22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kimyasal şebeke

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Eski Yazar

A+ A-

Şu kimyasal silah iftirasının anatomisini iyi okumak lazım.

Türk ordusu eskiden de sınır ötesi operasyon yapardı ama, Gladyo’nun FETÖ’nün her yere sızdığı zamanlardı. Teröristler her zaman tedbirlerini almış olur, deyim yerinde ise “dağı taşı bombalar” geri dönerdik.

Ancak özellikle son dört beş yıldır işler hayli değişti. Yaptığımız her sınır ötesi operasyonda terörün beli kırılıyor. DAEŞ’i bitirdik, Amerika’nın milyarlarca Dolar yatırarak kurduğu YPG/PKK terör devleti ise yıkılmak üzere.

Kimyasal yalanının piyasaya sürülmesinin sebebi de bu. Arkasına Batılı devletleri almış olan PKK terörü, canını kurtarabilmek için böyle bir iftiraya başvuruyor.

Türkiye, kimyasal silahlar konusunda dünyadaki en temiz ülke. 1974’te biyolojik ve 1997’de kimyasal silahların önlenmesine dair sözleşmelere imza atan Türkiye’de bu tip silahların üretilmesi, depolanması, sevk edilmesi ve kullanılması yasak. Türk ordusunun envanterinde bu silahlardan bir tane bile bulunmuyor!

Ancak PKK ve onun Batılı destekçileri, ortada hiçbir somut delil yokken özellikle 2018’den beri Türkiye’ye böylesi bir iftira atıyorlar. Kimyasal yalanının maksadı, sadece terör operasyonlarının durdurulması değil, Türkiye’nin savaş suçlusu ilan edilmesi ve ülkemize uluslararası müdahalenin yolunun açılması. Duyunca “yuh artık” dediğinizi duyar gibiyim ama, maalesef açık açık ilan ettikleri hedefleri bu.

PKK, CHP, PKK/HDP, HDP/TİP ve Türk Tabipler Birliği arasındaki ortaklığı da bu şekilde değerlendirmek lazım.

2018’den beri kimyasal silah diye çamaşır suyu şişelerinden başka bir şey gösteremeyen PKK’nın imdadına TTB’nin başkanı Şebnem Korur Fincancı yetişti. Sözde doktorları temsil eden Fincancı, titreyen bir PKK’lının görüntüsüne bakarak “Türk ordusu kimyasal silah kullanmıştır” dedi.

Güya doktor olan bu şahıs, tıp tarihine geçecek bir rezalete imza attı. Bir doktor düşünün ki sadece loş bir görüntüye bakarak teşhis koysun, teşhis koymakla kalmasın o kişide var olduğunu söylediği semptomun kaynağını da bilsin! Üstelik görüntünün kaynağı bir terör örgütü iken!

Görüntünün kurgu olmadığını nereden anlıyorsunuz?

Diyelim ki sadece doktor değil, aynı zamanda film uzmanısınız, kurgu olmadığını anladınız. Titreme sebebinin kimyasal madde olduğunu nereden anlıyorsunuz?

Diyelim ki sadece doktor değil, aynı zamanda müneccimsiniz. Kimyasal madde olduğunu anlayabiliyorsunuz. O maddenin kimyasal silah olduğunu nasıl biliyorsunuz?

Diyelim ki müneccimden de öte, müneccimbaşının burun ifrazatısınız, onu da bildiniz. Peki silahın TSK’nın silahı olduğunu nereden biliyorsunuz?

Fincancı, baştan ayağa deli saçması bir senaryo ile terör tetikçiliğine soyunuyor. Mesleğini yemin altında icra eden hiçbir doktor böylesi büyük bir etik ihlale kalkışmaz. Normal koşullarda Fincancı’nın meslekten ihraç edilmesi gerekirdi. Ama gelin görün ki ülkemizde onu ihraç etmesi gereken kurumun başında yine kendisi var! Dahası, sözde doktorları temsil eden o kurum PKK’nın bir aparatı haline gelmiş durumda!

Fincancı, PKK’nın aradığı türde uydurma bir delili, kendi şahitliği ile sağlamış oluyor. Nitekim terörist Selahattin Demirtaş hemen konunun üstüne atladı ve “uluslararası araştırma” talep etti.

HDP Genel Merkezi de “kimyasal silah suçtur” diyerek soruşturma çağrısı yaptı.

CHP’li Sezgin Tanrıkulu ise “görüntüleri izledim, meclise soru önergesi vereceğim” diyerek olayı köpürteceğinin haberini verdi.

Şimdi şu iki önemli detayı daha ekleyerek tabloyu tamamlayalım:

Birkaç gün önce PKK/HPD’nin yavru örgütü TİP’in başkanı Erkan Baş, Erdoğan’ı kast ederek “katil” demişti.

İkincisi, dün, İzmirli CHP’lilerin desteği ile meclise girmiş olan PKK/HDP’li Serpil Pekgözü, yine Erdoğan’a hitaben “Saddam’dan bir farkınız kalmadı, sonunuz da öyle olacak” diye tehdit savurdu. Biliyorsunuz Saddam, kitle imha silahları bulundurduğu yalanı ile devrilmiş, ülkesi işgal edilmiş ve kendisi idam edilmişti.

Görüyorsunuz ya, Türkiye’ye yönelik operasyon nasıl da organize bir şebekenin işi. Halide Edip, Kurtuluş Savaşını anlattığı kitabına “Türk’ün ateşle imtihanı” adını vermişti. Doğrusu şu sıralarda da benzeri bir ateş çemberinin içinden geçiyoruz. Tıpkı o yıllarda olduğu gibi, içimizdeki hainlerle baş etmek mi daha zor yoksa düşmanla mı, kestirmek güç.