19 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kaynak göster Erden Kral!

Hikmet Çiçek

Hikmet Çiçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Eleştiri ve özeleştirinin devrimci bir kurum ve kişiler için hayati önemini bizim kuşak Mao’dan öğrendi. Aydınlık yazarı Tunca Arslan’ın son kitabı “Eleştirmenleri Vurun!”u okurken (Kırmızı Kedi Yayınları, Aralık 2017) yalnızca sinemacı-eleştirmen ilişkisini değil, eleştiri ve özeleştirinin hayatımızın bütün alanlarında ve kurumlarında olmazsa olmaz olduğunu düşündüm.

Eleştirenleri, “bir an önce cehenneme postalamaya can atan”ları bir yana bırakalım Tunca’nın kitabına dönelim. Bu kitap, “eleştirisiz ve eleştirmensiz” bir dünya özlemi içinde olanlar için yazılmamış belli. Her fırsatta “eleştirmenleri vurun” diye bağıranlara karşı yazılmış.

ELEŞTİRMEN DÜŞMANI SAYGIN YÖNETMEN

Kitapta, bir zamanlar, “Bereketli Topraklar Üzerinde” (1979), “Hakkâri’de Bir Mevsim” (1982), “Ayna” (1984), “Dilan” (1986) gibi sinema tarihimizde önemli izler bırakmış filmlerin saygın yönetmeni olarak tanınan Erden Kıral’ın, neden ve nasıl bir eleştirmen düşmanı kesildiğini ilgiyle okuyorsunuz.

Akşam gazetesinde Arzu Akyol’un Erden Kıral’la yaptığı ve 26 Ocak 2014’te yayımlanan röportajında Kıral, SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) tarafından en iyi film seçilen “Zerre’ye ödül verenler bu işten zerre anlamıyor” diyor. Kıral, söyleşide Zerre’nin Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzáles Iñárritu’nun göçmen işçilerin yaşamını anlattığı Biutiful filminden ve İtalyan sinemasında Matteo Garrone’nın

Gomorra adlı filminden bazı sahnelerin çalıntı olduğunu öne sürüyor ve “SİYAD böyle bir filme birincilik veriyorsas ne diyeyim ki, hiçbir şey diyemem artık” diyor. Kıral, eleştirmenlerin çalıntı sahnelerle dolu filmlere ödül verdiklerini, dolayısıyla bu işten anlamadıklarını, daha çok çalışmaları gerektiğini vurguluyor.

BAŞTAN SONA RASHOMON TEKRARI

Sözü Tunca Arslan’a bırakalım:

“O zaman biraz daha geriye gidelim... Kıral’ın 1998’de gösterime giren, başrolleri Fikret Kuşkan, Jale Arıkan ve Ahmet Uğurlu’nun paylaştığı filmi Avcı, Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın dünyaca meşhur Rashomon (1950) filminin birebir kopyasıdır. Kıral bunu dile getiren eleştirmenlere ateş püskürmüş, meslek hayatlarını bitireceğini iddia etmiş, ‘Avcı, birkaç eleştirmenin başını yiyecek’ demiştir.

“Çok açık söyleyeyim, Avcı, ‘çalıntı sahne’ falan da değil, baştan sona Rashomon’un tekrarıdır. İki filmi seyreden herkesin teslim ettiği bu apaçık gerçek, akıl almaz biçimde ‘Aralarında yalnızca afişleri biraz farklı olan iki film. Hiçbir bağlantı kurulamaz, Avcı özgün bir filmdir’ demekte beis görmeyen Kıral tarafından reddedilmiştir.”

DUYMAZDAN GELİYOR

Tunca Arslan’ın, Avcı’nın çalıntı bir film olduğuna dair 6 Mart 1998 tarihli Radikal’de yazdığı eleştiri üzerine küplere binen, “İftira atıyorlar, ispatlayamazlarsa o eleştirmenlerin işini bitireceğim, bir daha yazı yazamayacak duruma gelecekler” diyen Kıral, Arslan’ın “ispatlama teklifini” ise duymazdan geliyor.

2014’te, Tepegöz gibi ilk filmini çeken genç bir yönetmeni “Şu filmlerden sahne çalmışsın...” diyerek karalayan, filme ödül veren SİYAD’ı da bu işlerden anlamamakla suçlayan Kıral, bunun 10 yıl öncesinde dünya sinema tarihine geçmiş Rashomon gibi bir filmi sahne sahne taklit etmekte, bunu dile getiren eleştirmenleri de tehdit etmekte hiç sakınca görmemekteydi.

