Kaygısız aydınlar
Bir araştırmacı üşenmeyip iş edinse, yakın tarihimizde “aydınlar ve sanatçılar” kaç bildiri hazırlayıp imzaya açtılar, imzacılar kimlerdi, bildiriler nasıl yankı buldu, sonuçları ne oldu vb. konularda bir döküm çıkarsa, ne faydalı bir iş yapmış olur.
Türkiye’de şimdilerde neredeyse her hafta bir imza metninin ortalıkta dolaştığı düşünülürse, hayli yoğun çaba gerektireceği açık olan bu araştırmanın önümüze çok net bir aydın ve sanatçı profili çıkaracağı kanısındayım. En azından, gerçekten işleriyle, sanatlarıyla, eserleriyle de konuşanlar dışında kimlerin bu imza meselesini “iş edindiğini”, kariyer planlamasının bir parçası olarak gördüğünü, “profesyonel imzacı” haline geldiğini öğrenmiş oluruz.
Bu bildirileri okuya okuya bende bir tür “refleks” geliştiğini itiraf edeyim. Metnin politik bir içeriği varsa, imza atanlar da tanınmış, toplumda genel kabul görmüş saygın şahsiyetlerse, hele hele de “sol-muhalif” kimlik taşıyorlarsa, nedendir bilmem, “emperyalizm” sözcüğünü kaç kez kullandılar acaba diye çok merak etmeye başlıyorum. Bunun bir “refleks”, belki de bir takıntı olduğunun farkındayım. Ama heyhat… Hiç karşılaşmıyorum bu kavramla.
Gözümden kaçmış olabileceğini düşünerek, bir kez daha okuyorum, sonuç değişmiyor. “Aydınlarımızın ve sanatçılarımızın”, bu kadar kaba, arkaik, geride kalmış bir kavram kullanmaktansa küçük ve estetik söz oyunları yapmış olabilecekleri konusundaki iyi niyetimi kaybetmeyerek bildiride bu kez ABD’nin A’sını falan arıyorum. Nafile!
BİLDİRİ ENFLASYONU
“Ülkemiz için kaygılıyız” denilen şu son “Sanatçılar Girişimi” bildirisi örneğin… Yangın felaketinden hayat pahalılığına, erken seçimlerden Suriyeli ve Afgan göçmenlere, tek adam sisteminden işsizliğe ve gençliğin durumuna dair Türkiye’nin sorunları, krizleri dile getirilmiş, uyarılarda bulunulmuş, muhalefete çağrıda bulunulmuş ve ilginç bir cümlede şöyle denmiş:
“Sanatçılar Girişimi bu konuda açıklama ve uyarılarını, ülkemiz için kaygılarımızı, sadece bildirilerle değil; anayasal yurttaşlık haklarımızı sonuna kadar kullanarak toplantılar, gösteriler, etkinlikler yoluyla da sürdürmek kararındadır.”
“Aydınlar ve sanatçılar”, elbette ki düşüncelerini açıklama, kaygılarını dile getirme, çözüm önerilerini ortaya koyma, etkinlik ve eylem yapma hakkına sahiptir. Bununla birlikte, Türkiye’nin çevresi yıllardır emperyalizm tarafından cehenneme çevrilmişken, ABD’nin Türkiye’ye dair planları, stratejileri, eylem takvimleri açık açık dile getirilmişken, “aydın ve sanatçılarımızın” emperyalizme edecek bir tek sözleri yok mu? Hepsi Bülent Uluer gibi “Anti-emperyalizm yabancı düşmanlığıdır” demeye mi başladı?
Memlekette “aydın-sanatçı” bildirisi enflasyonu var ama “emperyalizme” dair, ABD’nin bölgemizde yapıp ettiklerine dair tek bir cümleyi ara ki bulasın! O konuda kıtlık çekiliyor!
BEN DE ÇOK KAYGILIYIM!
Ben de Türkiye’nin Yugoslavya, Irak, Afganistan, Libya, Suriye gibi olmasından, bölünüp parçalanmasından, iç savaşa sürüklenmesinden ve “aydınlarımızın-sanatçılarımızın” emperyalizm konusundaki kaygısızlığından, pısırıklığından, korkaklığından çok ama çok kaygılıyım.
Attilâ İlhan, “Bunlar Batı’nın manevi ajanlarıdır” demişti bilindiği üzere. Ölümsüz aydınımız, büyük sanatçımız, 3 Kasım 1991 tarihli 2000’e Doğru dergisinde yayımlanan söyleşimizde de şunları dile getirmişti:
“Aydınlar bitti. Aydın diye bir şey yok Türkiye’de. Halk aydınların önündedir. Türk halkı uyandı. Çok ciddi bir Kuvay-ı Milliyeciyim. ABD emperyalizmine bu platformda karşı çıkıyorum.” Bu sözlerin altına bir kez daha imzamı atıyorum.