Kasımpaşa ile Kavak arası
Herkesler ayağa kalktı, İsmail Kartal Fenerbahçe'ye yeni teknik direktör olduğu için. Aslında timsah gözyaşları dökenlere pek bakmayın, olayların ortasındayım. İçeriden, dışarıdan kimlerin gönüllerinde ne olduğunu anlamak çok kolay. Daha geçen yılın ilk lig maçında bu yana Ersun Yanal ha gitti, ha gidecek diye hazır kıtalar vardı. Bu hazır kıtalarının başında şimdi krizde ön planda yorum yapanlar da var. Niyet belli, bir gitse de elimizde hazır tuttuğumuz yerli -yabancı "yakınlarımızdan" teknik adamı allı-ballı Sarı-Lacivertlilerin başına getirelim. Zaman zaman Yanal'da olduğu gibi kontrolü dışarıdan elimizde tutalım. Gerekirse bu konuyu daha açarım.
İsmail Kartal'a asıl karşı çıkış buradan geliyor. Oyun büyük oynanıyor. Aziz Yıldırım aptal mı, kontrolü elinden niye kaçırsın. Bu yapılan manevranın adı "Fenerbahçe'nin direksiyonu bendedir, kontrolü ben yaparım" demenin "Azizcesidir." Zaten gizlemiyor da... Alem buysa, kral Aziz. Ben durumun yanında, önünde, arkasında falan değilim. Yakın tarihe dönerek tespit yapmak istiyorum. Bir başka Aziz'in (Nesin) gayet güzel yüzde ile değerlendirdiği Türkiyem'in insanlarının bakış açısınının fotoğrafını vermek istiyorum.
Aykut Kocaman başa getirildi, "kaldıramaz, yeterli olamaz, efsane futbolcu olmak başka...." gibi üstad yorumları izledik. Neredeyse UEFA Şampiyonluğu gelecekti. Ama yarı finale herkes çıkarıyor ya, " ne olmuş canım" dediler. Yerine Ersun Yanal getirildi, " Olur mu ya, Ersun Yanal Şampiyonlar Ligi'ne, büyük hedeflere yetersiz, domestik" yorumları yapıldı. Fenerbahçe uzak ara şampiyon oldu. Şimdi İsmail Kartal teknik direktör ve aynı yorumlar ters yüz edilip servis yapılıyor. "Fenerbahçe'ye hafif gelir, ağırlığı yetmez" falan filan.
Futbolcu Recep, Kasımpaşa'dan kalkıyor, kendi üslubu içinde işini gereken şekilde yapıyor. Önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı oluyor, gıkınız çıkmıyor. İstemiyoruz diyenler bile popolarını kaldırıp sandık başına gelmiyor, kalanın yüzde ellisi, toplamın yüzde 40'ı kemik oyu veriyor, o zaman oluyor. Peki Anadolu Kavağı delikanlısı İsmail Kartal Fenerbahçe'ye niye teknik direktör olamıyor. Hangi makam daha önemli, Kasımpaşa ile Kavak arası şunun şurası kaç kilometre ki... Biz buyuz, olmayan bir şeyi beklemek niye. Bu yazıyı ben yazmasam, siz yazacaktınız. Farkımız benim burada, sizin orada olmanız. Araya araya doğrusunu bulacağız. Bırakın artık taşıma suyla koskoca Türkiye'nin futbol değirmenini çevirmeye çalmışmayı. Olmuyor işte, Mancini örneği de mi yetmedi ya-hu...
İSMAİL KARTAL'IN BİLİNMEYEN ÖZELLİĞİ
İsmail Kartal bir İstanbul çocuğu. Belki de öncelikle İstanbul'u ganimet olarak görenlerin çoğunluğu bu nedenle ona saldırıyor. Öyle ya dünya insanları New York'a "Big apple (büyük elma)" derler. Herkes bir ısırık alır, ama elma asla bitmez. Öyleyse Anadolu Kavağı'nın yağız delikanlısına, ben de bir Kınalıadalı deniz çocuğu olarak arka çıkarım. Yakından tanırım, kalbi temiz, içi dışı birdir. İlk ne söylediyse odur. Yani Başkan Aziz Yıldırım gibi. Belki de birinci tercih bu nedenle oldu. Yani ikisinin de omuzu, başı oynamaz.
