Keyfi fiyat artışları engellenmeli
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)'nın yeni başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan kamuoyu önünde ilk enflasyon raporu sunumunu gerçekleştirdi. Erkan, TCMB'nin 2023 yıl sonu tahminini yüzde 22,3'ten yüzde 58'e çıkardığını belirtti. Erkan, TCMB'nin temel amacının fiyat istikrarı olduğunu ifade etti. Erkan, para politikası ve miktarsal sıkılaşma önlemlerinin enflasyon ana trendine olumlu etkisinin 2024 ikinci çeyrekte görülmeye başlanacağını söyledi. Gerek toplantıda verilen mesajlar gerekse açıklanan 2023 Üçüncü Dönem Enflasyon Raporu hükümetin önümüzdeki dönemde uygulayacağı para politikalarıyla ilgili önemli ipuçları taşıyor. Raporda önemli başlıklara göz atalım.
ORTA VADELİ ÖNGÖRÜLER
Raporda 2023 yılında güçlü yurt içi talebin ekonomiyi önemli oranda desteklediğinin altı çiziliyor. 2023 yılının ilk çeyreğinde yüzde 4 oranında gerçekleşen yıllık GSYİH büyümesinde hizmetler sektörünün ana belirleyici olduğu, zayıf seyrini sürdüren dış talep ve deprem kaynaklı geçici üretim kaybının sanayi sektörünün büyümeye katkısının sınırlandığının altı çizilmiş. Yurt içi talepte yaşanan artışta güçlü kredi büyümesinin etkili olduğu belirtilmiş. Küresel talep görünümünün finansal koşullardaki sıkılaşmaya rağmen yatay seyrettiği ifade edilmiş, ekonomik büyümenin 2023 yılında yavaşlayarak da olsa devam edeceğine ilişkin beklentiler korunmuş. Küresel enflasyonda düşüş eğilimi görülmekle birlikte çekirdek enflasyonda yüksek seyrin devam ettiği ifade edilmiş. Emtia fiyatlarında düşüş eğiliminin küresel talep koşullarındaki normalleşme ve arz koşullarındaki iyileşme ile devam ettiği belirtilmiş ve gıda fiyatlarına ilişkin varsayımların, 2023 yılı için yukarı yönlü güncellendiği açıklanmış.
HİZMETLER ENFLASYONU VE FAHİŞ ZAMLAR
Rapora göre temel mal grubunun dış rekabete açık olması nihai fiyatlar üzerinde baskı oluştururken aynı zamanda ithal girdi kullanımını teşvik etmekte ve grup fiyat gelişmelerinde döviz kurunun önemini artırmaktadır. Hizmetler grubunda ise fiyatların ücret başta olmak üzere yurt içi faktörlere daha duyarlı olduğu gözlenmiş. Hizmetler sektöründe dönemsel fiyatlama davranışı ve geriye doğru endeksleme daha yaygındır. Dolayısıyla 2023 yılı ortası itibarıyla hizmetler sektörü endeks değeri temel mal grubuna kıyasla yaklaşık yüzde 43 daha yukarıda değer almıştır. Raporda hizmetler sektöründe enflasyonun neden yüksek olduğu ve manşet enflasyona olan etkisi kapsamlı olarak incelenmiş. Raporda ‘Yiyecek Hizmetleri Fiyat Artış Sıklığı ve Boyutu’ başlıklı grafikte fahiş fiyat artışlarının nasıl gerçekleştiği açıkça görülüyor.
TÜKETİMİN ENFLASYONA ETKİSİ ARTIYOR
2023 yılı başına kadar enflasyon arz yönlü olarak yükseliyordu. Fakat 2023 başından itibaren yüksek kredilerin etkisiyle tüketimin ağırlığı görülmeye başladı. Enerji-emtia fiyatlarındaki gerileme cari dengeyi olumlu etkilerken yurt içi talepteki güçlü seyrin etkisiyle artan tüketim malları ithalatı cari dengeyi bozdu. Diğer yandan, altın ithalatı ikinci çeyrekte alınan sınırlayıcı tedbirlerin etkisiyle ivme kaybı gösterse de cari açıktaki yükselişin ana sürükleyicilerinden biri olmaya devam etti. Raporda tüketim malları ithalatının tahminlerin üzerinde bir risk unsuru olarak izlendiğinin altı çiziliyor. Bununla birlikte bölgesel enerji dağıtımında ülkemizin oynayabileceği rol ile yerli enerji kaynaklarının payının artmasının cari dengeyi olumlu etkileyeceği belirtilmiş.