NİÇİN KAYNAK BELİRTMEZLER?

Fethi Naci’nin 20 Mart 1989 tarihli “Eleştiri Günlüğü”ndeki “Niçin kaynak belirtmezler?” başlıklı bir yazısını anımsatıyor Arslan.

Fethi Naci, François Truffaut’nun ünlü kitabının, yani Hitchcock’la tarihi söyleşisinin Rebecca filmiyle ilgili bölümüne dikkat çekiyor.

Şöyle demiş Hitchcock: “Bayan Danvers’i yürürken görmek hemen hemen mümkün değil, hareket halindeyken de çok nadir gösterilmişti. Eğer, kadın kahramanın olduğu odaya giriyorsa, olayı kadının ansızın bir ses duyması ve Bayan Danvers’i bir anda yanında ayakta duruyor görmesi şeklinde veriyorduk. Bu yöntemle tüm durum, kadın kahramanın bakış açısından yansıtılıyordu; kadın Bayan Danvers’in ne zaman ortaya çıkıvereceğini hiç bilemiyordu. Bayan Danvers’i yürürken göstermek onu insancıllaştırmak olacaktı.”

Ardından Av Zamanı filmi dolayısıyla, 3 Aralık 1987 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan Erden Kıral röportajından bir alıntı yaparak devam ediyor Fethi Naci: “Filmde terörün kendisi yok, ideolojik yansımalar var. Örneğin yazarı öldürecek olan katili gösterdim ama onu hiç yürütmedim. Hep durağandı, çünkü yürüseydi insancıllaşacaktı...” (Altını ben çizdim. –FN)

“Açıkça görüldüğü gibi Erden Kıral, Hitchcock’un düşüncesini tekrarlıyor; ama kaynak gösterme gereğini duymuyor. ‘Hitchcock’un dediği gibi...’: Şu üç sözcüğü söylemeyi kendisine yakıştıramıyor. Sonuç ne oluyor: “Erden Kıral, Hitchcock’un düşüncesini aşırmış, kendi düşüncesi gibi yutturuyor!’ diye düşünüyoruz!

Kaynak göster Erden!”

Anlaşıldığı üzere Erden Kıral, ünlü yönetmenlerin filmlerini, sahnelerini, laflarını canı istediği gibi alıp kullanmakta ama “kaynak göstermekten” hiç hoşlanmamakta.

TENEKE’DEN APARTMA

Daha ilk filmi Kanal’ı (1978) Yaşar Kemal’in Teneke’sinden “kaynak göstermeden” uyarladığı gerekçesiyle ünlü yazar tarafından aleyhinde dava açılıyor. Tunca Arslan devam ediyor:

“Erden Kıral, yıllarca Teneke ile Kanal arasında tesadüfi benzerliklerden öte bir bağ kurulamayacağını belirterek, filmi kesinlikle Yaşar Kemal’in eserinden uyarlamadığını iddia etti. Bu konu her gündeme geldiğinde, ‘Yaşar Kemal o yıllarda herkese ‘benim eserimden aldı’ diye dava açıyor ve kazanıyordu. Bana da dava açtı ama kazanamadı. Haksız olduğunu yargı yoluyla ispatladım diye bana küstü’ dedi. Fakat ilginç biçimde Türk sinema tarihine dair pek çok kaynakta Kanal’dan halen ‘Teneke uyarlaması’ diye söz edilmektedir. Son olarak 7. Uluslararası Suç ve Ceza Filmleri Festivali’nin 2 Kasım 2017’de düzenlenen açılış töreninde, onur ödülünüs alması için Kıral’ı sahneye çağırdığında sunucu Pınar Altuğ’un kurduğu ilk cümle şu oldu: ‘1978’de Yaşar Kemal’in Teneke adlı eserinden sinemaya aktardığı Kanal filmiyle başladığı yönetmenlik yaşamında…’

Salonun arka sıralarında oturuyordum, bu nedenle Erden Kıral’ın yüzünün kızarıp kızarmadığını, dişlerini mi sıktığını, dudağını mı ısırdığını net olarak göremedim.”

Ne güzel söylemiş Fethi Naci: Kaynak göster Erden!