21 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kartal Tibet ya da değeri bilinmemiş bir aydın

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Oyuncu ve yönetmen kimliğiyle Türk sinemasında pek çok önemli filmde imzası bulunan, özellikle 1965 sonrası Yeşilçam’ın “altın dönemi”nin en belirgin karakterlerinden biri olan Kartal Tibet, filmleri dışında ortalarda görünmeyi pek tercih etmeyen sanatçılarımızdandı. Medyadan uzak durur, açılışlara galalara festivallere katılmaz, jürilerde yer almaz, röportaj vermeyi sevmezdi. Yaklaşık 50 filmi yönetmen, 120 filmi ise oyuncu olarak sırtında taşımıştı ama Kartal Tibet’in tüm sanat yaşamı boyunca aldığı üç ödül de 2002, 2006 ve 2014’te verilen onur ödülleriydi. Yönetmenliği ve oyunculuğu bu açıdan epeyce gölgede, dikkatlerden uzak kaldı.

Tibet’in hiç bilinmeyen, ardından dile getirilmeyen yanı gerçek bir entelektüel oluşu, derin ve şaşırtıcı kültürel bilgi birikimiydi.

Kartal Tibet’le yüz yüze ilk kez tanışmamın ilginç bir hikâyesi vardır…

PAPİRÜS BAR’DA İLK TANIŞMA

12 Eylül sonrası çıkan ilk gençlik dergisi Yeni Olgu’nun Mayıs 1984 tarihli beşinci sayısında kapak konusu olarak “Sevgi ve Cinsellik”i işlemeyi kararlaştırmıştık. Sonradan uzun süre Atıf Yılmaz’ın asistanlığını yapan ve meslek yaşamına yapımcı olarak devam eden, o yıllarda Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sinema okuyan Fatma Nur Sevinç, İzmir’den geldi… İki toy dergici olarak, Türk sinemasının bu konuya yaklaşımı konusunda röportajlar yapmak için o zamanın meşhur barı, sinemacıların buluşma mekânı Papirüs’e daldık. Önceden randevu falan almadan, gençliğin verdiği cesaretle, kendimizi kısaca tanıtıp kimi gördüysek soru yönelttik. “Ben konuşmam!” diyen Kemal Sunal dışında beş altı sanatçıdan görüş aldık, biri de Kartal Tibet’ti. Fakat Tibet, “Ne sevgisi, ne cinselliği be çocuklar… Yeşilçam’da bu işler öyle olmuyor…” diye lafa başlayıp, bol argo içeren, belden aşağı bir tanım yaptı. Ne söylediyse, yasalar elverdiğince üç aşağı beş yukarı dergide yayımladık. O zamanın koşullarında küçük çaplı bir skandal koptu tabii. Tibet, sonradan bir şekilde bize ulaştı, çok üzüldüğünü, o gün espri yaptığını, söylediklerini aynen dergiye aktaracağımızı düşünmediğini, büyük bir olgunlukla, kendisinin de bizim de hata yaptığımızı belirtti.

DERİN KÜLTÜR BİRİKİMİ

Belki de bu olayın etkisiyle ve bir ihtimal adımı da unutmamış olacak ki yıllar sonra, 2003’te TRT-2’de yayınlanan “Yedinci Sanatın Bakışı” programı için röportaj talebinde bulunduğumuzda, pek âdeti olmadığı halde hemen kabul etti. O programın değişik bölümleri için sinemada öğretmen karakterlerinden futbol filmlerine, müzik ve sinema ilişkisinden atlarla ilgili beyazperde örneklerine kadar inanılmaz güzel şeyler söylemiş, derinlikli bilgiler vermişti. Programın yapımcı-yönetmeni Erdoğan Şentürk’le, hem çok sevindiğimizi hem de şaşırdığımızı çok net anımsıyorum. Yalnızca sinemayı değil diğer sanat dallarını da çok iyi özümsemiş, dünyanın ve Türkiye’nin gidişatını yakından takip eden, çok okuduğu anlaşılan, analitik düşünme yeteneğine sahip, müthiş bir aydın bulmuştuk karşımızda.

Kartal Tibet, ülkemiz sinema seyircisinin kalbinde Yeşilçam melodramlarıyla, “Karaoğlan”, “Tarkan” filmleriyle, Kemal Sunal güldürüleriyle taht kurdu. Bununla birlikte gerek oyuncu gerek yönetmen olarak Yeşilçam kalıplarını aşan örnekler de bıraktı ardında.

‘ZÜBÜK’TEN ‘ÖĞRETMEN’E TOPLUMSAL ELEŞTİRİ

Örneğin Nejat Saydam’ın, Peyami Safa romanından beyazperdeye aktardığı “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nda (1967) kendi deyimiyle kemik veremine yakalanmış, “Geçen gün yolda ayağı kırılan bir atı öldürdüler, öyle kıskandım ki o atı!” diyen hasta delikanlı rolünde oldukça farklı bir Kartal Tibet vardır. Ya da Zeki Ökten’in Selim İleri’nin öyküsünden uyarladığı “Bir Demet Menekşe”nin (1973), ait olduğu sosyal sınıftan uzaklaşmaya başlayan zengin fabrikatörü rolünde klişeleri aşmaya çaba gösteren bir Kartal Tibet çıkar karşımıza. Yönetmen olarak imza attığı Aziz Nesin uyarlaması “Zübük” (1980) üçkâğıtçı politikacı tipine cesur bir eleştiri, “Şalvar Davası” (1983), cinsiyet eşitsizliğine karşı çekilmiş bir bayrak niteliğindedir.

Tibet, Ertem Eğilmez ekolü olarak tanımlayabileceğimiz sosyal-gerçekçi güldürü filmlerinin tipik bir takipçisi olarak bu türe önemli katkılarda bulundu. Öte yandan, milli piyangoda büyük ikramiyeyi kazanınca kafayı üşüten bir ailenin öyküsü, 1980’lerin toplumsal yozlaşmasından çok etkileyici manzaralar aktaran “Milyarder” (1986) ya da ailesiyle birlikte köyden İstanbul’a gelen bir öğretmenin büyük kentte tutunma çabasını anlatan “Öğretmen” (1988) gibi örneklerle sınırları da sonuna kadar zorlamıştı. Bu film kadar öğretmenlerimizin gerçeğine ve kaderine dokunan başka bir örnek var mı sinemamızda, şu an aklıma gelmiyor.

“Hollywood’da olsaydı şöyle olurdu böyle olurdu” diyecek değilim elbette ama Türk sineması kurumlarının, aydın çevremizin, eleştirmenlerin, sinema tarihçilerinin ve akademi dünyamızın Kartal Tibet’in kıymetini yeterince bilmediklerini, farkına varmadıklarını söyleyebilirim. Öncelikle seyircinin kalbinde yatacak, orada yaşayacak. Huzur içinde uyusun.