11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kıdem tazminatı sorunu-(TAMAMI)

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

Ulusal İstihdam Strateji Belgesinin 4 Şubat 2011 tarihinde yayınlanmasından sonra kıdem tazminatı konusu çalışma yaşamımızla ilgili en çok tartışılan konu olmuştur. Belge kıdem tazminatının işletmeler için önemli bir maliyet kalemi oluşturduğu, yeni istihdamları önlediği ve işetmelerde verimlilik kaybına neden olduğu görüşündedir.

Kıdem tazminatı mevzuatımıza 1936 yılında 3008 sayılı İş Yasası ile girmiş ve yıllar boyunca bazı değişikliklerle günümüzde 1475 sayılı yasanın 14. maddesi 4857 sayılı İş Yasasında saklı tutularak varlığını sürdürmüştür.

Kıdem tazminatının varlık nedeni, başlangıçta işten çıkarmalarda işçinin geçim güvencesi olarak düşünülmüştür. Aslında kıdem tazminatının, işçinin bedensel ve ruhsal yıpranmasının karşılığı olduğu gerçeği açık olarak vurgulanmamıştır. İşveren, nasıl sermayesinin ve üretiminin artı değerinden pay alıyorsa o artı değeri üreten emeğin yıpranma payının kıdem tazminatı ile de ifade edildiği gerçeğini unutmamak gerekir.

İşverenler ve Çalışma Bakanlığı, 4447 sayılı yasa ile İşsizlik Sigortasının kurulduğunu ve böylece işten çıkarılacak işçiye geçim güvencesi verildiği ayrıca, 4857 sayılı İş Yasasının 18-24. maddelerinin işçiye çalışma güvencesi verdiğini ve bu nedenlerle kıdem tazminatının öneminin göreceli olarak ortadan kalktığı görüşündedirler. Strateji Belgesinde vurgulandığı gibi, OECD ülkeleri arasında en katı ve en yüksek oranda ülkemizde var olan kıdem tazminatının yeni istihdamı önlediği, işsizliğin bu nedenle de arttığı, kayıt dışının bu nedenle önlenemediği görüşünün işverenleri ve Bakanlığı destekler nitelikte olduğu vurgulanmaktadır.

Bu görüşlere karşı her şeyden önce İşsizlik Sigortasının ve İş Yasasındaki iş güvencesi hükümlerinin işçileri korumaktan çok uzak cılız hükümler taşıdığını belirtmek isteriz. İşten çıkarılan bir işçinin işsizlik sigortasından yararlanabilmesi için akdin feshinden önceki son 120 gün prim ödeyerek çalışmış olması ve son üç yıl içinde en az 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olması 4447 sayılı yasanın 50. maddesinde hükme bağlanmıştır. Yine ayni maddeye göre, bu koşulları yerine getirmiş olan işçiye ödenecek işsizlik sigortası ödeneği asgari ücretin brüt tutarının yüzde seksenini geçemeyecektir ve bu ödenek, 600 gün prim ödeyenlere 180 gün, 900 gün prim ödeyenlere 240 gün ve 1080 gün prim ödeyenlere de 300 gün ödenecektir.

İşçi örneğin, 4000 TL tutarındaki ücreti üzerinden prim ödese de, asgari ücret üzerinden prim ödese de alacağı işsizlik ödeneği asgari ücretin yüzde 80’ni geçemeyecektir. İşsizlik ödeneği fonunun 53 milyar TL’ye ulaştığını düşünürsek, işçiye ödenecek paranın ne kadar komik ve ödeme süresinin ne kadar az olduğu ortaya çıkacaktır.

İş Yasasındaki hükümlerin bugün işten çıkarılan işçilere bir güvence sağlamadığı açıktır. Yasa hükmüne rağmen işe iade davaları iki yıla kadar uzamaktadır. Bu iki yıl içinde işçi dava sonucunu bekleyerek yaşamını nasıl sürdürecektir? Dava yolunun pahalı olduğu, sürecin çok uzun olduğu gerçeği düşünülürse kıdem tazminatını kaldırmak için ileri sürülen bu dayanağın da hava da kaldığı unutulmamalıdır.

İşsizlik ödeneği prim ödenen ücretin yüzde 80’ni oranına, yararlanma süresi de daha uzağa çekilmeden, yargı reformu yapılarak, işe iade davalarının yasada öngörüldüğü gibi dava ve temyiz süresi olan üç ayda sonuçlandırılmadan, işverenlerin ve Bakanlığın görüşleri inandırıcı olamaz.

Bu iki husus sağlansa bile, işçinin işyerinde tükettiği yılların karşılığı olarak kıdem tazminatı mutlaka varlığını sürdürmelidir.

4857 sayılı yasanın geçici 6. maddesi bir kıdem tazminatı fonunun kurulmasını öngörmektedir. Eğer bu fon kurulursa yürürlük tarihinden sonra işe girecek işçileri kapsayacaktır.

Türk-İş kıdem tazminatının kaldırılmasını genel grev nedeni sayma kararı almıştır. Kurulacak fon çalışma barışını büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır. İşçi geçmiş uygulamaya oranla çok daha düşük miktarda kıdem tazminatı alabilecektir. İşverenler kıdem tazminatı ödeme baskısından kurtulacakları için diledikleri gibi işçi çıkaracak, sendikalaşmayı önemli ölçüde önleyebilecek, sendikaların üye sayısı iyice dibe vuracak, sendikalı sendikasız ve kayıt dışı tüm işyerlerinde işverenlerin sınır tanımaz, mutlak egemenliğini sağlayacaktır.

Kıdem tazminatını kaldırma girişimleri karşısında örgütlü işçi kesiminin çok şiddetli tepkisi sokaklara yansıyacak ve çalışma barışı büyük bir yara alacaktır. İşverenlerin ve Bakanlığın bu konuda çok dikkatli davranması, işçinin insan yanını yok sayan, katı ve acımasız bir tutum içine girmemesi gerekir.