Kocaman bir pro lisans (TAMAMI)
Sporda halk pazarı
Onur BELGE
Kocaman bir pro lisans
Dün gazetelerde okudum. Şampiyonluğun teri kurumadan Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman Antalya'da açılan pro lisans kursunun ikinci basamağına katılmaya gitmiş. Aslında altını doldurmadan bu iki satırı kocaman harflerle yazıp yorumu okuyanlara bırakmak gerek. Ama, burada bir ama var. Böyle durumların üzerini kapatmaya meraklı o kadar çok insanın yaşadığı bir toplumdayız ki, ilericiliği, kendini geliştirmeyi, dürüst insan olmayı, devrimciliği, kısaca Atatürkçü olmayı sürekli vurgulamamız gerekiyor.
Futbolculuğunuzda Aykut Kocaman olmuşsunuz, Fenerbahçe'de, Milli Takım'da oynamışsınız.
Gol Krallıklarının zirvelerine oturmuşsunuz, eh iyi kötü dünyalığınızı yapmış, belki de hiç bir şey yapmadan ömür boyu ailenizi geçindirecek, iyi geçinecek parayı bir yana koymuşsunuz.
Gençliğiniz dürtmüş, teknik direktörlük mesleğini seçmişsiniz, seçmeseniz de olurdu. İlkeli davranışlarınız ile alt düzey takımlarda bile önemli işler yapmışsınız.
"Gel" demişler "Fenerbahçe'nin çocuğu, gel bakalım, sana ihtiyacımız var." Düşünmemiş, pazarlık etmemiş, kolları sıvamış sportif direktörlüğe soyunmuş. " Yetmedi, Daum ile yürümedi in sahaya" demişler.
"Teknik direktör olmam yanlıştı ama bir zorunluluktu" diyerek inivermiş sahaya ve çok sevdiği Fenerbahçe'yi şampiyonluğa taşımış.
Senden daha büyüğü varmı, neymiş o pro lisans falan. "Bize aidis maidis" falan vızgelir toplumunda yaşıyoruz. Kurul baş köşeye. Yandaş televizyon kanallarını, gazeteleri falan ayarla, imparator ol, altı boş da olsa es gürle. Belki Cumhurbaşkanı falan bile olursun. Öyle ya burası Türkiye.
Devam et sevgili Aykut Kocaman, senin de farkın işte bu uygarlığın. Cesaretlileri korkutanlara aldırma çünkü onlar bir kere ölür. Ama delikanlı görünen korkaklar her gün ölür...
Yılmaz Tokatlı Paşa
İnsanlar boşuna bir yerlere gelip mevkileri haketmiyorlar. Önceki gün evimin kapısı çalındı, kurye bir paket bıraktı. Ben her zamanki gibi dergiler, gazeteler falan sandım. İşim de aceleydi, gece geç geldim. Sonra içindekine bir göz atayım diye naylonunu yırttım. Ondan sonraki duygularım ise takdir ve helal olsun şeklinde anlatılabilir.
Eski Futbol Federasyonu başkanlarından, şimdi TÜRFAD (Türkiye Futbol Adamları Derneği) Başkanı Yılmaz Tokatlı'yı saygıyla analım. Ben ona emekli general olduğu için hep Paşam derim. İşte o paket TÜRFAD'dan geliyordu. "İnsanlar Yaşarken de Anılmalıdır" diye gerçekten vefa örneği törenleri var.
Bir ay kadar önce bana da bu törenlerden birinde plaket vermişler, ben de bunu siz gazetemin okurlarına yansıtmıştım. Bu kez gönderilen o törenin CD'si ve benim plaketi alışımın fotoğrafıydı. Duygulandıran bir jest oldu. Böyle nezaket artık kaldı mı bilemiyorum. Teşekkürler Tokatlı Paşam.
Cemil Turan
Ben Cemil Turan'ın futbolculuğunu çok iyi bilirim. Ama benden daha dikkatli seyredip ona hayran olan bir başkasının, Başkan Aziz Yıldırım'ın hepimizden fazla takdir ettiğine inanırım. Şampiyonluk konusunda elbette ki, herkesin emeği var. Ama sevgili Cemil Turan biraz gölgede kalır gibi oldu. Oysa orada, dereağzında futbol içi, futbol dışı, kısaca her şeyin koordinatörlüğünü yapıyor.
Fenerbahçe'de kimin ne derdi varsa Fenerbahçe'ye koşuyor. Daha önceki yıllarda da buna benzer görevler yapmıştı. Müthiş futbolculuğunu allah vergisi hünerleri ile göstermeyi bildi Cemil. Ama yöneticilik konusu yıllar alan bir iştir. Eski yıllarda belki pek de verimli olamadı.
Ama şimdi öylesine bir olgunlukla ve tecrübeyle yürütüyor ki, şaşırırsınız. Kimbilir belki dede olmanın da verdiği durmuş oturmuşluk var. Şu sıralarda en az haftada bir görüşüyoruz, belki daha fazla. Yanında bir otursanız haline acırsınız. Üç telefon, dört ziyaretçi, 5 kulüp görevlisi aynı anda dert anlatıyorlar. Sinirlenmeden sakin sakin dinliyor, tıkır tıkır işleri hallediyor. Bir kocaman tebrik de benden Cemil Turan'a.
Tanman, Ünder, ekipçilik, hizipçilik
Başlığa galiba bir de Tugay Kerimoğlu eklemek gerekirdi. Galatasaray'ın yeniden teknik yapılanmasını ben de bir futbolsever olarak izliyorum. Gidiş yolu şimdiden ne olduğunu gösterdi. Tam bir karara varmak için yapılanmanın bitmesini beklemek gerekir diyenlere bir avans tanıyalım.
Ancak, burada bir mola verelim. Galatasaray yönetiminin işlerine karışmak gibi bir niyetim yok. Zaten yapı olarak kimsenin işlerine karışmam. Baktıklarımın dışarıdan göründüğü şekilde yorumunu yaparım. Burada bir ekipçilik çalışmasından çok "hizipçilik" görüntüsü oluştu.
Neden derseniz Cüneyt Tanman, Bülent Ünder, Tugay Kerimoğlu gibi üç efsanevi kişiliğin ekip dışında kalmasına başka ne ad verebilirsiniz? Skaut istiyorsanız yapsınlar. Teknik olarak derseniz donanımlarına kimse laf edemez. Futbolculukları daha hafızalarımızdan silinmedi. Galatasaraylılıklarına gelince, Başkan dahil herkese nasıl Galatasaraylı olunur diye ders verebilirler. Peki öyleyse onlar niye dışarıda kaldılar?
Garbis Ağabeyin kitabı
Davetiye'yi alınca anılarımda kısa bir yolculuk yaptım. Boksör Garbis Zakaryan'ın anılarını anlatan kitabını "Altın Kalpli Eldiven" adı altında toplamışlar. Tanıtım töreni de 28 mayıs cumartesi yani bu cumartesi günü Beyoğlu Üç Horan Kilisesi'nde saat 15'te yapılacakmış. Bir engel çıkmazsa gitmeye çalışacağım.
Gerçekten de altın gibi bir kalbi vardır Kınalıada'dan komşum Garbis Ağabey'in. Onca başarılarına ve ünvan maçlarına karşın rakibini okşar gibi yumruk atardı. Hani şimdilerde bir patlatıp rakibini yamultanlardan değil kelebek gibi dans edenlerdendi. Yani taaa o zamanlar boksu dövüşmek değil spor olarak gören ve gösterenlerdendi. Yaz geldi, inşallah yine Kınalıada'da görüşeceğiz, allah uzun ömürler versin.