biri, Yeni Dünya’yı fetheden İspanyolların, özellikle Latin Amerika coğrafyasında, yerlilerin ellerindeki değerli madenleri gasp ederek Avrupa’ya taşımalarıdır.

Bu dönemde Avrupa’ya taşınan altın ve gümüş miktarı için Niyazi Berkes şöyle yazıyor; “Yalnız İspanya darphanesinin 1500 ile 1520 arasında 45.000 kilo gümüş bastığı halde, 1545 ile 1560 arasındaki 15 yıl içinde darphanenin para olarak çıkardığı gümüş 6 misline yani 270.000 kiloya çıkmış, 1580’den 1600’e kadarki 20 yıl içinde 340.000 kiloya yani 1520’dekinin 8 misli fazlasına çıkmış. 1800 yılına kadar Amerika’dan Avrupa’ya geçen gümüş ve altın miktarı büyük yekûnlara vardı. Bazı tarihçilerin tahminine göre 1493 ile 1800 arasında Amerika’dan sağlanan değerli madenler iki buçuk milyon kilo altın, 90 veya 100 milyon kilo gümüş olmuştur.

Kısaca 16.yüzyılda Avrupa’da sanki Merkez Bankası fazla para basmıştı. Üretimin çok çok üstünde para piyasalara sürülmüştü. Fazla para basmanın doğal sonucu ise hiper enflasyondu. “Gelen altın ve gümüşün önemli miktarı para basımına gitti. 1500 ile 1600 arasında Avrupa’da 1 milyar dolar değerinde para basıldığı tahmin ediliyor. Yani eskisinden dört kat fazla para çıktı piyasaya. Yalnız XVII. yüzyıl içinde Avrupa’da dolaşan sikkelerin hacminin 12 kat arttığı tahmin edilmektedir.”

Müthiş bir zenginlik Avrupa’ya geçirildi. Bu büyük servet hacmi yaşlı kıtada bütün taşları yerinden oynattı. Eski hükümranlar artık ayakta durmakta zorlanıyordu.

GERİLEME SÜRECİNİN TOHUMLARI ATILDI

İşte böylece Osmanlı’nın duraklama, gerileme sürecinin tohumları atıldı. Karlofça Antlaşması bu süreçte bir dönemece ismini veriyor. 26 Ocak 1699 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ilk toprak kaybını da yaşadığı, Sırbistan sınırları içinde küçük bir kasaba olan Karlofça’da, gerileme dönemini başlatan Karlofça Antlaşması’nı imzalıyordu. Bu Antlaşma ile Osmanlı son toprak genişlemesi olan, bugün Polonya ve Ukrayna sınırları içinde yer alan Podolya eyaleti Lehistan’a verildi. 1699 tarihinden sadece 27 yıl önce Osmanlı, son toprak fethi olan Podolya eyaletini IV. Mehmet döneminde 1672 Bucaş Antlaşması ile almıştı.

BATI KÜLTÜRÜNÜN BAŞLANGICI

Prof. Dr. Halil İnalcık, Karlofça Antlaşması’na bir başka gözlük ile bakar. Osmanlı İmparatorluğu daha önce kendisinden küçük gördüğü ve önemsemediği Batı’yı artık anlamaya çalışmaya başlamıştır. Tanzimat dönemi ile hayranlık ve tabi olma dönemine gireceğimiz “sözde çağdaşlaşma ya da başka bir deyişle Batılılaşma süreci” başlamıştır.  1699’da bir bunalım dönemini sona erdiren Karlofça barışı, Osmanlı tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını simgeler. O vakte kadar Batı’yı ve onun kültürünü küçümsemiş olan Osmanlıların yeni bakışı, bu kültüre ve başarılarına saygıyla karışık bir meraka dönüşür. Batı’yı daha iyi anlamak ve en önemlisi de son yıllardaki başarısının sırrını keşfetmek yolunda girişimler başlar. Osmanlıların tavrındaki bu gelişme daha sonraları Batılılaşma süreci diye bilinecek harekete yol açtı. Elverişli Doğu mistisizmi, iki farklı kültür ve din arasındaki engelleri ortadan kaldırdı ve incelmiş Osmanlı üst sınıfının Batı kültürüne duygusallıkla yaklaşmasını imkan dahiline soktu. (PROF. DR. HALİL İNALCIK- DEVLET-İ ALİYYE:OSMANLI İMPARATORLUĞU ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR-IV Sh.107.)

Bugün özellikle Batı kültürünün yaşam biçimine, müziğine, uyuşturucu bağımlılığına, LGBTİ’sine hayran olan aydınlarımızın, bu kültüre karşı zaaflarının başlangıç tarihi de Karlofça Antlaşması’nın imzalandığı 1699 yılıdır.

323 yıldır kaderimizi belirleyen bu gidiş artık son demlerini yaşamaktadır. Mustafa Kemal’in “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü, Karlofça ile başlayan Batı hayranlığına ve kendi kültürünü küçükseme sürecine verilmiş en güzel cevaptır.