Kıbrıs’ta çözüm ve Türkiye
40 yıldır Kıbrıs’ta Türk ve Rum toplumlarının, eşit koşullarda bir arada yaşayabilmelerini amaçlayan görüşmeler yapılıyor. Güney Kıbrıs’ın, tanınan resmi ismiyle ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Mayıs 2004 tarihinde AB üyeliğine kabul edilmesiyle, süregelen görüşmeler günümüze değin sonuçsuz kaldı. Çünkü Rum tarafı, AB’den gelen yardımları, birleşme olmadığı sürece kendi bölgelerinde kullanabiliyor. AB, kendi temel ilkeleriyle çelişen sorumsuz bir politika izleyerek, “sınır sorunları bulunan” bir ülkeyi üyeliğe kabul etti. Çünkü Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti üyeliğe kabul edilmezse, özellikle Almanya’nın AB üyesi olmalarını istediği Polonya, Macaristan, Çek, Slovakya Cumhuriyetleri ve Baltık ülkelerinin üye olmalarını, veto edeceğini açıklamıştı. Böylece bu ülkelerle birlikte Kıbrıs Rum kesimi de AB üyesi oluverdi.Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi, üzerinde uzun süre tartışılan “Anan Planının”, halk oylamasında destekleneceği, böylece AB üyeliğinin Türk ve Rum kesimini kapsayacağı güvencesini veriyorlardı. Nisan 2004’te Anan Planı üzerinde her iki kesimde yapılan oylamaya, Türk tarafı yüzde 65 oyla onay verirken, Rum tarafı yüzde 75 oyla ret oyu kullandı. AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri (bakanı) Günter Verheugen bu oylama sonucunu “Rum tarafı bizi aldattı” diyerek değerlendirdi. Oysa 2004 mayısında Kıbrıs Cumhuriyeti ve diğer ülkelerin, AB’ye üye olmaları işlemi (tabii ki bu karar daha önce alınmıştı),”Anan Planına” ilişkin referandumdan sonraya ertelenebilirdi. Bu yapılmadı.Burada vurgu yapmak istediğim konu, Anan planının Kıbrıs Türk halkının çıkarlarına uygun olup olmadığı değildir. AB’nin ikiyüzlü, çifte standartlı, Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum kesiminin ise, aldatmacı politikalarıdır. Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafları arasında yapılan görüşmelerde, önemli ilerlemelere varıldığı, görüşmelerin olumlu biçimde yürüdüğü, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis tarafından belirtiliyor. Ancak hangi alanlarda ilerlemelerin sağlandığı kamuoyuna açıklanmamaktadır. Sızan haberler ve yapılan açıklamalardan, en önemli konularda henüz görüşmelere başlanmadığı anlaşılıyor. Basına kısmen yansıyan haberlerde, Rum tarafının Türkiye’nin garantör ülke statüsüne ve Türk askerinin adada bulunmasına karşı çıktığı, ada nüfusu dağılımının yüzde 75’i Rum, yüzde 25’i ise Türk nüfusundan oluşması, Türk tarafında bulunan topraklarından, özellikle Güzel Yurt bölgesindekinden, Rumlar yararına vazgeçilmesi gibi temel sorunlar bulunmaktadır.
RUM TARAFININ OYALAMA STRATEJİSİ BİLİNMEKTEDİR40 yıldır süre gelen görüşmelerde, iki lider henüz bu ana anlaşmazlık sorunlarını ele almamışlarsa, anlaşılan daha çok ortak devlet şekli gibi, formel konularla vakit geçirilecektedir. Oysa bu üç temel konuda Türk tarafının ve Türkiye’nin kabul edebileceği bir çözüm sağlanamazsa, devlet yapısı gibi alanlarda varılacak anlaşmanın bir işe yaramayacağı kesindir. Rum tarafının, özellikle AB üyeliğinden sonra, anlaşmaya pek niyetli olmadığı deneyimlerle kanıtlanmıştır.Rum tarafından yıllarca Dünya kamuoyuna, Rauf Denktaş’ın uzlaşmayı engelleyen lider olduğu anlatıldı. Hatta bu nedenle AKP iktidara gelir gelmez, büyük nankörlük yaparak, Kıbrıs Türk Halkının simge lideri rahmetli Denktaş’a karşı tavır sergiledi. Denktaş’tan sonra Mehmet Ali Talat ve Derviş Eroğlu beşer yıl süreyle Rum kesimiyle görüşmeleri aralıksız olarak sürdürdüler. Şimdi sanki Türk ve Rum toplumları arasında daha önce görüşmeler yapılmamışçasına, Akıncı ve Anatssiadis arasında sil baştan sürdürülmektedir.Türk tarafının kanımca en büyük yanlışı, görüşmeleri “ucu açık” sürdürmesidir. Dünya’da 40 yıl süren ve sonuçsuz kalan bir başka örneğin olduğunu sanmıyorum. Kıbrıs sorunuyla uzunca bir süredir yakından ilgilenmekteyim. Almanya Parlamentosu Avrupa Komisyonu Üyesi ve Sol Parti Avrupa Birliği Genişleme sözcüsü olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Toplumuna uygulanan ambargonun kalkması, uçakların doğrudan Ercan havaalanına uçabilmeleri, ihracat ve ithalatın doğrudan Kuzey Kıbrıs tarafıyla yapılabilmesi ve AB yardımlarından Türk toplumuna gerekli payın verilmesi ana istemlerimizdi. Hatta Sosyal Demokrat, Liberal Parti, Yeşiller ve Sol Parti Avrupa Komisyonu üyeleri olarak ortak bir basın konferansında, bu önerilerimize vurgu yaptık. Değişik Avrupa ülkelerinden Türk kökenli milletvekilleri olarak üç kere Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ziyaret ederek, görüşmeler yaptık, bu isteklerin altını çizdik.
TÜRKİYE GARANTÖRLÜK HAKKINDAN VAZGEÇEMEZOn yıllardır süregelen bu görüşmelerin, iki toplumun eşit haklar ve eşit uygulamalarla, barış içersinde ve kendi federal yapılarıyla ortak bir devlet çatısı altında bir arada yaşamaları, sorunun kalıcı çözümü için, kuşkusuz çok doğru bir karar olur. Ne var ki, Rum tarafının eşitlik temelinde adil bir çözüme yanaşacağı, Türkiye’nin garantör ülke olarak kalmasını ve Türk askerinin adada bulunmasını kabul edeceğini sanmıyorum. Kıbrıs Türkiye için asla vazgeçemeyeceği ve vazgeçmemesi gereken, son derece önemli bir stratejik konuma sahiptir. Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Yunanistan ve Libya’nın ortasında yer alan bir konumdadır. Kıbrıs’a en yakın ülke 65 km uzaklığıyla Türkiye’dir. İkinci yakın konumda olan Suriye ise 267 km uzaklıktadır. Bağımsız bir ülke olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, binlerce km uzaklıktaki İngiltere’nin artık bulunmaması gerekirken, İngilizler dışında kimsenin giremediği çok büyük bir hava alanları vardır. Rumlar İngiltere’nin Askeri üssüne ses çıkarmamaktadır. Oysa 300 yıl Osmanlı devletinin bir adası olan Kıbrıs, kaybedilen Kırım savaşından sonra 1878 de İngiltere Krallığına kiralanmıştır. 1959 Zürih anlaşmasıyla Kıbrıs Anayasasında, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör ülkeler olarak belirlenmişlerdir. Türk askeri Kıbrıs’a, ada Türklerinin can güvenliğini sağlamak ve 1974 darbesiyle adayı Yunanistan’a ilhak ettirmek isteyen ENOSIS hareketini engellemek için çıkmıştır. Kıbrıs askeri hareketi 498 askerimizin, 70 mücahidin, 270 Türk sivilin yaşamını yitirmesine, Türk asker ve sivil halktan olmak üzere 2200 kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Türkiye, Kıbrıs Türk Toplumunun adada varlığı için büyük özverilerde bulunmaktadır. Hiç kimsenin, Türkiye’nin garantörlük hakkından vazgeçmesini ve Türk askerinin adadan çekmesini isteme hakkı yoktur. Kıbrıs, Türkiye’nin güvenliği bakımından vazgeçilemez stratejik öneme sahiptir.