Karşı devrimin ayak sesleri -(TAMAMI)
Milli Eğitim Teşkilat Kanunu değiştirildi, Atatürkçü eğitime vurgu yapan cümleler yasadan çıkarıldı. Büyük Önder Atatürk’ün “Millet Mektepleri Başöğretmenliği”ni kabul ettiği 24 Kasım “Öğretmenler Günü” olarak kutlanıyordu. Bakanlık binası önünde bulunan “Başöğretmen Anıtı” önünde o gün saygı duruşunda bulunulur, öğretmenler günü kutlanırdı. “Buna ne gerek var” denilerek yerleşmiş uygulamaya son verildi. Bitmedi küçük okul çocuklarına Umre ziyareti düzenlendi. Yasa dışı Kur’an kursları yasal oldu. Ne laiklik kaldı, ne irticayla mücadele yasası! Tekke ve zaviyeler açıldı ve Anayasa’nın 174. maddesi ihlal edildi.
Sıra ulusal bayramlara geldi. Deprem bahanesiyle Cumhuriyet kutlamaları, “Gençler üşüyor” bahanesiyle statlarda yapılan 19 Mayıs kutlamaları iptal edildi.
Tüm bu kararların altındaki imzayı hemen tanımış olmalısız!
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer.
Bir yandan Atatürk’ü övmek onu anmak suç sayıldı. Devrimleri yok saylıyor. Onun büyük devrimlerden bile önce İsmet Paşa’yla birlikte kurdukları “Disiplinli, düzenli ve şanlı Ordusu”nun Genelkurmay Başkanlarına kadar tüm generalleri ya Hasdal’da ya da ülkenin aydınlarıyla birlikte Silivri’deler. Hangi suçla: “Teror örgütü kurmak ve yönetmek suçuyla.”
Bir kalın sis bulutu afakımızı öyle sarmış ki; aydınlar, bilim adamları büyük bir ürküntü içindeler ve konuşsalar bile medya onu yansıtmıyor, yansıtamıyor. 27 Mayıs’ın getirdiği o Anayasa, o özgür ve bağımsız Yargı, basın, o kalemlerini kıran yazarlar nerede?
Suçlu Kim?
Bu durumun adını yıllar önce koymuştuk: “Restorasyon ve Karşı Devrim.”
Gazi Mustafa Kemal’in yaptığı her şey kötüydü de 87 yıl bu ulus neden Atatürk’ü unutulmaz bir zaferin kahramanı olarak sivili ve askeri baş tacı etti? Onun kurduğu Meclis’te, onun hiç yoktan var ettiği bu ulusun bir bakanı nasıl oluyor da onun fotoğrafı altından onun eserlerini bir, bir yok edebiliyor? Ne kadar tevil ederseniz edin yapılanın adı bellidir. Ona ve devrimlerine karşısınız şimdi de düşüncelerinizi uygulayacak ortamı yakaladınız! Ya Denktaş’ın naaşı önünde saygı gösterisinde bulunanlar, onu sağlığında kurtlar sofrasında niye yalnız bıraktınız?
Bir zamanlar Menderes’in paltosunu tutan bir Rüştü Erdelhun hiç değilse, devlete bağlılığı ancak öyle anlıyor, demokrasiyi öyle algıladığı için Yassıada’ya uzanan bir yolculuğa çıkarıldı.
Genelkurmay Başkanlarını darbeci kabul eden ve sırayla hapishanelere gönderen mahkemeler yaratıldıysa, yazık olmuş rahmetliye. Atatürk’e 40 yıl övgü düzmüş olanların marifetleri bu duruma katlanmak olacaktıysa, neden bizi yıllarca Ordu- Millet elele diyerek sokaklara döktüler? Bizim gençlik yıllarımızı neden demokrasi diye, diye vatan -millet özgürlük, bağımsız yargı diye, diye boşa harcattınız? Neden en verimli çağlarımız Tahkikat Komisyonlarında ter dökmekle geçti? Neden cezaevlerini mesken tuttuk?
12 Eylül’de yargılanmış ve beraat etmiş 76 yaşındaki bir yazarın bu feryadına yanıt verecek bir korkusuz adam yok mu? Ne yaparsanız yapın . Ama bu ulusun kahramanlarını rahat bırakın, hafızasına kazınmış ilkeleri silemezsiniz. Hiçbir hesap sorulmak için mahkeme- i Kübraya kaldı mı?
Bırakın ki, bir gün gelip onlara yaktığınız ağıtlar gibi riya dolu saygı gösterilerinde bulunmak durumunda kalır ve utanırsınız. Bu ulus elbette uyanacak ve bunca yıldır gözü gibi koruduğu devrimleri ve kazanımlarının nasıl yabancılara peşkeş çekildiğinin farkına varacaktır.
Asıl suçlu biziz biz...
Bu ulusa Atatürk’ü ve Cumhuriyeti, laikliği anlatamamışız.