24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kırsal dönüşüm

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-
Kentleşmeyi, bir gelişme göstergesi olarak değerlendirmenin çok sağlıklı olduğu söylenemez. Gerçekte amaç sağlıklı kentleşme yanında, kırsal alandaki yaşam koşullarının da iyileştirilmesi olmalıdır. Ancak böyle bir hareket tarzı gelişmişliğe katkıda bulunabilir. Konuyu insanların temel gereksinimlerinden biri olan barınma-konut ile sınırlı ele aldığımızda da, sorunun sadece kentteki rant kavgası, gecekondulaşma, çevreye ve insana saygısı olmayan yapılaşma ile sınırlı görülmesi de son derece yanlıştır. Türkiye’de son yıllarda kentleşme konusunda telaşlı bir istek ve gayret dikkat çekmektedir. Bu durum, belki de ne kadar geliştiğimizi gösterme gayretinin bir sonucu olabilir. Nitekim 2000 yılında yüzde 35 dolayında olan kırsal nüfus 31 Aralık 2015 tarihi itibarıyla yüzde 7.9 olarak saptanmıştır. Diğer bir ölçü olarak kullanılan 20 binlik nüfus eşiğine göre de bu oran yüzde 20’ler düzeyindedir. Kuşkusuz ne yüzde 7.9, ne de yüzde 20 oranı Türkiye’deki gerçek kırsal nüfus ve alan değerlerini yansıtmamaktadır. AB ve OECD ölçütlerine göre, Avrupa Birliği Bölgesel İstatistik Sisteminde (NUTS) Türkiye’deki 81 il NUTS3 düzeyi kabul edilerek, 81 ilin 5’i tam şehir, 27’si orta kırsal ve 49’u da tam kırsal olarak değerlendirilmektedir. Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi, bir gecede binlerce köyü mahalle yaparak zoraki kentleşme gayretlerine karşın hem nüfus, hem de coğrafi yerleşim alanı olarak Türkiye’nin yüzde 50’den fazlası kırsal kesimdir.
KIRSALDA TEMEL SORUN
Kırsal kesimin temel sorunlarının başında yol, su elektrik gibi alt yapı eksikliği yanında özellikle sağlıklı ve güvenli olmayan barınma (konut) koşulları gelmektedir. Bazı sorunları çok açık ortaya koymada güçlükler olabilmektedir. Ancak kırsal alandaki barınma sorunu o kadar açık ve acıdır ki, görmezden gelinmesi akla ziyandır. Dört büyüklüğündeki bir depremde bile taş ve toz yığını haline gelen ev ve yapılar hepimizin hafızasındadır. Daha da acısı, terör olayları ve şehitlerimizin ardından ortaya çıkan ve sıkça rastlanan manzaralardır. Örnek çok! Akılda kalan birkaçını hatırlayalım. Sur’daki çatışmada şehit düşen Jandarma Uzman Çavuş Nuh Özdemir’in Ordu’nun Akkuş İlçesi Salman Köyü’ndeki baba evinin sıvasının olmaması, duvarlarının naylonla kaplı olması yürek burkarken, barınma sorununu bütün çıplaklığı ile ortaya koymadı mı? Çanakkale’nin Ezine İlçesi Camikebir Mahallesi’nde, bir barakada yaşayan 61 yaşındaki Ahmet Türkmen’in, 5 yıldan bu yana yatalak hasta olan eşi Ünzile Türkmen’in donarak ölmesi unutulmadı! Daha geçen ayın sonunda, güvenlik korucusu Cemal Coşkun’un iki katlı kerpiç evinin aşırı yağış nedeniyle çökmesi sonucu çocukları Ömer ve Yusuf Coşkun’la birlikte ölmesi, anne ve 4 çocuğunun evden yaralı çıkarılması çok acı örnekler değil mi? Sorun o kadar yalın ve çıplak ki, başka yüzlerce örneği sıralamaya gerek yok sanıyorum.
DOĞRU BİR ADIM
Türkiye’de kırsal kalkınma, tarımsal üretimin artırılması, bu ürünleri işleyen sanayinin geliştirilmesi yatırımlarının desteklenmesi olarak anlaşılmakta ve uygulanmaktadır. Kuşkusuz bu sağlıklı bir anlayış değildir. Bu kapsamda kırsal alanda yaşam koşullarının ve bunların içinde de özellikle barınma olanaklarının iyileştirilmesi de yer almalıdır. Konunun muhatabı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmalıdır. Bakanlıkta Türkiye’de hiçbir zaman geniş anlamda uygulanmayan toprak reformunun genel müdürlüğü var ama bu konuyla ilgili bir birim yok gibi. Konuyla doğrudan ilgili gibi görünen Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun fonksiyonlarına bakınca kalkınma anlamında tarımsal üretim ve işleme yatırımlarına destek sağlamanın ötesinde bir etkinlik gözükmemektedir. Toprak Reformu Genel Müdürlüğü, Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü yapılıp, tüm hizmetlerin bir elden koordine edilmesi sağlanamaz mı? Kuşkusuz diğer bakanlıklarında kırsal alana dönük hizmet ve yatırımları söz konusudur. Türkiye’de altını çizmeye çalıştığımız, su, elektrik, yol, diğer alt yapı ve konut vb. konular son yıllarda tamamıyla ilgili belediyelere bırakılmış durumdadır. Konuyla ilgili gibi gözüken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ise bu çerçevede zorla şehir yapılan köylerin arazilerini kullanma ve doğal afet durumunda konuyla ilgilenme gibi bir konumda olduğu görülmektedir.
Vurgulanan sorunun çözümü için Türkiye’nin, en geri ve ücra yerleşim biriminden başlayarak çağdaşlığa ve hoyratlığa feda edilmeden, yerel halkın arzu ve istekleri yanında, otantik, çevreyle uyumlu, abartısız bir kırsal dönüşüme acil ve şiddetle gereksinim vardır. Burada, aman efendim, bu da kentsel dönüşüme benzer iddiaları olabilir. Bu konuda endişeye hiç gerek yoktur. Çünkü mevcut tarım alanları, meralar zaten ağır bir rant sömürüsü altındadır. Yani bunun daha ilerisi olamaz. Hemen kaynak sorunu akla gelecektir. Yıllarca kırsal kalkınma adına heba edilen ve halen de edilmekte olan kaynaklar dikkate alınırsa, sorunun kaynak sorunu değil yanlış kaynak kullanımı olduğu da açıkça görülecektir. Seçim öncesi alternatif politika arayışında olan siyasilere bir önerimizdir.
Tüm okuyucularıma sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim.