Kavgadan savaşa…
Kavganın çeşitli halleri… Daha kibar bir deyişle “Çatışma”. Kavganın asıl nedeni sınır belirleme, sınır genişletmedir. İki kişi arasında çıkan kavga bir kişinin diğer kişinin sınırına girmesi, sınırını zorlaması, hakkından fazlasını istemesi, biri alanını genişletirken, diğerinin alanının daralmasına karşı verdiği mücadeledir en basit tanımıyla…
İki kardeş düşünün, büyük çocuk daha güçlü elleri, kolları, kasları olduğu için küçük kardeşin elindeki oyuncağı çeker alır. Hakkından fazlasını, kardeşinin oyuncağını kas gücüne dayanarak almaya çalışır. Küçük daha güçsüzdür, ilk önce bağırır, çağırır, annesinden yardım ister. Annesi uğraşmak istemeyip, “kavga etmeyin” diye arkasını dönerse büyük çocuk yaşam boyu hakkından fazlasını almak için insanları ezmeye, sınırlarını genişletip, başkalarının sınırlarına girmeye çalışır. Bunu annesinden küçücük yaşta öğrenmiştir.
Küçük çocuk ise yıllarca bocalar, ezilmeye alışır, susar, yardım istemez çünkü yardımına gelen, onu koruyan bir annesi yoktur, ama zamanla, büyüdükçe sınırlarını korumayı öğrenir, yöntemlerini bulur ama büyüme sürecinde yıpranır, üzülür. İki bireyin ilk kavga deneyimleri böylece aile içinde, kardeş kavgasıdır. Büyüdükçe kavga, çatışma çeşitli şekiller alır. Bağır çağır, agresif kavgaya “aktif çatışma” diyoruz. Küsmeye ise “pasif çatışma”. İkisi de kavganın bir türüdür…
Sonra kavga, kurumlar arası, yazılı ve görsel basın arası, aileler arası, aşiretler arası, son noktada ülkeler arası gibi daha geniş gruplarla devam eder. Yine altında hakkından fazlasını isteyen ile hakkını korumak isteyen arası, yani manevi ya da maddi sınırları genişletme, diğerinin sınırına girme, hakkından fazlasını isteme gibi konseptler yer alır.
EN ACILI KAVGA
En acılı kavga savaştır. Arada, çoluk çocuk masumlar da itilir kakılır, ezilir, kaybeder. Yaralanır, yaşamını kaybeder, mutluluğunu, huzurunu kaybeder. Her savaşın nedeni bir tarafın sınırlarını genişletme isteğidir. (Güçlü tarafın bu isteği büyük çocuğun kardeşinin oyuncağını da kapmak istemesinin daha büyük bir versiyonudur) Daha güçsüz olan da çeşitli yollar bularak hakkını kaptırmamak, kendini ezdirmemek çabasındadır.
Savaşta da, anne/baba misali daha büyük devletlerin gizli veya örtük bir biçimde güçlü tarafa, yani büyük çocuğa arka çıkmaları, küçük çocuğu yalnızlığa terk etmeleri, küçüğün mücadelesinin çok daha zorlaşmasına, ezilmesine, yıpranmasına yol açar. Ancak, insanoğlunun içindeki en güçlü duygulardan biri mücadele edebilme, dayanma gücüdür. Harvard Üniversitesi hocalarından Duygusal Zeka kitabının yazarı Daniel Goleman “bu bizim en büyük evrimsel yeteneğimizdir” der. Yani, ezilen grup bir kenara çekilip tam teslim olmaz, fırsatını bulunca misilleme yapar, neden misilleme yaptı diye şaşırmamak gerekir. Canı acıyan can yakar…
Çatışma çözüm metotları vardır ama burada birinci kural iki tarafın da çatışmayı çözmeyi ister olmasıdır. Bir taraf çatışmayı çözmek istemezse o çatışma/kavga çözülmez. Genelde güçlü olan çözüme yanaşmaz, kavgayı yıllarca sürdürür çünkü hepsini ister veya daha çok ister. Çözüm ise orta yol ister, karşısındakine de var olma, varoluşunu yaşama olanağı vermeyi ister.
Bu nedenle çocuk kavgalarında annenin “kavga etmeyin, aranızda çözün, ben karışmam” demesi, büyük çocuğa “küçüğü ez” demesi ile aynı manaya gelir ve sonuçta o ailede birbirinin sevmeyen, sürekli çatışma içinde olan çocuklar büyür. Bu annenin yarattığı, sorumlu olduğu bir şeydir.
Savaşan ülkelerde de güçlü olan üçüncü, tarafsız ülkelerin daha güçlü tarafa “dur, ezme artık, yeter” dememeleri savaşın sürmesi, çok can yanması, güçlü devletin güçsüz tarafı iyice ezmesi manasına gelir ama ezilen taraf da daha küçük çapta olsa bile fırsatı bulunca güçlü tarafın canını yakar, bu çözümsüzlük yıllarca sürer.
İsrail ve Gazze’de yanan canların bir an önce sona ermesi ve bir çatışma çözümü uygulanıp o günahsız çocukların daha fazla acı çekmemesi dileğimle…