Kırmızı kart
Sık sık rakibine tekme atan hatta hakemleri bile tartaklayan futbolcularda aşağılık duygusu vardır. Dikkatle izlenirse bazı futbolcular oyun dışında süt dökmüş kedi gibidirler. Ürkek ve içine kapanıktırlar. Böyle olmasına karşın sahada adeta “Ali kıran, baş kesen” gibi olurlar. Çünkü içlerinde sıkışmış olan duyguları sahadaki davranışları ile rahatlatırlar. Ne var ki psikolojik açıdan baskı altında olan bu gibi futbolcuları, taraftarlarımız; “Amma da hırslı futbolcular” diye takdir de ederler.
Bana göre sahada, kırmızı kart gören bir fubolcu takımını satan futbolcudan farklı değildir. Her iki olayda da takım 10 kişi kalır ve maç tehlikeye girer. Bu gibi futbolcular eğer klas futbolcular ise teknik direktörler bunu kolay kolay ekarte edemezler. Oysa futbolda bir kural vardır. Ne kadar büyük futbolcu olursa olsun eğer futbol etiği yoksa ve devamlı kulübüne sorun oluyorsa, onun yerine sıradan bir futbolcu oynatmak daha doğru olur. Ama teknik direktörler bu hususlarda pek cesaretli davranmıyorlar. Seyircilerin, yönetimlerin, medyanın büyük baskısı karşısında radikal tedbirler alamıyorlar. Korkuyorlar.
Bizim kuşağımızda maça çıkmadan hemen önce kaptanlarımız veya futboldan sorumlu yöneticimiz şöyle taktik verirdi: “Aman çocuklar sahada sizi kızdırmak ya da kışkırtmak için futbol harici her türlü maskaralığı yapabilirler. Sakın ha uymayın.” Örneğin ben aşağı yukarı on beş yıl futbol oynadım. Sanırım o zamanlar, ülkenin sert oyuncularından biriydim. Benimle çarpışan 3 büyük futbolcu, futbol hayatını bıraktı. Ancak hiç kırmızı kart görmedim. Bunun anlamı da şu; çünkü kasti hareket yapmadım. Oysa sahada kırmızı kart görmem için bir sürü tahrik yapıldı.
II.Dünya Savaşı sonları Orta Doğu’da bir İngiliz takımı var. İçinde Kral kupasında oynayan İngiltere’nin büyük futbolcuları da yer alıyor. Ankara’da bir Cumartesi günü Galatasaray ile Pazar günü de Fenerbahçe ile maç yapılacak. Galatasaray’ın santraforu Katır Cemil. Cüsseli yakışıklı ama sahada her türlü uyumsuzluğu yapan biri. Maç oynanırken, Ortadoğu Takımının en önemli oyuncularından biri olan Fenton’a elle taciz ediyor hem de hakemin önünde. Çok garip, ne hakem ne de Fenton. Herhangi bir tepki göstermiyor. Maç sonrası İngilizler bu hareketin anlamını soruyor ve öğreniyorlar. İngiliz takım Ankara’dan sonra İstanbul’a geliyor. İlk maçı Galatasaray ile oyanayacaklar. Ancak, Ankara tecrübesinden sonra, “Cemil oynarsa sahaya çıkmayız” diye diretiyorlar. Sonunda Cemil oynatılmıyor da maç yapılabiliyor.
Bursa’da Acar İdman sporun hem antrenörü hem de futbolcusuyum. Şampiyonluk maçını Güven takımı ile yapacağız. Hafta ortası tarafıma bir çok tehdit mektubu geliyor; “Sana şöyle yapacağız, böyle yapacağız” diye. Ben de futbolcularımı toplayarak “Bu gün beni dövebilir ya da yaralayabilirler, hastanelik de edebilirler. Sakın beni kurtarmayın yoksa ceza veririm” dedim. Finalde attığımız üçüncü golden sonra Güven takımının on futbolcusu beni sahada kovalamaya başladı. Bu sırada maçı idare eden Feridun Kılıç, ‘Acar İdman şampiyon’ dedi ve içeri gitti. Muhtar adlı futbolcu hariç verdiğim talimat nedeni ile futbolcular benim dayak yememi seyrettiler. Ama bu olaydan sonra Güven takımının 9 futbolcusu ebedi boykot aldı. Beni rakip takımın futbolcularının elinden kurtarmaya gelen, çok sevdiğim eski Galatasaray’lı futbolcumuz Muhtar; “Halit Ağabey ne ceza verirsen ver” dedi.
Ben böyle davranmasaydım, takımıma bu şekilde yön vermeseydim belki benim takımım da ebedi boykot alacaktı. Kıssadan hisse olur belki.