‘Kendi Gök Kubbemiz’ (Yahya Kemal)
Türk edebiyatında özel bir yeri bulunan Yahya Kemal’i yönetmen ve oyuncu Okday Korunan “Kendi Gök Kubbemiz” (Yahya Kemal) adlı oyunu program dergisinde, şöyle tanımlıyor:
“Ne harabîyim (sarhoş - yıkık) ne harâbâtîyim (ömrünü meyhanede geçiren) / Kökü mazide (geçmişte) olan atiyim (geleceğim).” Dizeleri ile geçmişle geleceği, bilgece barıştıran (Ahmet Agâh ya da namı değer adıyla) Yahya Kemal, “mısra benim haysiyetimdir. “ / “Bu dil ağzımda annemin sütüdür.” Vurgularıyla düşünce dünyamıza aracı olan dilimizin önemini paylaşmıştır.”
“Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül! / Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.”
Devlet Tiyatrosu sanatçısı Sönmez Atasoy’un (1944 - 2011) 1990 yılında yazdığı “Kendi Gök Kubbemiz” adlı tek kişilik oyun; İstanbul DT Üsküdar Tekel Stüdyo sahnesinde dönem başından beri başarı ile sergilenmekte. Oyun gördüğü ilgi üzerine bu dönem ayrıca turnelerin de gözdesi oldu. Önce Edirne’de düzenlenen (6 Ekim 2018) “Vefatının 60. Yılında Eve Dönen Adam Yahya Kemal Beyatlı” etkinliğinde başlayan turne yolculuğu Sakarya, Zonguldak, Bursa, Ankara olarak devam etti ve olağanüstü ilgi gördü. DT nin turnelerinde ön sıralarda yer aldı. DT tarihinde önemli bir yeri olan tarihi Ankara Küçük Tiyatro’da, Ankara’lı tiyatro severler ile (5-9 Şubat 2019) tarihleri arasında buluşup perdesini açtı. Deneyimli sanatçı Korunan başarılı tiyatro oyunculuğunun yanı sıra edebiyata olan ilgisini, “Kendi Gök Kubbemiz” oyunuyla buluşturarak bir anlamda sahnede şairle özdeşleşti.
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! / Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.”
Oyunda, Yahya Kemal’in son gecesine dramatik ilmekler atılmış. Şairin heyecan dolu yaşamından, şiirlerinden ve dünyaya bakışından kesitler görüyoruz. Edebiyatçı dostlarından, dostluklarından söz ediliyor. Oyun boyunca şair kendi gök kubbesi ile hesaplaşarak yaşamının muhasebesini yapıyor.
“Birden kapandı birbiri ardınca perdeler... / Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?”
Sorbonne Üniversitesine siyaset bilimi eğitimi için gittiği Paris’te Jön Türkler ile karşılaşıyor. Aynı çevrelerde bulunmasına rağmen Jön Türk’lerle iç içe olmuyor. Dokuz yıl sonra İstanbul’a dönüyor. İstanbul, şaire çocukluğunun Üsküp’ünü anımsatan büyülü bir şehir. Pek çok şiirinde İstanbul’dan söz ediyor. Türk kültürü, aşk ve yaşamla ölüm arasındaki git - geller, vurgusunun şiirinde önde olduğunu görüyoruz. Ona göre şiir, “musikinin kız kardeşidir.” Şiirleri Münir Nurettin Selçuk’la dillerden dillere uzanıyor. Aralarında büyük bir dostluk gelişiyor.
“Çok kerre hayâlimizde cânan / Bir şi’ri hatırlatan kadındı.”
Oyun, şairin Cerrahpaşa hastanesindeki son gecesinde “arafta” geçiyor. Bu yerinde yorumla, sürekli değişen mekânlar bütünlük içinde iç içe kullanılıyor. Sofitodan inen sayfalarca şiir Yahya Kemal’in üzerine yağmur gibi yağarcasına bir görüntü eşliğinde onun şiirli dünyasını yansıtıyor. Zemindeki sararmış sonbaharı adeta hüzünle ıslatıyor. Sahnenin tek girişli kapısı çerçeve ve kulp içermeyerek ölüm duygusunun yalnızlık dolu ürpertisini anımsatıyor. Kapıdan sızan sert ışık tiyatro izleyicisini oyunun yorumuna katıyor. Şairin kafasının içinde çalan telefon sesleri, sevdiği kadın ya da kadınları sahneye çağırıyor. “Canan bir şiiri hatırlatan kadın” olarak sahnede canlanıyor. Şairin veda gecesinin dekor kostüm tasarımında Şirin Dağtekin Yenen, ışık tasarımında Önder Arık yönetmene katkı sağlıyor. Sözünü ettiğim dörtlü kompozisyon oyunun görsel, düşünsel ve işitselliği ile olağanüstü bir bütünlük oluşturuyor. Oyunun yönetimi yanında dramaturgluğunu da Okday Korunan üstlenmiş ve başarılı bir çalışma yapmış. Müzik, Timur Selçuk. Yönetmen yardımcıları, Funda Eskioğlu ve Zuhal Acar.
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.”
Şairin oyunda Kurtuluş Savaşına inançlı desteği, Lozan barış görüşmelerinde delege olması, Mustafa Kemal Atatürk’e fikirsel bağlılığı anlatılırken, divan şairimizin Cumhuriyetle olan bağı da olaylar ve şiirlerle göz önüne serilmiş oluyor. Madrit, Lizbon, Varşova, Karaçi elçilikleri ve T.B.M.M. de milletvekilliği şairin Cumhuriyetle olan güçlü bağını açıkça ortaya koyuyor.
“Ömrüm oldukça, gönül tahtıma gönlünce kurul. / Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”
Yahya Kemal’in, Park Otel’le özdeşleşen yaşamı “165” - (“75” ya da “175”) numaralı olduğu iddia edilen odası ve İstanbul tutkusu gök kubbesinde öylesine öndedir ki, oyunda da vurgulandığı gibi “Ankara’nın nesini seviyorsun?” sorusuna verdiği yanıt “İstanbul’a dönüşünü” olacaktır. Bu yazıyı kaleme alırken ezberimde Yahya Kemal şiirlerinin sandığımdan çok olduğunu da fark ettim.