23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kavram sahteciliğine dair

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Neoliberalizmin 1980’lerde yükselişe geçmesinden bu yana kullandığı en önemli ideolojik yıkım aracı, “sahtecilik” olmuştur. Dünyada devrimin yükseldiği dönemlerde itibar kazanmış bütün kavramlar, içleri boşaltılarak pırıltılı birer ambalaj malzemesine dönüştürülmüştür.

SAHTELEŞTİRİLEN KAVRAMLAR

Soros’un coğrafyasına göre değişik renklerle bezediği bütün karşı devrimlere, “devrim” adı takılmıştır. Ezilen Dünya’nın “diktatörlerine” karşı savaş açılarak, Irak ve Libya’ya “demokrasi” getirilmiştir. Suriye’deki “demokrasi savaşı”nda ölmeye ya da göçmek zorunda kalmaya devam eden milyonlarca insan, neoliberalizm nezdinde kendi sistemlerine bulaşmasının engellenmesi gereken küçük bir sorundan ibarettir. Bizim coğrafyamızda “millet” ve “milliyetçilik” kavramları çağdışı ilan edilmiş, Ortaçağ’dan arta kalmış etnik köken, din ve mezhep temelindeki toplumsal fay hatları “çoğulculuğun” gereği bir “kimlik hakkı” olarak kutsanmıştır. Vatan savunmasında şehit verilmesi, “yaşama hakkı”nın çiğnenmesine yol açtığı için en “ölümcül insan hakkı ihlâli” olarak ilan edilmiş, buna karşılık bölücü terörizm “özgürlük savaşçılığı” olarak göklere çıkarılmıştır. Liberal demokratların dilinde “özgürlük”, Ezilen Dünya’nın milli devletlerini bölme ve yıkma, milletlerini dağıtma özgürlüğüdür. Milli devletlerin direnmesi ve vatan savunması, emperyalizmin “dünyaya egemen olma özgürlüğü”ne engel olduğu için, “Batı demokrasisi”nin ihlâlidir.

AMERİKA'NIN İKİ ÖNEMLİ ARACI

ABD, son on yıldır, bölge ülkelerinin direnişi ve işbirliği ile yükselen Avrasya’yla olan dayanışmalarının güçlenmesi sonucunda bölgemizde ve bütün dünyada gerilemektedir. PKK ve FETÖ, Amerika’nın Türkiye’ye karşı en önemli iki aracını oluşturmaktadır. PKK’nın yurt içinde hendeklere gömülmesi, en başta Kürt kökenli yurttaşlarımızı özgürleştirmiştir. Amerikancı FETÖ darbesinin ordu ve millet tarafından boşa çıkarılması, ABD ve NATO’nun ülkemiz içindeki beşinci koluna en ağır darbeyi indirmiştir. Fırat Kalkanı Harekâtı, Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e uzanması tasarlanan ABD-İsrail Koridoru’nun önüne engel olarak dikilmiştir. Barzani’nin sözde “Bağımsız Kürdistan” Referandumu’nu ilan etmesi, Koridor Planı’na bir “hayat öpücüğü” olarak tasarlanmıştır.

ULUSLARARASI MÜDAHALENİN ÖNÜNÜ AÇMAK

PKK ve FETÖ, Türkiye’de sıkışmış ve bütün umutlarını ülkemize yapılacak uluslararası bir müdahaleye bağlamışlardır. Öte yandan, Amerika açısından da, özellikle FETÖcü darbe girişiminin başarısızlığından sonra, “Türkiye’yi hizaya sokma”nın yolu olarak uluslararası bir müdahalenin ortamını yaratmaya çalışmak öne çıkmaktadır. Barzani Referandumu’nun aynı zamanda bu açıdan Amerika ve NATO’ya sağlaması olası olanaklar açısından düşünüldüğüne kuşku yoktur.
Bu nedenle, ABD ve onun güdümündeki Batı’nın “kontrollü darbe” savını ileri sürerek “FETÖcülerin serbest bırakılmasını ve görevlerine iade edilmelerini”, PKK’nın yasal kanadı HDP milletvekillerinin serbest bırakılmasını, PKK ile müzakere masasına geri dönülmesini, Türkiye’nin PKK’ya karşı sınır ötesi harekâtlardan vazgeçmesini isteyip, Türkiye’deki Anayasa ve yönetimi gayrimeşru ilan etmesinde yadırganacak bir taraf yoktur. Bütün bunlar, ülkemizi uluslararası bir müdahaleye açık hale getirme, kendileri açısından bir iktidar formülünü hayata geçirme imkanına kavuşamasalar bile, Türkiye’nin elini kolunu bağlama planıyla uyum halindedir.

ADALETİN SAHTELEŞTİRİLMESİ

Bizden her gün yeni şehitler alarak vatanın bağımsızlık ve bütünlüğüne kastetmeye devam eden terör örgütlerinin ve yandaşlarının cezasız kalmasını istemek, neoliberalizmin “sahte adaleti”dir. Milletin vicdanı, böyle bir adaletsizliği kabul etmez. Sahte adalet, suçla suçsuzluk arasındaki sınırı bulanıklaştırarak, suçluya hizmet eder. Suçsuz, suçludan ancak bu sınırın netleştirilmesiyle ayırt edilebilir. Üstelik kaynağını ABD ve onun güdümündeki Batı’dan alan adaletin sahteleştirilmesi süreci, Türkiye’ye yönelik emperyalist planların doğrudan bir parçasıdır.
“Adalet Yürüyüşü ve Mitingi”nin içerideki ve dışarıdaki FETÖ mensupları, PKK ve yandaşları ve en önemlisi ülkemizi Irak ve Suriye’nin durumuna düşürmeyi tasarlayan emperyalist odaklar tarafından nasıl karşılandığını görmek, herkes açısından son derece uyarıcı olmalıdır. Üstelik tarihin çarkının son derece hızlı dönmekte olduğu günümüzde, bu uyarının algılanmasının zamana yedirilmeye tahammülü yoktur.

DEMOKRASİ VE ATATÜRK DEVRİMİ

Demokrasi, toplumun ve siyasetin üstünde bir kurum ve kurallar bütünü değildir. Kurum ve kurallar, milletin toplumsal ve siyasal gereksinimlerini karşılamak için ortaya çıkan sonuçlardır. Bizim ülkemizin temel gereksinimi, emperyalizme karşı vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumak için milletin bütün gücünü açığa çıkarıp seferber etmeye yarayan bir milli demokrasidir. Bu, ağırlık merkezini emekçi sınıfların oluşturduğu, Ortaçağ prangalarından kurtarılmış ve ayağı Türkiye toprağına basan herkesi birleştirmeyi hedefleyen bir demokrasidir. Böyle bir demokrasinin temelini Atatürk Devrimi’nin ilkeleri oluşturur. Bu ilkeler, tarihte sınanmış olduğu gibi, milletimiz içinde güçlü bir biçimde yaşamaya devam en önemli toplumsal zenginliğimizdir.