Kırılma noktaları yaklaşırken
Türkiye için hem siyasette hem ekonomide kırılma noktalarına yaklaşıyoruz. Bu ortamda ülkeyi yönetenlerin oldukça dikkatli olması gerekiyor. Ekonomi ve siyasetteki önemli veri akışını analiz edecek olursak yazıda neden “kırılma noktası” tabirini kullandığımız daha net anlaşılacaktır.
“GSYH dördüncü çeyrek ilk tahmini; zincirlenmiş hacim endeksi olarak, 2019 yılının dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %6,0 arttı.” (1)
Son çeyrekte büyümenin %6 artması her ne kadar olumlu görülse de, büyümenin neye bağlı olduğunu aşağıdaki grafiklerde görebiliriz.
Grafikte de görüldüğü üzere büyüme tüketim ve ithalat kaynaklı olmuş, düşen faiz oranları talebi uyarmış, üretim ve yatırım yerinde sayarken Türkiye’nin klasik hastalığı tüketime dayalı canlanma görülmüştür. Tüketimin sonsuza kadar devam etmeyeceği gerçeği sabitken bir sonraki durgunluğa kadar sürecek bir kısır döngüye girilmiştir.
“Şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre;
*İhracat, % 2,31 artarak 14 milyar 655 milyon dolar,
*İthalat, % 9,93 artarak 17 milyar 651 milyon dolar,
*İhracatın ithalatı karşılama oranı ise % 83 olmuştur.” (2)
Ticaret Bakanlığı verileri ve aşağıdaki tabloya bakacak olursak ekonomi tüketimle canlandıkça ithalatın arttığı ve buna bağlı olarak açık verildiği görülebilir.
Peki bu işin sonunda ne olur? Açık, artar artar ve sürdürülemez noktaya geldiğinde kur krizi karşımıza çıkar. Yani ithalat arttıkça kasadaki döviz biter, bittiği noktada kriz başlar.
“TÜFE'de 2020 yılı Şubat ayında bir önceki aya göre %0,35, bir önceki yılın aynı ayına göre %12,37 arttı.”
Enflasyonun özellikle gıda fiyatları tesiri ile çift hane yolculuğu artarak devam ediyor. Aşağıdaki grafikte durum net bir şekilde görülmektedir.
Enflasyonun iki sakıncası mevcut:
1-Geniş halk kitleleri fakirleşmeye devam etmesi.
2-Merkez Bankası'nın beklenen enflasyonu ile gerçekleşen enflasyon arasındaki farkın açılması. Biliyoruz ki MB siyasi zorlama ile faizleri düşürüyor. Bu hareketindeki ana gerekçesi ise enflasyonun önümüzdeki dönemde %8,2’ye ineceğine dair beklentisidir. Ancak enflasyon MB’nin beklentilerinin tersine, inmek yerine çıkmaktadır. Dolayısıyla MB’nin 10,75 olan politika faizi, enflasyon oranı olan 12,37’nin altında kaldıkça Türkiye’den sermaye çıkışı hızlanmakta, bu da kurdaki tansiyonu artırmaktadır.
“ABD Merkez Bankası 2008 yılından beri ilk kez normal döngüsünün dışında bir faiz indirimi yaptı. Faiz oranları dün 50 baz puan düşürülerek % 1 - % 1.25 aralığına çekildi.”
FED koronavirüsün ekonomik aktiviteleri bozacağını bu nedenle reel sektörün desteklenmesi için faizleri indirdiğini belirtti.
Bu durum kısa vadede Türkiye’de kur üzerindeki baskıyı azaltsa da orta vadede yukarıda belirttiğimiz sorunlar nedeni ile gerileme kalıcı olmayacaktır. Ayrıca küresel çapta 50 milyon kişinin enfekte olacağı yönündeki tahminler sadece Avrupa,Asya ve ABD için değil Türk üretim aktivitesi ve ihracatı için de soru işaretleri doğurmaktadır.
“Putin ve Erdoğan 5 Martta Moskova’da bir araya geliyor.”
İki liderin İdlib sorununu çözmek için buluşması aslında tam bir kırılma noktası olacak. Zira Rusya ile sadece siyasi bir hukuk değil ekonomik alanda da turizm, enerji, inşaat, bavul ticareti, tarım konularında miyarlarca dolarlık bir bağ söz konusu. Zirveden çıkacak olası bir anlaşmazlık her iki ülkenin de zarar görmesini doğuracak.
Umarız 5 Mart kazasız belasız atlatılır zira önümüzde çözmemiz gereken onlarca iktisadi sorun bulunuyor ve hepsi de kırılma noktalarına yaklaşıyor…