Benim diyeceğim çok başka bir şey. Fenerbahçe'de yeniydi İsmail. Ben de galiba Hürriyet'teydim. Kendisi ile bir söyleşi yapmıştım. Hangi semt olduğunu unuttum, Anadolu Kavağı olabilir mi acaba... Her neyse arkadaşları ile birlikte olduğu mekana gittim. Masadan seslendi "gel ağabey, kalkıyorum." dört kişi kağıt oynuyorlardı. Merak ettim, baktım briç oynuyorlar. Şaşırdım ama hoşuma gitti, çünkü ben de briç oyununa meraklıyım. Biliyor musunuz briç resmen spor olarak kabul edilmiştir. Elbette ki, beyin sporu. Bizde beyinlerin çalışmasını istemeyenler bu işleri pek sevmezler. Okey oynarken küfürleşip, tahtalarla kapışma daha uygun bir spor olarak gelir bir çoğuna.
Bilmeyenler için briçi anlatayım. Karşılıklı oturanlar ortak olurlar. Adı köprü anlamındadır. Kağıtların puan değerleri vardır. Ona göre konuşursunuz. Ufak bir ayırımcılık yapmama sevgili kadınlar izin versinler, asla şekli olarak söylemiyorum, lütfen kavram olarak kabul edin, briç erkekçe bir oyundur. Yani her oyuncu üç aşağı beş yukarı diğerlerinin elini konuşmalardan tahmin edebilir. Daha da önemlisi, ortağınızın ve rakibinizin konuşmalarına saygı ilk kural olmalıdır. İşte belki de İsmail Kartal'ın futbolcular ve tanıdıkları arasında sevilmesine, iyi diyalog kurmasına neden olan şeylerden biri briç oyunudur.
SUS ARTIK HOCA, İŞ 3 TEMMUZA GİDİYOR
Sevgili Ersun Yanal'a galiba atlattığı ağır sağlık sorunları yaramadı. Benim tanıdığım Ersun Yanal hiç böyle olur olmaz şeye çok konuşan bir insan değildi. Ne kadar sevmiştim onu ilk ropörtajını yaparken. Hatırlatmak istiyorum, Fanatik'te yazarken Sevgili Müdür Necil Ülgen "Ağabey, Manisa'da yükselme grubu maçları var, lig de bitti, sayfalar hareketlenir. Denizli'nin mi ne başında genç bir çocuk varmış, doldurup duruyorlar, bir bakıver" dedi. Mahallede taşları koyup kale yapan çocukların futbol maçını seyreden ben durur muyum. Cümlesini bitirdiğinde İzmir'e uçak biletim alınmıştı bile.
Neyse, vardık oraya, hakikaten gücü ölçüsünde iyi şeyler yapmaya çalışan bir takım var sahada. Diğerlerinden farklı olduğu belli oluyor. Maç bitti, indim aşağıya, teknik adamı sordum, biri "Ersun Yanal" dedi. "Nerede?" Yanıt pırıl pırıl bir gülümsemeyle geldi: " Burada..." Aaa, oymuş, kıvır kıvır saçlarıyla futbolcu zannetmiştim.
Ayak üzeri başladık, epey sürdü. "Çok da gençmişsin, seni tanımıyorum, nerede futbol oynadın, nasıl oldu bu iş?" Ne kadar da güzel, içi dışı bir yanıt verdi. "Ağabey, önemli bir futbolculuk geçmişim yok. Buralarda ikinci, üçüncü liglerde falan oynadım. Bu arada Spor Akademisi'nde okudum. Sonra antrenörün yardımcılığını yapmaya başladım. Burası Türkiye insan 3 maçta ya kral oluyor, ya kovuluyor. Üst üste 3 maç kaybettik, onu kovup beni getirdiler. Bu kez üst üste 3 maç kazandık ben ortaya çıkıverdim. Sonrasını görüyorsunuz..."
Sonrası yolumuzda yürüdük, ben Spor Yazarları Başkanı oldum, o Milli Takım Teknik Direktörü. Galiba başladığı yerden kırılma, ilk o sıralarda oldu. Ama o başka bir yazı konusu, geçelim, bu günkü duruma gelelim. Baştan beri Ersun Yanal olması gerekenden fazla konuştu. Şimdi iş, onu destekleyen tarafa bakıldığında 3 Temmuz mimarları ile bağlantıya doğru yürüyor. Asla böyle bir şey olmasını temenni etmem. Aziz Yıldırım bugün var, yarın yok. Fenerbahçe hep vardı ve var olacak. O nedenle sağı, solu, İsmail Dilber'i ile bu durumda teknik adamların artık çenelerini kapatmaları gerek. Sevgili Ersun Yanal da, İsmail Dilber de bilir, ben de. Futbolculukta delikanlılığın raconu çeneni tutmaktan geçer. Bilmem anlatabildim mi?