Kırılganlığı artıran bağımlılıklar
Geride bıraktığımız hafta içinde açıklanan Türkiye ekonomisine ilişkin Güven Endeksleri, aksi yöndeki tüm çabalara rağmen beklentilerin olumsuzlaşmaya başladığına işaret ediyor. Ocak ayı genelindeki iyimser havanın korunamadığı dikkat çekiyor.
Şubat ayı tüketici güveni bir ay öncesine göre yüzde 0,1 kadar gerilemiş. Aynı dönemde farklı iş kollarına ilişkin güvendeki erozyon ise daha belirgin bir görünüm sergiliyor. Hizmet sektörü güveni yüzde 1,3 ve perakende sektörü güveni ise yüzde 1,5 oranlarında düşmüş; inşaat sektörü güvenindeki zayıflama ise yüzde 3,7 seviyesine ulaşmış. Kapasite kullanımındaki sınırlı gerilemeye rağmen reel kesim güven endeksi ise bir miktar yükselmiş. Bu veriler Şubat ayı Ekonomik Güven Endeksinin anlamlı şekilde gerileyeceğine işaret ediyor.
Bu aşamada sormak gerekiyor: ortaya çıkan bu sonuçlar veya bunların arka planındaki beklentiler en çok hangi faktörlerden etkileniyor? Bu ve benzeri sorulara verilebilecek yanıtlar, hareket yeteneğimizi belirleyen koşullara göre değişiklikler sergileyebilir. Türkiye gibi ciddi boyutta cari açık veren ve dış finansman bağımlılığı oldukça yüksek olan ekonomiler açısından, finansal piyasa eğilimleri özel bir önem taşır. Döviz kurları ve faizlerdeki eğilimler, algıların farklılaşmasında daha belirleyici olur; zira bu iki değişken tüketim ve yatırım eğilimini etkileyerek beklentilerin değişmesine sebep olabilir. Diğer faktörler görece önemsiz kalır.
UMUTLAR SOLMAYA BAŞLADI
Ocak ayında küresel piyasalar hesapsız ve aşırı iyimser eğilimlerin etkisi altında idi; yapay beklentilerin ayakları yere basmıyordu. Başka bir deyişle piyasalar, hayal ile gerçeği karıştırmaya başlamıştı. Şubat ayının ilk haftası ile birlikte piyasaların havası bozulmaya başlayınca, umutlar kısmen solmaya başladı ve beklentiler olumsuzlaşır oldu. Türk lirasının değerleneceği ve faizlerin herkesi rahatlatabilecek şekilde gerileyeceği beklentilerinin pek gerçekleşmeyeceği algısı güçlendi; Ekonomi yönetiminin böyle olmasını önlemeye yönelik söylem ve tasarımları ile dolaylı müdahaleleri, morallerin bozulmasını engelleyemedi.
Gerek tüketicilerin ve gerek ise üreticilerin bağımlılıkları vardır! Mevcut yaşam standardının sürdürülebilmesi önemlidir, geleceğe yönelik güven bu konudaki algılarda yaşanacak değişikliklere paralel olarak dalgalanır. Tüketiciler açısında mevcut yaşam standardı korunamıyor ve iş dünyası açısından faaliyeti sürdürmek için gerekli parasal gelirler yaratılamıyor ise, orta vadede memnuniyetsizlik artar ve güvensizlik büyür. Zira durumun düzeleceği yönündeki umutlar azalır ve büyümeye başlayan borçlar böyle gitmeyeceği algısını güçlendirir. Bu süreçte döviz kurları ve faizlerde yaşanabilecek olası sert yükselişler, söz konusu kesimlerde Osmanlı Tokadı etkisi yaratabilir ve durumun düzelmesini iyice zora sokabilir.
GÜVENSİZLİK VE OY KAYBI
Ülkeyi yönetenler beklentilerin bozulmasından ve güvensizliğin artmasından hiç hoşlanmazlar. Hele olası seçim öncesi dönem söz konusu ise neler yapacaklarını veya nelerden kaçınacaklarını tahmin etmek zorlaşır; belirsizlik artar. Güçleri yettiğince döviz kurları ve faizleri geriletmeye veya yükselmesini önlemeye çalışırlar; kaynak israfı öngörülebilir düzeyleri aşabilir. Güvensizlikte yaşanabilecek artışların oy kaybına dönüşmesi olasılığından çok rahatsız olurlar, kısa vadeye odaklanma gafletinden kurtulamaz ve sonrasını düşünmeyi genelde unuturlar! Şubat ayı güven endekslerindeki eğilimler, siyasi zorlamaların şimdilik yetersiz kaldığını düşündürüyor.
Balonculuğa ve hesapsız risk alınmasına bağımlılaşmış durumdaki küresel piyasalar, bu ihtiyacını karşılamakta giderek zorlanacak gibi görünüyor! Para otoriteleri ile aralarındaki gerginlik büyümeye devam ettiği sürece, umduklarını bulmakta zorlanacaklar. Riskten kaçınma eğilimi dalgalı bir şekilde belirleyici olacak ve sermaye hareketleri daralacak. Özellikle ciddi boyutta dış finansman ihtiyacı olan ülkemiz benzeri ekonomiler kırılganlaşacak; paraları muhtemelen yıpranmaya devam edecek ve faizler yükselişi zorlayacak. Beklentilerdeki olumsuzlaşma büyük olasılıkla devam edecek ve geniş kesimlerin memnuniyetsizliği tırmanış eğiliminde olacak. Ağırlaşmış sorunlar ve bağımlılıklar nedeniyle bu eğilimlere direnmeye çalışanlar, daha fazla yıpranacaklar ve sonuç değişmeyecek!