Kendi bedeniyle kavgalı sporcu olabilir mi
Fransa kendini özgürlükler ülkesi olarak tanımlar. Paris başkentidir. Olimpiyatların açılışındaki o görüntüleri hepimiz izledik.
Evet, Paris sokaklarında o görüntüleri görebilirsiniz.
Açılışta herkesin temsil edildiği ileri sürülüyor.
Kim bu “herkes”?
Öyle sporcular var mı?
Kendi bedeniyle kavgalı sporcu olabilir mi?
Bu görüntüler Olimpiyatların kardeşlik, eşitlik, sağlıklı yaşam, beden gücü ve becerisiyle insan aklı ve ahlakının gelişmesini sağlama amaç ve ilkeleriyle uyum halinde midir? Cesareti, azim ve iradeyi, soğukkanlılığı, dayanıklılığı geliştirebilir mi?
Sistemin boğazına bastığı, dayanılmaz kıldığı, değişiklik isteyen kendi gençlerine Atlantik’in önerdiği çözüm işte budur…
Bu kalıba sokmaya çalışıyor.
Al buradan… benimle değil… kendi bedeninle kavga et… Biliyorum! Bilimsel olarak bunun bir gerçeklik olduğunu ben de biliyorum… erkeksen erkeksin, bedeninin yapı taşları, kromozomların da biliyor… kadınsan kadınsın… değiştiremezsin… bedenin bilim temelinde direnecektir…
Gençsin o düzeni değiştirme talebin temelinde biriken enerjini işte al burada tepe tepe kullan! Bana dokunma, bin yıl yaşa, umurumda değilsin!
Gençliğinden, geleceğinin bilim insanlarından, üreticilerinden, sanatçılarından vaz geçiyor?
Emperyalist-kapitalist sistem tıkandı. Kaybediyor.
Çözümsüz. Çaresiz.
Yaşamını bir adım daha… bir adım daha sürdürebilmek için…Elindeki en son değerlerini de ateşe sürüyor.
Olimpiyat oyunlarını kapmak için kıran kırana mücadele neden oluyor sanıyorsunuz? Uzun zamandır amaç “duygusal”! Bütün örgütlenme ekonomik, siyasal ve sosyal beklentiler uğruna!
Bugünün Olimpiyat oyunları 1800’lerde başladı. 1870 yılında Fransa Prusya’ya yenilmiş, II. Napolyon dönemi bitmiş, yerini Cumhuriyete bırakmıştı. Baron Pierre de Coubertin, yeni Fransa’ya yeni bir eğitim sisteminin gerektiğini düşünüyordu. İngiltere’de ve Amerika’da araştırmalar yaptı. Bu arada takım sporlarının gençlik üzerindeki etkisini inceledi.
Coubertin, insanlığın erdemlerini hızla kaybettiğini düşünüyordu. Amacı gerileyen Fransız ulusunun kaderini; güçlü karakter ve kişilikler geliştirerek, gençliğinin dayanma gücüne rekabet ruhu ve atletik yetenek katarak değiştirmekti. Aynı zamanda Coubertin, insanlar arasındaki gerilimlerin ve düşmanlıkların rekabet ruhu sayesinde azaltılabileceğine inanıyordu. İşte bu amaçla yola çıktı. Engelleri aştı, çok uğraştı.
İlkeleri şöyle belirledi: Olimpiyatlar, eskiden olduğu gibi, her dört yılda bir yapılacaktı. Olimpiyat oyunları, Antik Yunan'da olduğunun aksine, tüm dünya sporcularına açık olacak ve yarışma programı günün sporlarını içerecekti. Amatörlük kuralları kesinlikle uygulanacaktı. Olimpiyat "gezici" olacak ve her Olimpiyat başka bir ülkede yapılacaktı. I. Olimpiyat Oyunları 1896'da Atina'da yapıldı.
Aradan çok sular aktı. Fransa da dünya da görüldüğü gibi çok değişti.
Belki de yeni bir Olimpiyat Oyunları tasarlamanın zamanı gelmiştir.
Yükselen Asya aynı zamanda yeni bir uygarlığın da habercisi olacaktır.
Başı dik, her alanda zenginlikler üreten, hep birlikte kazanan, eşitlikçi, yaratıcı, buluşçu, insan ve doğadan yana yeni insanı yaratacağız. Kadın, erkek ve özellikle gençleriyle… Spor her zaman baş tacımız olacaktır.
Umutla bakıyoruz.
Biz yaparız diyoruz.
Doğan güneşi siz de görüyor musunuz!!
YOK ARTIK BU KADARI DA FAZLA
Olimpiyat kliplerinde paylaşılan bir sahne daha tepkilere yol açtı. En iyi "menage à trois" diye tanımlanan şeyle ilgilenen biri kadın ikisi erkek üç Fransız “âşık” merdivenlerden yukarı çıkıyor, yatak odasına giriyorlar, kısa bir kucaklaşma ve birbirlerinin yüzüne dokunurken görüntüleniyorlarmış… İnanın haberdeki görüntüyü bulup seyretmek, sizin hatırınız için bile olsa, yani habercilik açısından da olsa içimden gelmedi. Anlaşılan Atlantik sistemi kaçana göçene gözünü dikmiş belli ki… Üç eşlilik gibi üçüncü bir seçenek daha sunuyor.
Altına yazılanları okusanız daha da berbat!
Birini örnek vereyim. Olimpiyat Oyunlarını düşünün artık siz:
“Olimpiyatların açılış töreninde günlük çok eşlilik mi??? Bunun için buradayım, yalan söylemeyeceğim.”