24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kim kazandı?

İhsan Sefa

İhsan Sefa

Site Yazarı

A+ A-

Durduk yerde Türkiye’nin başına yeni Anayasa diyerek “Başkanlık sistemi”ni dayatan emperyalist güçler sonucun kıl payı ile evet ya da hayır çıkacağından emindiler.

Beklenen oldu ve şimdilik kazanmış görünüyorlar.

Bilindiği üzere % 51,2 ile evet çıktı. Yüzde 51.2 ile hayır da çıkmış olsa ülkeye getirdiği siyasi zafiyet açısından hiçbir fark yoktur. Türk halkını siyaseten ortadan ikiye bölünmüştür.

Bir ülkenin dış politikası içteki güce bağlıdır. Yani iç politikada ne kadar güçlü bir iktidar var ise bu güç dış politikaya da yansır ve dış politikadaki gücün dayanağı olur.

Bıçak sırtında bölünmüş bir siyasi yapı ile, üstelik de seçimlere kanunsuzluğun karıştığı halkın yarısının adil olmadığına inandığı bu sonuçla siyasi güçten bahsedilemez. Aydınlık'n manşetinde yazdığı gibi “Mühürsüz Anayasa” vicdanlarda kabul görmemiştir.

İşin bir başka vahim tarafı ise iktidarın YSK tarafından seçim sonuçları açıklanmadan balkon konuşmaları ile zafer havasına girmesi ve ülkeyi düşürdükleri tuzağın farkında olmamalarıdır.

PKK'ya karşı başlatılan harekat ve Erdoğan’ın BOP eş başkanlığından çark etmesi ABD yi yeni arayışlara itmiştir. 15 Temmuz bunun en somut örneğiydi. Başaramadılar, Erdoğan’ın Asya’ya yönelmesi, Rusya ve İran ile işbirliğini geliştirmesi özellikle de Astana süreci ile Suriye sorununda Cenevre dışlanarak çözüme doğru gidilmesi ABD yi ve onun Avrupalı emperyalist işbirlikçilerini çileden çıkartıyordu.

Tam bu sırada Bahçeli devreye sokuldu ve Türkiye’nin önüne Anayasa tuzağı getirildi. Böylece zayıflatılacak Erdoğan rotaya sokulacaktı. Şayet bu başarılamaz, Erdoğan direnir ise içteki bölünmüşlük kaşınarak, iç çatışmalar çıkarılmaya çalışılacağı malumdur.

Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’in Aydınlık gazetesinden kamu oyu ile paylaştığı Erdoğan ile Guillian gizli görüşmeleri Erdoğan’a yapılacak baskıyı doğrular niteliktedir.

ABD Başkanı Trump’ın danışmanı ve ABD deki Yahudi lobisinin önde gelen ismi Rudolph Guiliani 24 Şubat 2017 den sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ile Beştepe sarayında görüşüyor . Görüşme kayıtlara alınmıyor gizli. Ancak, ABD’deki Zarrab Davası dosyasına giren belgelerden öğreniyoruz. Görüşmenin konusu Zarrab davasında “diplomatik çözüm”de anlaşmak. Zarrap dosyasından sızan haberlere göre 1nci sanık Zarrap, 2 nci sanık Halk Bankası Genel Md .yardımcısı Mehmet Hakan Atilla ve diğer 7 sanık içerisinde Erdoğan’ın yakınları işaret ediliyor.

ABD basınına göre, Zarrab Davası Washington yönetiminin Irak ve Suriye siyasetinin önemli araçlarından biri ve Tayyip Erdoğan’ın bu dosya üzerinden yönlendirildiği yazılıyor.

Öte yandan ABD derin devletinden Neo-con Micheal Rubin’in twitter üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelttiği

“Recep Tayyip Erdoğan artık yolun sonuna geldi.”

“İlginç bir ironi- idam cezasını geri getirmek ve sonrada ilk kurbanı olmak.”

“Para olduğu zaman kalabalıklar büyük. Para bittiğinde, İmralı da hücreye mi?” gibi küstahça tehditlerine rastlıyoruz.

Erdoğan’ın; Astana görüşmeleri ile Suriye’de çözüm ortaklığına giriştiği, Fırat Kalkanı Harekatında siyasi desteğini aldığı İran’a karşı birden bire tavır değişikliği ve bu ülkeyi bölgede “Pers milliyetçiliği” yapmakla suçlaması, aynı şekilde Suriye’de kimyasal silah kullananın kim olduğu daha netleşmeden ABD nin Suriye’yi cezalandırma girişimine sorgusuz sualsiz hem de ilk destek veren liderin Erdoğan olması, ABD basınının yazdıklarını doğrular niteliktedir.

Türkiye’nin Suriye konusunda ABD rotasına girmesi demek PYD / PKK ile yan yana olmasıdır. Fırat Kalkanı Harekatını ve verilen şehit kanlarını hiçe saymaktır. Güneyimizde terörist ikinci bir İsrail’in kurulması demektir. Bütün bunları ne Erdoğan kabul edebilir ne de Türkiye.

Kısacası Zarrap dosyasının Erdoğan’ın tepesinde demokles’in kılıcı gibi durduğuna şahit oluyoruz.

Bütün bu değerlendirmeler ışığında bugüne geldiğimizde bıçak sırtında çıkan bir “evet” 16 Nisan öncesine göre Erdoğan’ın siyasi gücünü oldukça zayıflatmıştır. Bundan sonra ABD ve Avrupa’nın Erdoğan üzerindeki emperyalist baskı ve tahditleri daha da artarak devam edeceği beklenmelidir.

Halk oylamasını ABD ve işbirlikçisi Avrupalı emeperyalist güçleri kazanmış görünüyorlar. Ancak milletçe tek yumruk olup kazanma sevinçlerini kursaklarında bırakmalıyız, kazanmasına müsaade edilmemelidir. Bunun da tek yolu daha önce de pek çok kez ifade edildiği gibi HDP hariç meclis dışındaki siyasi partilerin de içinde olacağı “Milli Seferberlik Hükumeti” derhal kurulmalıdır. Güçlü bir hükumetin olduğu yerde güçlü bir siyasi yapı oluşur ve emperyalist baskıları boşa çıkartır. Bunu başarabildiğimiz takdirde kazan yine Türkiye olacaktır.