10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kimler konuşabiliyor, kimler susmakta?-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Sayın Başbakan bir gün açıkladı ki;

“-Dünyada basın özgürlüğü en çok Türkiye’de vardır!”

Oysa basın özgürlüğümüzü dünyadaki basın özgürlüğüyle kıyaslayan aklı başında kuruluşlar başka görüşteydi. Onlara göre Türk basını dünya sıralamasında Uganda’dan bir üst sıradaydı!

Başbakan hayli zaman önce: “Askerlik yan gelip yatma mesleği değildir” demişti ve bütün gazeteler manşet yapmıştı.

Bir gezi sonrası ise çok doğru bir düşüncesini açıkladı. 28 Şubat’ın hesabı görülüyor ya! Özel yetkili savcılar dalga, dalga operasyonlarda üniformalı, emekli çok sayıda general ve subayı topluyorlar ya! Başbakan dayanamadı ve şöyle dedi:

“-Böyle 1. Dalga 2. Dalga 3. Dalga.. İnsanları toplarsanız, bu dalgalarda Türkiye boğulabilir.” Yandaşı, merkezi, muhalefeti tüm basın bu sözleri değerlendirebildi. Anlıyoruz ki; bu ülkede basın özgürlüğünü en başarıyla kullanan insan Sayın Erdoğan’dır.

Torba yasaların içinde yargıyı bu hale getiren bir iktidarın başı yapılanlardan yakınmaya başlamışsa tuzun koktuğunu anlamamak için sağır olmak gerekir. Kendisini yürütme ve yasa koyucu yerine koyan bir sistem yüzünden Silivri ve Hasdal’da sayısız aydın, gazeteci, asker zulüm çekmektedir. Dev şiseden çıkarılırsa; insanların ızdırapları bir yana atılır ve o dev vicdanları sızlatarak ülkenin geleceğini tehlikeye sokabilir. Başbakan haklıdır ve bu dalgalar çok yakında Türkiye’yi gerecek ve sonra da boğacaktır.

Geçmiş zaman olur ki...

1960’da kurulan Tahkikat Komisyonu, sıkı yönetimler, gazetecileri hapishanelere koymalar, toplu basın mahkemelerini çalıştırmalar, hatta Yargıtay’ın aldığı kararların Başbakanın kulağına fısıldanır hale gelmesi, Sayın Erdoğan’ın söylediği gibi ülkeyi önce gerdi sonra da boğulur hale getirdi. Gerisini anlatmaya gerek yok.

Sosyal medyaya bir sorun. İnternete bakın, neler yazılıyor, neler anlatılıyor? Bu işaretler hayra alamet değil. Öte yandan da Genelkurmay Başkanı üstüne görev olmadığı halde karargahına anlaşılmaz açıklamalar yaptırıyor. Daha iki yıl önce TSK’yı bir vesayet aracı olarak gören iktidar, özel mahkemeler halkın ordusunun çoğu terfi bekleyen komutanlarını Hasdal’a tıkarken, Kemal Bey de yerin dibine batırıyordu. Genelkurmay Başkanları ya istifa ediyordu, ya tutuklanıyordu. Bakın; Başbakan şimdi nasıl da Kılıçdaroğlu’yla, sanki rol değişimi yapıyor; Kılıçdaroğlu TSK’ya karşı olmayı marifet sayarken, Başbakan Genelkurmay Başkanını kanatları altında korumakta.

Dalgalar boğarsa kimi suçlayacağız?

Bu konularda deneyimli dostum Onur Öymen’e sordum:

“-Bu nasıl iştir? Anlamakta zorluk çekiyorum.”

İşte bakın CHP Genel Başkanının Grup konuşmasını nasıl yorumladı:

“Dünkü Grup toplantısında, askerlerin evvelce yaptıkları bazı açıklamalar eleştirilirken, geçmişte bazı parti yöneticilerinin askerlerin açıklamalarına karşı sessiz kaldıkları, hatta alkışladıkları yolundaki sözler yanlış izlenimler yaratacak niteliktedir.

Biz 2007 yılında, askerlerden çok önce, bir yandan iktidarın laiklik karşıtı eylemlerini eleştirmiş, bir yandan da Cumhurbaşkanının iktidar partisinin dayatmasıyla değil, uzlaşmayla ve Meclis’in oy birliğiyle seçilmesi gerektiğini savunmuştuk. Askerlerin de o tarihte dayatılan bir adaya karşı çıkması, bizim onların etkisiyle bu görüşü savunduğumuz anlamına gelmez. Gerek o zamanki Genel Başkanımız Deniz Baykal, gerek parti yönetiminde görev alan bizler, bu konuda görüş bildirmenin askerlerin değil, siyasetçilerin görevi olduğunu defalarca vurgulamıştık. Bu görüşlerimizi hem o tarihlerde, hem de geçen yıl CNN Türk’te ve geçen ay da Kanal A televizyonunda açıklamıştım.

Askerlerin siyasi konularda demeç vermelerinin yanlış olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Kendi Partimizin yakın ve uzak geçmişini suçlayarak, birbirimizi yıpratmaya çalışarak daha başarılı sonuçlar alabileceğimizi, bu yolla iktidar şansımızı arttırabileceğimizi sanmıyorum. Geçmişimize ve ilkelerimize sahip çıkarak ve Atatürk’ün gösterdiği ışıklı yoldan yürüyerek ülkemizi çağdaş uygarlığa ve esenliğe götürmeye çalışmanın en isabetli yol olduğuna inanıyorum.”

Anladığım o ki; CHP’nin genel başkan yardımcılığını yapmış Öymen de partisinin bu kafa karışıklığından şaşkın. Ya bir de bu dalgalar ülkeyi boğarsa kimi suçlayacağız. Kuşkusuz sadece iktidarı değil!