KUR GEÇİŞKENLİĞİNİN ENFLASYONA ETKİSİ GÜÇLÜ
Raporun en önemli bölümü döviz kurunun enflasyonun artışı üzerindeki etkisinin incelendiği ‘kur geçişkenliği’ başlığıdır. Raporda Türkiye’de dalgalı kur rejimine geçiş sonrasında yavaşlama eğilimine giren döviz kurundan tüketici fiyatlarına geçiş etkisinin 2018 yılı ile birlikte tekrar artış eğilimine girdiğine ve özellikle 2020 yılı ile birlikte hızlandığına, yani geçmişte zamana yayılan geçiş etkisinin son yıllarda tüketici fiyatlarına daha hızlı bir biçimde yansıdığına işaret edilmiş. TCMB’nin kullandığı ekonometrik modele göre son bir yıllık dönemde maliyet kanalından gelen geçişkenlik yüzde 25 civarındadır.
KUR GEÇİŞKENLİĞİNDE TÜKETİMİN ROLÜ
Raporda kur geçişkenliğindeki artışın kaynaklarından biri olarak tüketim kalıplarındaki değişimlere dikkat çekilmiş. Yapılan incelemeler tüketici fiyatları içerisindeki maddelerden kur geçişkenliği görece yüksek olanların sepet içerisindeki ağırlıklarının zaman içerisinde artma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Örneğin, kur geçişkenliği yüksek gruplardan biri olan dayanıklı tüketim mallarının sepet içerisindeki ağırlığı, nüfus yapısındaki değişimlerle beraber gerçekleşen hanehalkı sayısındaki artışın da etkisiyle, 2005 yılına göre neredeyse iki katına çıktığının altı çiziliyor.
İTHAL TÜKETİM MALLARININ ENFLASYONA ETKİSİ
Raporda dikkat çeken başka bir tespit kur geçişkenliği görece yüksek ana grupların ticarete konu olan temel mal ve enerji grupları olduğudur. Temel mal grubundaki yüksek kur geçişkenliğinin kaynağına bakıldığında, ithal yoğunluğu yüksek olan dayanıklı tüketim malları öne çıkarken, bu gruptaki ana belirleyicinin otomobil fiyatları olduğu belirtiliyor. Enerji grubuna bakıldığında grup bileşenlerinin sahip olduğu yüksek yurt dışı bağımlılık kur geçişkenliğini artırmaktadır. Raporda önemli başka bir tespit ise hizmet sektörü gibi kura duyarlılığı düşük gruplar dâhil tüm alt gruplarda zaman içinde kur geçişkenliklerinde artış olduğudur. Bu da enflasyonu tetikleyen ve hizmetler sektöründeki enflasyon katılığını destekleyen diğer bir etken olarak göze çarpıyor.
Sonuç olarak, TCMB’nin Üçüncü Dönem Enflasyon Raporu enflasyonun kaynakları konusunda önemli tespitler yapan ve göz önüne alınması gereken bir rapordur. Ancak şirketlerin keyfi ve fahiş fiyat artışlarının enflasyon üzerindeki etkisinin göz ardı edilmiş olması büyük bir eksikliktir. Halen emlak, otomotiv ve gıda gibi çok sayıda sektörde gözlemlenen fahiş artışlarla ilgili düzenlemeler yapılırken bu konunun göz ardı edilmesi enflasyonla mücadeleyi sekteye uğratır. Türk ekonomisinin en önemli sorunlarından biri olan piyasalarda oligopolleşmenin kontrol altına alınması büyük önem arz ediyor. Bu raporlarda enflasyona etken olan verilerin ve etkenlerin eksiksiz olarak ortaya serilmesi gereklidir. Suya sabuna dokunmayan bir ekonomi yönetimi köklü sorunları çözemez. On yıllardır Türk ekonomisinde asalak konuma gelmiş olan oligopoller kararlılıkla dağıtılmalı ve kontrol altına alınmalıdır. 1980 öncesinde ekonomide yaşananlar unutulmamalı ve ‘ortodoks gevezelik’ tuzağına düşülmemelidir.