Kat'ı rical
Bir toplumun devlet olarak ayakta kalması, o toplumun bireylerine güven vermesi ve uluslararası düzeyde saygın bir konuma sahip olması için sadece coğrafi büyüklüğü, nüfusu ve ekonomik zenginliği yeterli değildir. Bu konuda belirleyici olan o toplumun hangi siyasal rejimle yönetildiği ve o toplumu yöneten siyasilerin, "devlet adamlığı" niteliğidir. Yöneticilerinde devlet adamlığı niteliği olan toplumlarda yöneticiler, o toplumun yücelmesini, saygın bir konumda olmasını ve bireylerinin barış ortamında, geleceklerinden kuşku duymadan güven içinde yaşamasını sağlar. Devlet adamı niteliği olmayanlar tarafından yönetilen toplumlarda toplumun iç barışı bozulur, yargı düzeni bozulur, adalet kavramı yok olur, birey özgüvenini ve topluma olan güvenini yitirir, geleceğine kuşku ile bakar ve toplum hukuk devletinin ilkelerine göre değil , polis devletinin ilkelerine göre, tek adamın üstünlüğünü sağlamak için, bireylerin yüreğine korku salınarak yönetilir.
Kat'ı rical Osmanlı döneminde "devlet adamı yokluğu" anlamında kullanılırdı. Osmanlı dirayetli, bilgili, iyi bir kadro seçmesini bilen, halkının nabzını tutan ve devlet adamı niteliği taşıyan padişahlar tarafından yönetildiğinde büyümüş, güçlenmiş ve bu niteliği taşımayan padişahlar zamanında gerilemiş ve sonunda yok olup gitmiştir.
Devlet adamı tanımı
Siyaset zor bir uğraştır ve siyasetçi olmak çok daha zordur. Her şeyden önce insanı seveceksiniz; insana zulüm etmeyi değil! Bilgili, deneyimli olacaksınız. Sürekli okuyarak kendinizi geliştireceksiniz. Dünyadaki ekonomik, sosyal ve politik gelişmeleri yakından izleyeceksiniz ve bileceksiniz ki, siyaset tek adam olayı değil takım ve kadro ile uygulanacak bir olgudur. Bu nedenle devlet adamı sürekli "ben" değil "biz" diye konuşmak zorundadır çünkü; ne o ülkenin yönetimi, ne de insanları demokratik düzenlerde tek insana odaklanmış olarak algılanamaz, böyle olduğu varsayılamaz. Kadrosunu dışlayarak yönetim anlayışını sadece kendisine özgülleyen siyasilerin psikolojik rahatsızlığı olduğu kabul edilir ve tarih Sezar'dan, Mussolini'den, Hitler'den Stalin'den bu anlamda olumlu hiç bahsetmez.
Ülkemizde devlet anlayışı nasıl yozlaştırılıyor
Demokratik hukuk devletlerinde üç erk, yâni yasama, yürütme ve yargı birbirini denetleyerek ve birbirine yaslanarak toplumda hukuksal dengeyi kurar ve bireylerin gelecek kuşkusu duymadan güven içinde yaşamını sürdürmesini sağlar.
Bugün geldiğimiz noktada ülkemiz, tam bir sosyo-ekonomik kaos içinde hukukun, devlet anlayışının yörüngesinden saptırıldığı bir süreci yaşamaktadır. Devletin üç temel erki birbirine düşmanca yaklaşan bir görüntü vermektedir. Yargı hukukun değil bir cemaatin güdümünde görüntüsü vermektedir bu nedenle verdiği kararlar kuşku ile karşılanmaktadır. Yürütme yargının kararlarını tanımaz, polis yargı kararları doğrultusunda değil kendi istemi doğrultusunda uygulama yapar durumdadır. Yasama Anayasal ve demokratik düzenin temel ilkelerini ıskalayarak demokratik bir görüntü içinde tek adam yönetimini sağlamak çabasındadır.
Devletin çivisi çıktı mı?
Çivisi çıkmak deyimi yıkılmaya hazır bir binanın, bir olayın, bir kurgunun sonunun geldiğini anlatmak için kullanılır. Bugün ülkemizin içine düştüğü kaosta devletin temel yapı taşlarının yerinden oynamaya başlaması bazı soruları gündeme getiriyor: acaba devletin çivisi çıktı mı ve bu anlayışla devlet daha ne kadar sağlıklı yönetilebilir? Osmanlının sonu dirayetsiz devlet adamları yüzünden oldu. Mustafa Kemal'in Türkiye'sinin böyle bir sonu, böyle bir devlet yönetimi kabul etmesi ve hak etmesi mümkün değildir. Devleti bu çözülmeden ve olası bir çökmeden kurtaracak bir anlayış mutlaka yaratılması ve 2014 yılında yaşanacak seçimlerde demokrasiyi kurtarmak ve insan haklarına saygıyı yeniden sağlamak için siyasette işbirliği ve güç birliği mutlaka gündeme getirilmelidir.