Kasım ayından sonra ihtilaflar askeri çatışmaya dönüşebilir!
İnsanlık tarihindeki savaşlara baktığımızda ana gerekçenin kıt ekonomik kaynakların paylaşım sorunu olduğunu görüyoruz. Devletler; sermaye, pazar, toprak, madenler ya da diğer doğal kaynakların yarattığı refahı kendi halkları için kullanmak isterler. Buna da siyasi bir kılıf bularak yaşadıkları paylaşım sorununu zor kullanarak çözmeye çalışırlar.
Özellikle iki dünya savaşına baktığımızda, sanayileşen devletlerin yaşadıkları küresel pazar kavgasının yarattığı fay hatlarının gerilerek siyasi bir olayla kırılması küresel ölçekli bu büyük savaşları başlatmıştır.
İkinci dünya savaşı öncesinde küresel ekonomide yer alan en önemli sorun, ülkelerin dış ticaret açıkları ve bu açıkları kapatma çabalarıydı. Bu çabalar nedeni ile dış ticaretin daraldığı izleniyordu. Avrupa ülkeleri ABD’ye karşı borçlu ve büyük dış ticaret açıkları vermiş pozisyonda idiler.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI DÜZENİN ADI: DOLARIN KRALLIĞI
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan iktisadi düzende dolar önce altın karşılığı olacak şekilde ayarlandı. Ancak çıkan sorunlar nedeni ile altın karşılığı olan dolardan vazgeçildi. Yine de dolar, uluslararası ödemelerde kullanılan ana rezerv para olma statüsünü elinden bırakmadı.
Oluşan kurumlara baktığımızda ise, dış ticaret açığı veren ülkelerin açıklarını kapatacak kaynağı sağlama ve uluslararası ödemelere aracılık etme görevi IMF ve Dünya Bankası’na verildi. Ülkelerin ticari ilişkilerini geliştirmek ve anlaşmazlıklarını çözmek için de Dünya Ticaret Örgütü kuruldu.
Sistemde doların küresel krallığının üç sac ayağı vardı:
Birincisi, Amerika’nın dünyanın en büyük üretim ve tüketim kapasitesine sahip olması,
İkincisi, Amerikan küresel ticaretini ve pazarlarını koruyan dünyanın en gelişmiş ve büyük silahlı kuvvetlerinin bulunması,
Üçüncüsü; BM, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi küresel kurumlarda yönetimin Amerika’ya büyük bağlılık göstermesi.
DEĞİŞEN DÜNYA YENİ KURALLAR VE KURUMLAR TALEP EDİYOR
Dünya savaşları ile yıkılmış üretici güçler Avrupa ve Asya’da güçlerini kazanmaya başladıkça mevcut düzenin sorgulanması da başladı. Özellikle 1980’lerden sonra Asya’nın dünya ticaretinde önce Japonya, sonra Çin ile boy göstermesi, Amerika’nın kurulu düzeni devam ettirmesini oldukça güçleştirmeye başladı.
Günümüzde ABD’nin doların küresel egemenliğinden doğan (Seigniorage) Senyoraj hakkından, yani para basma yetkisini elinde tutan kurumun, bu yetkisi dolayısıyla para basarak elde ettiği reel gelirden mutlu olduğu günler geride kalıyor.
Yani Amerika para basarak Asya ve Avrupa’dan transfer ettiği malların gerçek bedelini ödeyeceği günü düşünmeye başladığı için, Trump, verilen dış ticaret açıklarını kontrol altına almaya çalışmaktadır.
Bugün ABD’de en büyük korku, FED (Amerikan Merkez Bankası) tarafından basılan karşılıksız dolarların Çin ve AB elinde birikmesidir. Bu birikimi engellemek için Trump, Amerika’nın başlattığı serbest dış ticareti bitirirken, diğer bir ifade ile ABD’ye mal akışını engellerken, bir de AB ve Çin’in küresel pazarlarına da göz koyuyor…
Tablo yavaş yavaş ikinci dünya savaşı öncesindeki açık veren ülkeler, korumacılık, pazar kavgaları ve bölüşüm sorunlarına benzemeye başlıyor…
GERGİNLİKLER MÜZAKERE VE KURUMLAR İLE ÇÖZÜLMEZSE SAVAŞ KAÇINILMAZ
Trump’ın temsil ettiği ABD, ekonomik olarak Çin ve AB ile kavgalı. Çünkü bu iki blok, küresel üretim kapasiteleri ile Amerika’yı yıllar önce birçok pazardan çıkarmış durumdalar. ABD, yüksek teknoloji içeren ürünlerde hakimiyet kurmaya çalışırken, tekrar eski küresel pazar hakimiyetini ele geçirmek istiyor.
ABD, siyasi olarak Rusya, Çin, İran ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülke ile de kavgalı. Bu kavgaların İran ile ilgili olanına baktığımızda, ülkenin zengin doğal kaynaklarının ABD tarafından yağmalanmak istenmesi ve büyük nüfusunun pazar haline getirilmesi gibi amaçların ana gerekçeler olduğunu görüyoruz.
Ekonomik ve siyasi ihtilafların tartışılacağı küresel kurumlardan ABD aleyhine bir karar çıkması imkansız. Çünkü dizayn edilirken çalışma mekanizması bu şekilde oluşturulmuştu. Örneğin Türkiye gibi orta ölçekli bir devlet iseniz, ABD politikalarına ters işler yapıyorsanız, IMF ya da Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarla çalışarak mevcut sıkıntılarınızı aşamazsınız.
KASIM SEÇİMLERİ KIRILMA NOKTASI OLACAK
Dünya, korumacılık, pazar kavgaları gibi ticari bir savaşa girerken, ABD kasım ayında kongre seçimlerine gidiyor. Temsilciler Meclisi’nin tamamı, Senato’nun da bir kısmı yenilenecek. Bir bakıma Amerikan halkı, Trump’ın yaptığı birçok yeni uygulamadan birisi olan ticaret savaşlarının da artarak devam edip etmeyeceğini oylayacak.
Hem içeride hem dışarıda bu denli kavgacı bir Başkanın seçimlerden güçlenerek çıkması ABD’de göçmenler, finansal entellektüel kesim ile küresel firmaları olumsuz etkileyecek. Uluslararası alanda ise hem ekonomide hem siyasette daha sert oynayan bir Amerika’yı karşımıza çıkaracak.
Seçimlerden güçlenerek çıkmış bir Trump, Rusya ile Suriye-Kırım, Çin ile Pasifik, İran ile Körfez’de , Türkiye ile Kuzey Irak-Suriye, Kuzey Kore ile Kore Yarımadası’nda yaşadığı siyasi ihtilaflarda veya AB ve Çin ile girdiği ticaret savaşlarında müzakere ile geri adım atar mı?
Dünyanın tekrar büyük bir savaşa girmesi zor gibi gözükse de, yukarıda yer alan bazı ihtilafların müzakereler ile çözümü imkansızlaştıkça, çözümün bölgesel, kısa ve sert çatışmalarla sağlanacağı günler yaklaşıyor olabilir.
Nede olsa savaş, Prusyalı General Clausewitz’in dediği gibi siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi değil midir? Uluslararası siyaset de uluslararası ekonomik ilişkilerde baskın çıkma sistemi değil midir?